Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:


Bütün Yazıları


İlaç gibi sebze Brokoli

İncir, enerji ve sağlık kaynağı

İshal ve yağlı saç bakımı

İşte kalbin dostları

Kabak ve evimizdeki kozmetikler

Kabızlık, sağlıklı cilt ve pırasa

Kadınlara özel beslenme

Kalbin düşmanı kolestrol

Kalbiniz ve hazmı kolaylaştırıcı formüller

Kanser savaşçısı Vitaminler

Kanser ve turunçgiller

Kanserden korunma rehberi

Kansere karşı domates

Kansere kırmızı darbe!

Kansere turp, kırışıklığa melisa

Kanserin düşmanı, kalbinizin dostu

Kanserle savaşan yiyecekler

Karabaş otu kansere dur diyor

Karaciğer ve böbreklerin dostu

Karpuz zayıflatıyor mu şişmanlatıyor mu?


1 2 3 4 5 6 7 8 9

 
Yazı boyutunu büyütmek için      Yazıcı için

Kabak ve evimizdeki kozmetikler

Yurdumuzun hemen hemen her bölgesinde yetişen ve günümüzde dört mevsim üretimi yapılabilen kabak, değeri yeteri kadar bilinmeyen, bu sebeple de yeteri kadar tüketilmeyen sebzelerden biridir.

Oysa kabak, hem iyi bir besin maddesi olması hem de şifalı özellikler taşıması sebebiyle sofralardan eksik edilmeyecek yiyeceklerdendir. Kolay sindirilebilen ve hafif bir sebze olduğu için diyet yemeklerinde ve hasta-yaşlı kimselerin beslenme listelerinde en ön sırada bulunması gereken kabak, birçok hastalık için de adeta şifa kaynağıdır. Başta akciğer kanseri olmak üzere, bedenin yemek borusu, gırtlak, mide, mesane ve prostat kanserlerine yakalanma riskini azaltan etkilere sahiptir. Ayrıca, böbrek, idrar yolları ve sindirimi için de son derece yararlı bir gıda maddesidir.


Tansiyonu düşürüyor

Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, kabağın faydaları konusunda bakın neler söylüyor: “Kabak idrar söktürür ve idrar tutukluğunu giderir. Böbrek ve mesane iltihaplarını temizler. Prostat kaynaklı şikayetleri giderir. Mide ve bağırsaklara yumuşaklık verir, kabızlığı giderir. Basuru olanlar için faydalıdır. Yüksek tansiyonu düşürür. Göğsü yumuşatır, öksürüğü keser. Lapası dıştan tatbik edilecek olursa boğaz ağrılarına iyi gelir.”


Besin değerleri

Yemeklik kabağın 100 gramı; 95.5 gr su, 1.16 gr protein, 0.14 gr yağ, 2.9 gr karbonhidrat, 1.2 gr lif içerir ve 14 kalori enerji sağlar. Mineral içeriğinde ise; 15 mg kalsiyum, 22 mg magnezyum, 32 mg fosfor, 248 mg potasyum, 3 mg sodyum ve az miktarda demir, çinko, bakır, manganez ile selenyum bulunur.

Vitaminlerden folik asit ve C vitamini bakımından zengin olmakla birlikte A ve B vitaminlerini de içermektedir.

Bal kabağının 100 gramı; 91.6 su, 1 gr protein, 0.1 gr yağ, 6.5 gr karbonhidrat, 0.5 gr lif içerir ve 26 kalori enerji sağlar. Ayrıca; 21 mg kalsiyum, 12 mg magnezyum, 44 mg fosfor, 340 mg potasyum, 1 mg sodyum ve yemeklik kabakta bulunan diğer elementleri ihtiva eder. A vitamini açısından yemeklik kabağa göre daha zengindir.Yurdumuzun hemen hemen her bölgesinde yetişen ve günümüzde dört mevsim üretimi yapılabilen kabak, değeri yeteri kadar bilinmeyen, bu sebeple de yeteri kadar tüketilmeyen sebzelerden biridir.

Oysa kabak, hem iyi bir besin maddesi olması hem de şifalı özellikler taşıması sebebiyle sofralardan eksik edilmeyecek yiyeceklerdendir. Kolay sindirilebilen ve hafif bir sebze olduğu için diyet yemeklerinde ve hasta-yaşlı kimselerin beslenme listelerinde en ön sırada bulunması gereken kabak, birçok hastalık için de adeta şifa kaynağıdır. Başta akciğer kanseri olmak üzere, bedenin yemek borusu, gırtlak, mide, mesane ve prostat kanserlerine yakalanma riskini azaltan etkilere sahiptir. Ayrıca, böbrek, idrar yolları ve sindirimi için de son derece yararlı bir gıda maddesidir.


Tansiyonu düşürüyor

Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, kabağın faydaları konusunda bakın neler söylüyor: “Kabak idrar söktürür ve idrar tutukluğunu giderir. Böbrek ve mesane iltihaplarını temizler. Prostat kaynaklı şikayetleri giderir. Mide ve bağırsaklara yumuşaklık verir, kabızlığı giderir. Basuru olanlar için faydalıdır. Yüksek tansiyonu düşürür. Göğsü yumuşatır, öksürüğü keser. Lapası dıştan tatbik edilecek olursa boğaz ağrılarına iyi gelir.”


Besin değerleri

Yemeklik kabağın 100 gramı; 95.5 gr su, 1.16 gr protein, 0.14 gr yağ, 2.9 gr karbonhidrat, 1.2 gr lif içerir ve 14 kalori enerji sağlar. Mineral içeriğinde ise; 15 mg kalsiyum, 22 mg magnezyum, 32 mg fosfor, 248 mg potasyum, 3 mg sodyum ve az miktarda demir, çinko, bakır, manganez ile selenyum bulunur. Vitaminlerden folik asit ve C vitamini bakımından zengin olmakla birlikte A ve B vitaminlerini de içermektedir.

Bal kabağının 100 gramı; 91.6 su, 1 gr protein, 0.1 gr yağ, 6.5 gr karbonhidrat, 0.5 gr lif içerir ve 26 kalori enerji sağlar. Ayrıca; 21 mg kalsiyum, 12 mg magnezyum, 44 mg fosfor, 340 mg potasyum, 1 mg sodyum ve yemeklik kabakta bulunan diğer elementleri ihtiva eder. A vitamini açısından yemeklik kabağa göre daha zengindir.


Çekirdeği de bir harika

Kabağın kendisi kadar çekirdeğinin de şifa kaynağı olduğunu dile getiren Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. M. Emin Dinççağ, “Kabak çekirdeği böbrek zayıflığını, böbrek ve mesane iltihaplarını, idrar yollarında oluşan yanmayı, idrardan kan gelmesini önler. Barsak kurtlarını düşürür. Bağırsaklardaki şerit ve solucanları düşürmede çok etkilidir. Birçok prostat ilacının bileşiminde kabak çekirdeği bulunmaktadır” diyor.

Yapılan araştırmalar, kabaktan elde edilen kabak çekirdeği yağının prostat büyümesini yavaşlattığını, hatta önlediğini, kalın bağırsak kanseri riskini de önemli oranda azalttığını ortaya koymuştur. Doymamış yağlar yönünden de zengin olan kabak çekirdeği yağı, içeriğindeki “phytosterin” maddesi sayesinde kolesterolü azaltıyor, prostat büyümesini engelliyor. Bol miktarda E vitamini de ihtiva ettiği için serbest radikallerin (oksidantlar) hücre zarına yapışarak onu yaşlandırmasına engel olur.


Evimizdeki kozmetikler!

Evimizde, mutfağımızda hemen hemen hiç eksik olmayan bitki, sebze-meyve ve tabii yağlarla pürüzsüz bir cilde, parlak saçlara, sağlam tırnaklara sahip olabiliriz. Zaten birçok kozmetik ürünün etken maddesi bitkisel kökenlidir. Hazırlayacağınız basit ve etkili karışımlarla son derece yararlı ev yapımı kozmetikler elde edebilirsiniz. İşte bu harika maddelerden bazıları:

Havuç:

İçerdiği karoten (provitamin A) ve lesitin, cilt sertliklerini normalleştirir, deriye sağlıklı bir görünüm ve renk kazandırır.

Salatalık:

Cilt için klasik bir nemlendirici olarak bilinen hıyar, yağdan arındırıcı etkiye de sahiptir.

Limon:

Doğal kozmetikte çok önemli bir yeri vardır. Mikrop kırıcı, sıkıştırıcı, sağlamlaştırıcı, gerdirici özelliği vardır ve cildi yağdan arındırır.

Yoğurt:

İçerdiği bakteri kültürleri sayesinde, üst deri bakteri florasının yeniden yapılanmasına yardımcı olur. Muhtevasındaki süt asidi ise cildin erken kırışmasını önler, ona yumuşaklık ve esneklik kazandırır.

Süt:
Yağlı cilt bakımında ve nemlendirici olarak idealdir. Çok değerli maddeleri cilt tarafından hızla emilir. Üst deriye esneklik kazandırır, cildi güçlendirir, kan dolaşımını uyarır ve pürüzlü deriyi düzgünleştirir.

Ihlamur:

Cilt dokusunu güçlendirir ve yeni hücre oluşumunu destekler.

Isırganotu:

Cildin kan dolaşımını hızlandırır. Yağlı saçlara ve kepeğe karşı kullanılabilir.

Kekik:

Dezenfekte gücü çok yüksektir. Sağlıksız ve iltihaplanmaya yatkın ciltler için önerilir.

Oğulotu-Melisa:

Limon kokulu bu bitki, sinir sisteminin yanı sıra cildi genel anlamda yatıştırır.

Mayıs papatyası:

İltihaplanmayı önleyici etkileriyle, problemli ve duyarlı ciltler için çok önemlidir.

Çiçek balı:

İçeriğindeki albüminler, vitaminler, mineraller, mikrobesin maddeleri, enzimler ve organik asitler cildi güçlendirir ve yumuşatır. Deriyi gerginleştiricidir, kan dolaşımını uyarır.

Buğday kepeği:

Mineraller ve B vitaminleri içerir. Cildi kurumaktan korur.

Yeşil çay:

Yalnızca içten değil, dıştan da kullanıldığında duyarlı ciltleri yatıştırır, cildi besler ve vaktinden önce yaşlanmaktan korur.

Çökelek-ekşimik:

İltihaplı cilde karşı eski zamanlardan beri kullanılan çökelek, gerektiğinde biraz sütle karıştırılarak krem kıvamına getirilir. Yağlı cilt bakımında kullanılır. kısa sürede temizler.

Elma sirkesi:

Bu çok yönlü ilaç, cildi canlandırır ve derinin örtüsünü güçlendirir. Çok zengin vitaminler ve mikro besin maddeleri içerir. Kuru ve çatlak cilt kadar, yağlı ve sivilceli cildin bakımında da başarılıdır. Saçlara yumuşaklık ve parlaklık kazandırır.

Yumurta sarısı:

Maske ve kompreslerin en önemli maddesidir. Cildi besler ve düzgünleştirir.

Zencefil:

Doymamış yağ asitleri bakımından zengindir. Cildi yağdan arındırır, iltihapları yatıştırır, çatlakların ve basit yaraların iyileşmesini hızlandırır.

Bitkisel yağlar

Şifalı bitkilerle tedavi ve cilt bakımı geleneğinde bitkisel yağ kullanımı, en eski yöntemlerden biridir. Bunlardan da bazı örnekler vermek gerekirse...

Badem yağı:

Özellikle duyarlı, kuru ve çatlak ciltler için çok yararlıdır. Pürüzleri yok eder. Bebeklerde de kullanılabilir.

Hint yağı:

Müshil ilacı olarak bilinir. Kendine özgü kokusu sebebiyle, kozmetiklere katkı biçiminde, az miktarlarda kullanılır. Özellikle saçları güçlendirmede başarıyla kullanılır.

Soya yağı:

Soya fasulyesinin yağı, yüksek oranda içerdiği lesitin ve A vitamini sayesinde cildin beslenmesinde önemli görevler üstlenir.

Susam yağı:

Hafif etkili, cildi besleyici ve güneş ışınlarından koruyucu özellikler taşır.

Zeytin yağı:

Kaliteli sızma zeytin yağı klasik bir kozmetik katkısıdır. Cilde derinlemesine işler, normalleştirir ve kendini yenilemesine yardımcı olur.


Gözü ihmal etmeyin

Göz, insanın sosyal hayatla bağını sağlayan en önemli duyu organlarından birisidir. Bu sebeple korumak ve muhafaza etmekle ilgili bir şeyler anlatıldığında gözün önemini vurgulayan “gözü gibi bakmak” tabirini kullanırız. Ancak bu sözün gerçek hayatta karşılığını bulmak biraz zor. Çünkü uzmanlara göre, Türk toplumu, gözüne “gözü gibi” bakmıyor.

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Göz Kliniği’nden Doç. Dr. Hakkı Birinci, göz hastalıklarının teşhisinde gecikmenin tedaviyi zorlaştırdığını söylüyor. Göz hekimlerinin hiç kullanmak istemediği ancak sıklıkla söylemek zorunda kaldığı sözün, “Keşke daha erken gelseydiniz” olduğunu kaydeden Hakkı Birinci, göz hastalıklarının erken teşhis edilmesi ve bir an önce tedavisine başlanması gereken hastalıklar arasında bulunduğunu ifade etti.


Geçer demeyin!

Birinci, şöyle konuştu: “Gözlerimizde bir problem olduğunda önce ‘kendiliğinden geçer’ diye bir süre beklemeyi, sonra da konuyla ilgili hiçbir bilgisi olmayan kişilerden tavsiye alıp ona uymayı genel bir davranış tarzı olarak benimsiyoruz. Bunun sonucunda önümüze daha ağır bir tablo ve kaybedilen kıymetli zamanlar çıkıyor. Bazı göz hastalıklarında erken dönemde başvuru çok önemli olmayabilir, ama bazı durumlarda da, örneğin santral retinal arter tıkanıklığında olduğu gibi, dakikalar bile çok kıymetlidir. Bu nedenle şikayetimizin önemli olup olmağını öğrenmek için ‘konu-komşu’ya değil göz hekimine müracaat etmeliyiz” dedi.

Yeni doğanlar, okul öncesi ve 19 yaş ile daha küçüklerin çocuk hastalıkları uzmanı veya aile hekimi uzmanının tavsiyesiyle göz hastalıkları uzmanına mutlaka muayene olması gerektiğine işaret eden Birinci, “20-39 yaş grubu glokom (yüksek göz tansiyonu) yönünden yüksek risk taşır. Bu grup 3-5 yıllık aralıklarla göz hastalıkları uzmanına muayene olmalıdır. 40-60 yaş grubu 2-4 yıllık aralıklarla, 65 yaş ve daha üstü ise 1-2 yıllık aralıklarla doktora başvurmalıdır” diye konuştu.


Göz bozukluğunun belirtileri

Doç. Dr. Hakkı Birinci, mutlaka göz hekimine başvurulması gereken durumları şöyle sıralıyor:

- Görmede azalma.

- Göz önünde yüzen, uçuşan cisimler (siyah kılcıklar, tüycükler, noktalar, benekler, lekeler).

- Işık çakmaları.

- Bir perde ya da peçe arkasından bakıyormuş gibi görme hissi, ışıkların çevresinde renkli halkalar görme.

- Gözde ve göz çevresinde ağrı.

- Göz çevresindeki deride ve gözde kızarıklık.

- Gözde ödem ve sulanma.

- Gözlerin birisinin veya ikisinin öne doğru çıkması, fırlaması.

- Göz kayması.

- Çift görme.

- Şeker hastalığı.

- Yüksek kol tansiyonu, damar sertliği hastalığı.

- Böbrek hastalığı.

- Ailede herhangi bir göz hastalığının olması.


Gözlüğü yanlış kullanmayın

Gözlüklerde yanlış kullanıma bağlı olarak oluşan deformasyon, görme fonksiyonlarını etkileyerek, bulanık görme, çift görme, yorgunluk ve baş ağrısına sebep olabiliyor. Göz Hastalıkları Uzmanı Operatör Doktor Nürşen Öncel, vatandaşların, gözlük takarken bazı kurallara uyması gerektiğini söyledi. Öncel, gözlüğü takıp çıkarırken, silerken, bir zemin üzerine koyarken, kılıfına ve kılıfsız olarak cebe, çantaya konulurken ortaya çıkan bazı zorlamaların gözlüğün ayarlarını ve ömrünü etkileyeceğini vurgulayarak, şunları kaydetti: “Deforme bir gözlük cilde pişik ve kızarıklık gibi zararlar verir. Çerçevedeki kaykılmalar kulak arkası, şakaklar ve burun üzerinde ağrı oluşturur. Görme fonksiyonlarını etkiler. Astigmatik ve prizmatik etkiler meydana getirerek bulanık görmeye, çift görmeye, yorgunluğa ve baş ağrısına sebep olabilir.”

Gözlüğün dıştan sert içten kadifemsi koruyucu bir kılıfla muhafaza edilmesini tavsiye eden Nürşen Öncel, “Gözlük düz bir zemine konularak çerçeve ayarı yapılmalı. Camlarda silmekle çıkmayan lekeler, özel temizleyicilerle çıkarılmalıdır. Bunlar temin edilemezse şampuanla camlar ovalanır. Bol su ile durulanarak tekrar bezle kurulanır” dedi. (12.12.2006)

 

Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.