Sual: Mezhepsizlik konusuna niye fazla önem veriyorsunuz?
CEVAP
Mezhepsizlik konusuna fazla yer vermemiz itikat meselesi olduğundandır. İtikadı bozuk olanın ibadetleri boşa gider. Onun için önce doğru bir imana sahip olmak gerekir.
Hadise uymayan ictihad
Sual: Herkese Lazım Olan İman kitabında, (Müctehid olmayan bir Müslüman, bir sahih hadis öğrenip, mezhebi imamının buna uymayan hükmünü yapmak kendine ağır [güç] gelirse, bu Müslümanın, dört mezhep arasında, bu hadise uygun ictihad etmiş olan müctehidi arayıp bulması ve bu işini onun mezhebine göre yapması lazımdır) deniyor. Biz hadislere göre amel edebilir miyiz?
CEVAP
Bu ifade, hadis-i şerifle amel etmek değil, ihtiyaç halinde başka mezhebi taklit etmek demektir. Mesela, aç kalıp midyeden başka yiyecek bir şey bulamayan kimse, (Denizden çıkan her hayvan yenir) hadis-i şerifine göre ictihad eden mezheplerden birini taklit ederek deniz haşaratı yemesi caiz olur anlamındadır. Yoksa sahih hadis var diye kendi mezhebine aykırı hareket edemez. Çünkü Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Dört mezhepten birinde olanlar için delil, senet, bulunduğu mezhebin hükmüdür. Çünkü, onlar, nasstan yani âyet ve hadisten hüküm çıkaramaz. Bunun için, bir mezhebin bir hükmü, Nassa uymuyor gibi görünse de, yine o mezhebe uymak gerekir. Çünkü Nass, ictihad isteyebilir, tevili gerekebilir, nesh edilmiş olabilir. Bunu da ancak müctehid anlar. (Berika)
İslam’da şu bu demek
Sual: İslam felsefesi, İslam düşüncesi, İslam’da nikah, İslam’da namaz, İslam’da oruç, İslam’da zekat gibi ifadeleri kullanmakta bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Felsefe, bir konu üzerinde insanların akıl ve mantık yolu ile inceleme ve araştırmalarla elde ettikleri sonuçlardır. Her şeyin aslını arama ve ne için var olduğunun sebebini bulmak için çalışma demektir. Bir insanın ne kadar ilmi olursa olsun, yanlış düşünebilir veya yaptığı araştırmalardan yanlış sonuçlar çıkarabilir. İşte bunun içindir ki, felsefe, hiçbir zaman kesin sonuçlar vermez. Bir de, bunu işiten insanın kendi akıl ve mantık süzgecinden geçirmesi gerekir. Her felsefenin bir de zıddı vardır. Her iki düşünceyi karşılaştırmak gerekir. Birçok felsefi düşünceler zamanla değişebildiği için hiçbir zaman kesinlik taşımaz. Dinimizdeki nasslar ise kesindir, tartışılmaz. Bu bakımdan, dinimizde felsefenin yeri yoktur. İslam felsefesi, İslamî felsefe ifadeleri de uygun değildir.
İslam düşüncesi, İslami görüş, İslam nazariyesi gibi ifadeler de, hiç uygun değildir. Nazariye, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir. Dinimiz bir görüş, düşünce değildir. Dinimizdeki bütün hükümler kesindir, bunlar üzerinde tartışılmaz, yorum yapılmaz, görüş bildirilmez.
İslam peygamberi, İslam’da nikah, İslam’da namaz ve İslam’da oruç gibi ifadeleri ise, dinimize dıştan bakmayı gösterir. Sadece gayrimüslimle konuşurken, o İslam’da nikah şöyle derse, biz ona cevap olarak, hayır İslam’da nikah öyle değildir diyebiliriz. Böyle bir durum olmadan İslam’da nikah, İslam’da oruç demek uygun olmaz. Sanki kendimiz, Müslüman değilmişiz gibi bir anlam çıkabilir. Sadece oruç, namaz, nikah demelidir. Bir de, mezhepleri kabul etmeme durumu ortaya çıkar. Dört mezhep arasında, özellikle fıkhi konularda farklı hükümler vardır. İslam namazı şöyle kılınır, İslam abdestini bozan şeyler şunlardır, İslam zekatı şöyledir demek, hem kendini İslamiyet’ten dışarı göstermek olur, hem de, mezhepsizlik olur. Hanefi’de veya Şafii’de abdesti bozanlar şunlardır demelidir. Bunlar ince bilgidir, elbette mezhepsizler bunları bilmez. Farklı ictihad rahmettir, Müslümanların işini kolaylaştırmaktadır.
Bir de, dört mezhepte aynı olan hususlar için, İslam’da veya İslamiyet’te … demenin mahzuru olmaz. Bunlara birkaç örnek verelim:
İslam ahlakı, İslam terbiyesi, İslam bilgileri, İslam’da bid’at çıkarmak, İslam’da saç ağartmak, İslam’da çocuk terbiyesi, İslamiyet'te ırkçılık, Müslümanlıkta uğursuzluk yoktur gibi ifadeleri kullanmanın mahzuru olmaz.
Müctehidin, bana göre demesi
Sual: Tam İlmihal’de, bana göre, bize göre demek, nakli esas almadan yazmak, konuşmak caiz değil deniyor. Fakat, âlimlerin bana göre, bize göre, bu fakire göre dedikleri de naklediliyor. Bu bir çelişki değil mi?
CEVAP
Hayır çelişki yok. Bana göre demek, kendini müctehid sanmak, yetkili âlim bilmek demektir. Ama bir müctehid ise, yani yetkili âlim ise, elbette bana göre demesi gerekir. Müctehidin bana göre demesi, benim ictihadıma göre demektir. Mesela İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
Evliyanın kabirleri üzerine, sanduka, örtü, sarık sarmak bize göre, ölüye tazime sebep olmak, hakaret edilmemek, gafillerin edepli olmaları içindir, caizdir. (Redd-ül-muhtar)
İmam-ı Şafii hazretleri buyuruyor ki:
Sahabe, ilim, ictihad, vera ve akıl bakımından bizden üstündür. Onların reylerini çok beğeniriz. Bize göre, bizim reylerimizden evladır. (Risale-i kadime)
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Peygamberlerden sonra, insanların en üstünü, Ebu Bekri Sıddık’tır. Ondan sonra, Ömer-ül-Faruk’tur. Üstünlük, bu fakire göre fazileti, meziyeti, iyi sıfatları çok olmak değildir. Önce imana gelmek, din için herkesten çok mal vermek ve canını tehlikelere atmaktır. Yani dinde, sonra gelenlere, üstad olmaktır. Sonra gelenler, her şeyi, öncekilerden öğrenir. Bu üç şartın hepsi, Sıddık’ta toplanmıştır. Herkesten önce imana gelmiş, malını ve canını din için feda etmiştir. Bu nimet, bu ümmette, ondan başkasına nasip olmamıştı. (3/17)
Bu fakire göre, yer yüzünün en kıymetli yeri Kabri saadettir; sonra Kâbe-i muazzamadır. Bundan sonra, Medine’de Mescid-i nebevi içindeki (Ravda-i mukaddese) denilen meydandır. Daha sonra Mekke şehridir. (1/312)
Bu fakire göre, dağda yetişip, hiçbir din duymayıp, puta tapan müşrikler, Cennete ve Cehenneme girmeyecekler, hesap yapılırken, zulümleri kadar azap çekeceklerdir. Sonra hayvanlar gibi, yok edileceklerdir. Küçük iken ölen kâfir çocukları ve Peygamberlerden haberi olmayanlar da böyle olacaklardır. (1/259)
Resulullahın en kıymetli zamanları, bu fakire göre, namazdaki zamanıdır. (1/206)
Bu fakire göre, her gece yatarken, (Sübhanallahi velhamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber) yüz defa okuyan, tesbih ve tahmid ve tekbir eylemiş olur. Böylece, muhasebe yapmış olur. Kendini hesaba çekmiş sayılır. (1/309)
Zayıf kavle göre amel etmek
Sual: Kitaplarda bir kavle göre caizdir, bu kavil zayıftır deniyor. Bu ne demektir?
CEVAP
İhtiyaç olunca o kavil ile de amel edilir demektir. İhtiyaç olunca günümüzde zayıf kavil ile amel etmek, kuvvetli kavil ile amel etmek gibi sahih, hatta lazım olur. Seadet-i Ebediyye’den bir örnek verelim:
Dolgusu olmayan Hanefinin, dolgusu olan imama uymasının sahih olup olmaması üzerinde, iki ayrı kavil vardır:
Birinci kavle göre, dolgusu olmayan Hanefinin, kaplaması, dolgusu olan imama uyması sahih olmaz. Çünkü, bu imamın namazı Hanefi mezhebine göre sahih değildir.
İkinci kavle göre, bu imam, Maliki mezhebini taklit ediyorsa, dolgusu olmayan Hanefinin, buna uyması sahih olur. İmam-ı Hinduvani böyle ictihad etmiştir. Dolgusu olan salih bir imamın Maliki mezhebini taklit etmediği bilinmedikçe, dolgusu olmayan Hanefiler de, bu imama uymalıdır. Bu ikinci kavil, her ne kadar zayıf ise de, harac olduğu zaman, zayıf kavil ile amel etmek lazımdır. Fitneye mani olmak için de, zayıf kavil ile amel edileceği, Hadika’da da yazılıdır.
Müftabih kavil
Sual: Bir konuda bir mezhepte birkaç tane kavil olsa, müftabih kavil budur deniyor. Müftabih kavil nedir? Niye ona uyulur? Ötekiler de yanlış olmadığına göre niye buna uymak zorundayız?
CEVAP
Tercih erbabı müctehid, bunla amel edilmesi gerekir denirse, avamın artık o kavil ile amel etmesi gerekir. Mesela Ramazanda oruçlu olan kimsenin, Hanefi mezhebinde misvak yaş da olsa, öğleden önce de sonra da kullanması mekruh değildir, müftabih olan budur.
Müftabih, hakkında fetva verilmiş olan, kendisiyle amel olunması gereken hüküm demektir.
Mezhep değiştirmek
Sual: Mezhep değiştirmek için belli bir şart var mıdır? Herkes istediği mezhebe geçebilir mi?
CEVAP
İbni Âbidin hazretleri, hocası Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin emri ile Hanefi mezhebine geçti. Abdülkadir Geylani hazretleri de, Şafii iken, Hanbeli mezhebinin unutulmak üzere olduğunu görerek, Hanbeli mezhebine geçti.
Sebepsiz veya dünya çıkarı için mezhep değiştirmek caiz değildir. Bir faydası varsa caizdir. Mesela, yaşadığı yerde kendi mezhebine göre kaynak kitap veya soracak kimse bulamayan kimsenin, orada yaygın olan, dört hak bir mezhepten birine geçmesi caizdir, hatta iyi olur.
Mezhep değiştirmek gerekir mi?
Sual: Dişimde dolgudan dolayı, Maliki mezhebini taklit etmek yerine o mezhebe temelli geçmek daha uygun olmaz mı?
CEVAP
Türkiye'de Maliki mezhebini bilen yok sayılır. Bugün Hanefiler bile Hanefi mezhebini tam olarak bilmiyor. Maliki mezhebinde olan zaten yoktur. Bilinmeyen mezhebe geçmek uygun olmaz, geçilirse de çok sıkıntı çekilir. Hangisi çoksa, hangisi yaygınsa o mezhebe geçilir.
Sual: Annemle beyim Şafii mezhebindedir. Babam ise Hanefi mezhebindedir. Benim, beyimin mezhebine mi, yoksa babamın mezhebine mi girmem gerekir?
CEVAP
Bir kimse, hangi mezhebin hükümlerini iyi biliyorsa, o mezhebe göre amel eder. Babasının veya beyinin mezhebine göre amel etmesi gerekmez.
Türkiye’de Hanefi mezhebi daha yaygın olduğu ve Hanefi mezhebine ait Türkçe kitaplar daha çok olduğu için, Hanefi mezhebine göre amel etmeniz daha uygun olur.
Bazen Hanefi, bazen Şafii mezhebine göre hareket edilmez. Sadece, yapılması emredilen bir işi kendi mezhebine göre yapmak imkanı yoksa, o zaman diğer üç mezhepten birini taklit ederek o işi yapmak caiz ve gerekir. Sıkışık durum ortadan kalkınca taklit işine son verilir. (Hadika)
Hak tektir
Sual: Dünyadaki bütün Müslümanlar farklı görüşlere sahip. Nasıl itikatları olursa olsun birleşmek mümkün olmaz mı?
CEVAP
Müslümanlar içinde tek kurtuluş fırkası, (Ehl-i sünnet ve cemaat) fırkasıdır.
Müslümanlarla, sapık fırkaları birleştirmeye çalışmak çok abes olur. Mesela süt ile sirke ve idrar birleşirse meydana gelen karışım ne süttür, ne sirkedir, ne de idrardır. Hiçbir işe yaramaz. Fakat koyun sütü ile inek sütü, keçi sütü ve eti yenen hayvanların sütü karışabilir. İhtiyaç olduğu zaman karıştırılabilir. Domuz sütü de süttür. Fakat diğer sütlerle karışırsa hepsi necis olur.
Ehl-i sünnet itikadında olmayanlarla, yani bid'at ehli ile birleşmekten söz edilemez. Sünnet ehli ile bid'at ehli, hak ile bâtıl birleşemez. Birleşme yalnız hakta olur. Hak ise tektir.
Sual: Zamanımızda kendisini, âyetlerden hüküm çıkarabilecek müctehid zannedenler var. Gerçekten zamanımızda, âyetlerden hüküm çıkaracak müctehid âlim var mıdır ve bunlardan din bilgisi öğrenilebilir mi?
CEVAP
Bugün ictihad edebilecek kadar derin âlim hiç yoktur. Her Müslümanın dört mezhebden birinin ilmihâl kitabını okuyup öğrenmesi, imanını ve bütün işlerini buna uydurması lazımdır. Böylece, bu mezhebe girmiş olur. Dört mezhebden birine girmeyen kimse, Ehl-i sünnet olmaz, mezhepsiz olur. Mezhebsiz olan da, ya yetmişiki bozuk fırkadan birindedir, yahut kâfir olmuştur. Es-Sâvî tefsirinde, Kehif suresinin 24. ayetinin tefsiri hâşiyesinde buyuruyor ki:
“Dört mezhebden olmayan kimsenin sözü, Sahabinin sözüne veya sahih olan hadis-i şerife, yahut âyet-i kerimeye uygun olsa da, buna uymak caiz değildir. Dört mezhebden birinde olmayan kimse sapıktır. Başkalarını da, hak yoldan ayırmaktadır. Dört mezhebden ayrılmak küfre kadar gider. Müteşâbih âyetlere zahirleri gibi mana vermek, kâfirlerin âdetleridir.”
Bir din adamı, Ehl-i sünnet mezhebinde olduğunu bildiriyorsa ve mezhebinin bilgilerini yayıyorsa, Onun sözleri ve kitabı kıymetli olur. Okuyanlar faydalanır. Mezhebsizlerin din kitapları zararlıdır. Okuyanların dinini, imanını bozar. Bu sebeple her Müslüman, Ehl-i sünnet mezhebini öğrenmeye ve çocuklarına öğretmeye çalışmalıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından tercüme edilmiş, nakli esas alan kitaplar tercih edilmelidir. Böyle olan kitaplardan almalı, okumalı, öğrenmeli ve tanıdıklara ve hatta bütün Müslümanlara da yaymaya, dağıtmaya uğraşmalıdır. Böylece sevap da kazanılmış olur.
Sual: İtikat imamlarından Muhammed Maturidi hazretlerinin kabrini, İhlas Holding, Yahudilerden satın alarak mı yaptırdı?
CEVAP
İmam-ı a'zam Ebu Hanife hazretleri fıkıh bilgilerini toplayarak, kısımlara, kollara ayırdığı ve usuller, metotlar koyduğu gibi, Resulullah efendimizin ve Eshab-ı kiramın bildirdiği itikat, iman bilgilerini de topladı ve yüzlerce talebesine bildirdi. Talebesinden, ilm-i kelâm yani iman bilgileri mütehassısları yetişti. Bunlardan imam-ı Muhammed Şeybâni hazretlerinin yetiştirdiklerinden, Ebû Bekr-i Cürcânî meşhur oldu. Bunun talebesinden de, Ebû Nasr-ı İyâd, kelâm ilminde, Ebû Mensûr-i Mâtürîdîyi yetiştirdi. Ebû Mensûr hazretleri, İmam-ı a'zamdan gelen kelam bilgilerini kitaplara yazdı. Yoldan sapmış olanlarla çarpışarak, Ehl-i sünnet itikadını kuvvetlendirdi. Her tarafa yaydı. Miladi 944 senesinde, Semerkant'ta vefat etti.
Kabrinin bulunduğu evi ve avlusunu, bir Yahudi Ruslardan satın alarak, eğlence yeri yapmıştı. İhlâs Holding şirketi, bu çirkin hâli görünce, miladi 1996 senesinde, burasını Yahudi'den 30.000 dolara satın alarak kıymetli hâle getirmiştir. Bu büyük âlim ile Ebül-Hasen-i Eş'arî hazretlerine, Ehl-i sünnetin itikatta mezheb imamları denir.