Sual: Dinde reform yani bazı değişiklikler yapmak gerekmez mi?
CEVAP
Dinimiz yeni inmedi. Dinimizde eksiklik fazlalık yoktur. Bu bakımdan asla reforma ihtiyacı yoktur. Reforma ihtiyaç olan, din olamaz. Hâşâ Allah noksan göndermiş demektir. Bu bakımdan dine yeni bir şey ilave etmek veya çıkarmak dini bozmak olur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bazıları yapacağı değişiklikle, dini düzelteceğini zannediyorlar, dinin noksanlığını tamamlayacaklarını iddia ediyorlar. Halbuki din noksan değildir. Kur’an-ı kerimde, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) buyuruldu. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [reform yapmaya] çalışmak, bu âyeti inkâr olur. (m.260)
Bugün etiketlisi etiketsizi her reformcu, din yeni inmiş gibi, üstelik hâşâ bunlara inmiş gibi ahkam kesiyorlar. (Yalnız Kur’an) diyerek, herkesi Kur’andan anladığı ile amel etmeye teşvik ediyorlar. Peygamberimizi kabul etmeyen (Kur’andan başka şey, hadis madis, fıkıh mıkıh kabul etmem) diyen nasıl Müslüman olabilir. Böyle iman, böyle Müslüman olur mu? Kur’an kime geldi? Kur’anı kim açıkladı? Kur’anın muhatabı kim? Gelecekten haber veren hadis-i şeriflerden ikisi şöyledir.
(Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. “Hadisi bırak, Kur'ana bak” derler.) [Ebu Ya’la]
(Allah’ın kitabının dışında uyacağımız bir şey tanımıyorum diyenler çıkar.) [Ebu Davud]
Bugün bid’at ehli olan kişiler, (Peygamber postacıydı, Kur’anı getirince vazifesi bitti, onun açıklamasına gerek yoktur) diyorlar. Halbuki Allahü teâlâ, Resulüne ve onun açıklamasına uyulması gerektiğini bildiriyor. Bu konudaki âyet-i kerimelerden bazılarının mealleri şöyledir:
(İhtilafa düşülen şeyleri açıklayasın diye bu kitabı sana indirdik.) [Nahl 64]
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]
(Resulüm de ki, “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]
(O, kendisine vahyedilenden başkasını söylemez.) [Necm 4]
(Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız!) [Araf 158]
(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]
(Allah’a ve Resulüne karşı gelen kâfirler için Allah’ın azabı çok şiddetlidir.) [Enfal 13]
(Allah’ın yolu ile peygamberlerin yolunu farklı göstermek isteyenler kâfirdir.) [Nisa 150/1]
(De ki, Allah’a ve Peygambere uyun! Eğer [uymayıp] yüz çevirirlerse, [kâfir olurlar] Allah da kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]
(O ümmi Peygamber, temiz şeyleri helal, pis, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]
Demek ki Resulü de haram etme yetkisine sahiptir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi]
Görüldüğü gibi Resulullaha ve Kur'an-ı kerimin açıklaması olan hadis-i şeriflere uymak çok önemlidir. Sünnet, [hadis-i şerifler] olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu ve nasıl kılınacağı, zekat, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinemezdi. Yani hiç kimse, bunları Kur'an-ı kerimden çıkaramazdı. Şu halde Kur'anı anlamak için, onun açıklaması olan hadis-i şeriflere ihtiyaç vardır. Hadis-i şerifleri de anlamak için âlimlere ihtiyaç vardır. Herkes Kur’anı anlayabilseydi o zaman peygambere ne lüzum kalırdı? Eğer herkes Kur'an-ı kerimi doğru anlasaydı, 72 sapık fırka meydana çıkmazdı. Zamanla değişen âdetlerdir. Din zamanla değişmez. Din düşmanlarının oyunlarına gelmemelidir.
Dini biz mi kurduk da, değiştirmeye yetkimiz olsun. Dünya kanunlarını bile kim yapmışsa, yine aynı kimseler değiştirmiyor mu? Millet meclisi koymuşsa, yine aynı meclisin değiştirmesi gerekir. Herkese bu değiştirme hakkını vermiyorlar. Herkes dini değiştirirse, ortaya insan sayısı kadar din çıkar. Artık bu değişik şekillere de din denmez, felsefe denir. Felsefi düşünceler, hiçbir zaman kesinlik taşımaz. Din bilgisi ise kesindir, tartışılmaz. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!) [Araf 158]
(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20]
(De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.) [Araf 158]
(Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: Müminler, “İşittik, itaat ettik” derler, işte kurtuluşa erenler bunlardır.) [Nur 51]
(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih etme, seçme hakkı kalmaz.) [Ahzab 36]
Dini yenilemek gerekir mi?
Sual: Bazıları, (Her asırda bir âlim çıkar, dini yeniler) hadisinin, dinde reformun gerektiğini gösterdiğini söylüyorlar. Her asırda gelen âlim, dinin neyini yeniler?
CEVAP
Reform, Fransızca bir kelimedir. Yeniden şekil verme, eski haline döndürme, bozuklukları, kötülükleri düzeltmek için yapılan ıslahat demektir. Bu manalara göre dinde reform üçe ayrılır:
1- Cahiller ve din düşmanları tarafından Müslümanlar arasına sokulmuş olan hurafeleri, bid'atleri, yanlış inançları düzeltme işidir. Dine bir şey ilave etmeden eski haline döndürmek demektir. Bunları yapan büyük âlimlere (Müceddid) denir. İmam-ı Rabbani, imam-ı Gazali ve dört mezhebin imamları birer müceddid âlimdir. [Rahmetullahi aleyhim]
Bu büyük âlimlerin geleceğini Peygamber efendimiz müjdelemiştir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.) [Ebu Davud]
(Ümmetimin âlimleri, beni İsrailin peygamberleri gibidir.) [Neşr-ül-mehasin]
Bu büyük âlimlere, reformcu değil, (Müceddid) denir.
2- Dinde reform yapmaya kalkanların ikinci kısmı ise, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden, kendi kısa akıllarına göre mana çıkaran ve Ehl-i sünnet âlimlerinden ayrılanlardır. Bunlara (Bid'at) veya (Dalalet) fırkaları denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim 73 fırkaya ayrılır. Bunlardan yetmiş ikisi Cehenneme gider, birisi doğru inanış sebebiyle Cehenneme girmez.) [Tirmizi]
Cehennemden kurtulacak olan fırka Ehl-i sünnet vel cemaattır. (Mektubat-ı Rabbani)
Bugün bilhassa Mısır, Suriye gibi yerlerde, mason Abduh’un yolundan giden, kendilerini müceddid ve müctehid olarak tanıtan sapıklar çoktur. Bunların kitapları çok zararlıdır.
3- Dinde reform yapmak isteyenlerin üçüncü kısmı, sinsi İslam düşmanlarıdır. Bunlar Müslüman görünerek, (Dini ıslah ediyoruz, ana kaynaklara iniyoruz, Kitab ve Sünnete sarılmalıyız) diyerek âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere kasten yanlış mana veren kimselerdir. İster bunlar gibi kasdi olsun, isterse cehaletleri sebebiyle, Kur'an-ı kerime yanlış mana veren kimseler dinden çıkar. Mektubat-ı Rabbani’deki hadis-i şerifte, (Kur'an-ı kerimden kendi aklı ile, kendi düşüncesi ve bilgisi ile mana çıkaran kâfirdir) buyuruldu. Bunun için Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından nakil yapmayan kimselerin yazdığı kitaplar çok zararlıdır. İnsanları felakete sürükler.
Hak ile bâtıl mukayese olmaz
Çağdaş yazar, bir gayrimüslimin, (Fikrini tazelemeyen beyin ölür) sözünü bir nass [âyet ve hadis] gibi eline alıp, dinde reform isteyerek özetle diyor ki:
(Hiçbir din, vahiy olduğu şartlarda kalmamıştır. Mesela Musevilik, değişip düzelerek günümüze gelmiştir. Hıristiyanlık ise, Bizans ve Roma uygarlığının süzgecinden geçerek Martin Luther’in reformu ile bugünkü çizgiyi kazanmıştır. Her din, çağdan etkilenir, çağdaş çizgi kazanır. Günün Müslümanı teknolojiyi itirazsız kullanır. Mesela bilgisayarla yazı yazar. Fakat sıra Din’e geldi mi, İslam akıl dini demesine rağmen, bir santim kımıldamaz. İslam âleminin geri kalışının sebebi budur. İmam-ı a’zam, en büyük bilgindir. Fakat bilgisi, bin yıl önceki çağın sınırı içindedir. Bu bakımdan Ebu Hanife’nin fikirleri Kur’anın ışığı altında sorgulanmalı, Efgani ve Abduh’un taze fikirlerle İslam’ı donatma hareketi yürütülerek, çağdaş Müslüman olmalıdır.)
CEVAP
Birkaç yanlışa cevap verelim:
1- (Her din değişmiştir) sözü, Musevilik ve Hıristiyanlık için doğru ise de, Müslümanlık için yanlış ve iftiradır. Kur’an-ı kerimin hangi âyeti değişti? Bozulma ihtimali var mı? (Kur’anı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz) âyetine inanmıyor mu?
2- Din, Allah’ın bildirdiği şekilde mi doğrudur, yoksa insanların süzgecinden geçtikten sonra mı doğru olur? Yani insanlar, hâşâ Allah’ın yanlışını mı düzeltiyor?
3- Luther’in reformu, bozulan Hıristiyanlığı düzeltmek içindi. Müslümanlığın neresi bozuldu da düzeltmeye ihtiyaç hissedilsin?
4- Yazar, din denilince, bâtıl, hak demeden hepsini aynı kefeye koyup, mukayese ediyor. Hak ile bâtıl mukayese olmaz.
5- Bâtıl dinler çağdan etkilenebilir. Fakat Müslümanlık çağdan nasıl etkilenir? Nasıl etkilenmesi gerekir? Çağa uyabilmek için namazı, haccı mı kaldırmak gerekiyor?
6- Müslüman, zamana uyar, teknolojinin en iyisini kullanır. Bu zaten dinimizin emridir. Dinimiz, fen bilgilerinde, her değişikliği yapmayı, bütün yeni keşifleri öğrenmeyi emretmiştir. Fakat, namaz, oruç gibi ibadetlerde, değil bir santim, bir milim bile değiştirmek, onu bize bildiren Allah ve Resulünün koyduğu hükmü beğenmemek olur. Bu hükmü beğenmeyen ve değişmesi gerektiğine inanan kâfir olur.
7- Çağdaş yazar, (İslam akıl dini ise, akla uyalım) diyor. İslam, nakle dayanan, selim akıl dinidir. Selim akıl, yanılmayan akıldır. Yazarın aklına uygun gelmeyen bir şey, selim akıl sahibi için uygun gelebilir. Akla göre din olsa, insan sayısı kadar din olur. İslamiyet’te aklın ermediği şey çoktur. Fakat, selim akla uymayan bir şey yoktur.
Ahiret bilgileri ve Allah’a ibadet şekilleri, eğer aklın çerçevesi içinde olsaydı ve akıl ile doğru olarak, bilinebilseydi, Peygamberlere lüzum kalmazdı. İnsanlar, dünya ve ahiret saadetini kendileri bulabilirdi ve Allahü teâlâ, hâşâ Peygamberleri boş yere göndermiş olurdu. Bunlar bilinemeyeceği için, Allahü teâlâ, her asırda, Peygamber göndermiş ve son olarak da bütün dünyaya, peygamber olarak Muhammed aleyhisselamı göndermiştir.
8- Ecnebiler gibi, yazar da, Müslümanların geri kalışını ibadette değişiklik yapılmayışına bağlıyor. Sanki ibadette değişiklik yapılsa, İslam ülkeleri hemen kalkınıverecek.
9- Yazar, (Tam Müslüman olmak için şu kişinin Çağdaş İlmihal’ini okumalı) diyor. O kişi ise, (İmam-ı a’zamın bin yıl önceki fetvaları bizi bağlamaz) diyor. Aynı mantık.
10- Zamana göre ibadetler değişmez. İbadetlerde değişiklik, dini beğenmemek olur. Hadis-i şerifte, (İbadetleri bizim gibi yapmayan bizden değildir) buyuruldu. Mecelle’de, (Zamanın değişmesi ile, örf ve âdete dayanan hükümler değişebilir. Nassa dayanan hükümler ise değişmez) deniyor.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Kimi yapacağı değişiklikle, dini düzelteceğini zannediyor, dinin noksanlığını tamamladığını iddia ediyor. Halbuki din noksan değildir. Kur’an-ı kerimde, (Bugün sizin için dininizi ikmâl eyledim, üzerinize olan nimetimi tamamladım, size din olarak İslamiyet’i vermekle razı oldum) buyuruluyor. Dini noksan sanıp, tamamlamaya [reform yapmaya] çalışmak, bu âyeti inkâr olur.) [m.260]
Yazar, içkiye, Kur’anın ışığı altında fetva veriyor, (İçki içince, dilin dolaşıyor, şaşırıyor ve arkadaşınla dövüşüyorsan, içki sana yasaktır) diyor. Acaba kendisi nasıl içiyor? Dili dolaşmadan ve dövüşmeden mi? Sarhoş etmese de, zarar vermese de içkinin damlası haramdır. Peygamber efendimiz, (Çoğu sarhoş eden içkinin, azını da içmek haramdır) buyuruyor. Hatta içki sofrasına oturmayı yasaklıyor, (Allah’a inanan içki içilen sofraya oturmasın) buyuruyor. (Nesai, Taberani)
Görüldüğü gibi yazar, taze fikirle çağa uyarak, dinimizin haram ettiği şeyleri helal etmeye çalışıyor.
Din, ihtiyaca göre hiç değiştirilir mi?
Sual: Reformcu bir yazarın, (Akıl ile nakil çatışırsa, akla uymalıdır) hadisine göre, dinin, ihtiyaca göre değiştirileceğini söylemesi yanlış değil midir?
CEVAP
İslam bilgileri fen ve din bilgileri olmak üzere ikiye ayrılır. Din bilgileri, yalnız nakil ile anlaşılır. Bunların kaynağı, Kur’an-ı kerim ile hadis-i şeriflerdir. His organları ile anlaşılan şeylerin bir sınırı vardır. Bu sınırların dışında olan bilgiler his organlarımız ile anlaşılamaz veya yanlış anlaşılır. Bundan başka, insanların hissetme kuvvetleri çok yerde hayvanlardan daha zayıftır. His organlarımız ile anlayamadığımız şeyleri, akıl ile bulur, anlarız. Bunun gibi aklın da bir anlayış sınırı vardır. Bu sınırın dışında olan bilgileri, akıl bulamaz ve anlayamaz. Akıl, erişemediği şeyleri anlamaya kalkışırsa yanılır, aldanır. Böyle bilgilerde akla güvenilemez. Mesela, Allahü teâlânın sıfatları, Cennet ve Cehennemde olan şeyler, ibadetlerin nasıl yapılacağı ve din bilgilerinin çoğu böyledir. Akıl bunlara eremez. Bu bilgilerde akıl ile nakil çatışırsa, nakle uyulur, aklın yanıldığı anlaşılır.
Kur’an-ı kerimdeki bilgiler
Kur’an-ı kerimde dört şey bildirilmektedir: İman, ahkam, kıssalar ve haberler.
İmanda, inanılması lazım olan bilgilerde hiç değişiklik olamaz. Her Peygamberin, her ümmetin inanışı hep birdir. Her Peygamber Müslüman idi. İnsanlar tarafından bozulmadan önce, inanışları arasında hiç ayrılık yoktu.
İkincisi olan ahkam, Allahü teâlânın emirleri ve yasaklarıdır. Yapılması ve sakınılması emredilen ahkâmda değişiklik olabilir. Fakat, bu değişikliği yalnız Allahü teâlâ yapmış ve peygamberleri ile değiştirmiştir.
Kıssalar, geçmiş insanların, ümmetlerin hallerini, yaşayışlarını anlatmak demektir.
Haberler, geçmişte olmuş ve gelecekte olacak şeyler demektir. Mesela, canlıların su ile yaşadığı, kıyamet alametleri, Cennette akarsuların bulunduğu haber verilmiştir.
Kıssalar ve haberlerde değişiklik olmaz. Din bilgileri arasında birbirleri ile çatışır gibi olanları görülürse, bunlar yine akla uydurulmaz. Birbirlerine uydurulmaya çalışılır. Bunlar arasında, birkaç türlü anlaşılabilen bilgiyi, açıkça bildirilmiş olan başka bilgi ile çatışmayacak şekilde anlamalıdır. Burada akla düşen vazife, böyle bilgileri, açıkça anlaşılabilene uygun anlamaktır.
İslam ilimlerinin ikincisi olan fen bilgilerine gelince:
Bunlar, his organları ile ve bunlara yardımcı âletlerle gözetleyerek, inceleyerek, hesap ederek ve deneyerek anlaşılan bilgilerdir. Bunların hepsi akıl ile, zeka ile yapılır. Hepsinde aklın bulduğuna güvenilir. Nakil ile fen bilgisinde çatışma olduğu zaman, akla uyulur. Yani nakil, akla uygun olarak açıklanır. Bahsedilen hadis-i şerifin açıklaması böyledir. (Faideli Bilgiler)
Dinde reforma doğru
Sual: Gazetelerde okudum. Bir ilahiyat profesörü diyor ki:
(Kadınların camide erkeklerle eşit muamele görmesi, camide kendilerine ferah, aydınlık ve güzel bir yer bulması kadının özgüveni için önemlidir. Erkekler kadınlara, kadınlar erkeklere vaaz verebilir. Bayanların okuduğu ilahiler daha duygulu ve etkili olur. Kur’an ve ezan okumasının, bunların erkekler tarafından dinlenmesinin hiçbir mahzuru yoktur. Arapların ataerkil, kadınları kıskanan, onları toplum hayatının dışına iten anlayış, Arap örfünün baskın hale gelmesi sonucudur. O kültürün yansıması sonucunda ikinci ve üçüncü asırda fıkıh kitaplarında kadınlara bazı yasaklar getirilmiştir. Artık dinin kendi çağımızın beklentilerine, ihtiyaçlarına, duyarlılıklarına bakarak kendi dindarlık tarzımızı kendimiz kurmamız, gerekli reformu yapmamız gerekir.)
Bir ilahiyatçının dini değiştirme, dinde reform yapma yetkisi var mıdır?
CEVAP
Dini bildiren Allahü teâlâdır. Dinin sahibi Odur, değiştirme yetkisi Onundur. (Kendi dindarlığımızı kendimiz kurmamız gerekir) demek yeni bir din kurmak istemek olur. Yeni bir din kurabilirler ama adına Müslümanlık demeleri yanlış olur. İnsanların uydurduğu şeylere de din değil, dinsizlik denir. Tabiin devrindeki büyük âlimlere, mezhep imamlarına, onların yazdığı fıkıh kitaplarına saldırmak büyük cinayettir. Hiçbir Müslüman bunu yapamaz. Dinimize Arap örfü demek de çok yanlıştır. Dinin örf ile alakası yoktur. İslamiyet’i Allahü teâlâ bildirmiştir. Bütün toplumlar için, kıyamete kadar geçerlidir. Cariyeler saçlarını, kollarını açabilir, seslerini erkeklere duyurabilir. Cariyeyi örnek gösterip, hür kadınlara da bunlar mubah demek Müslümanlığı yıkmak olur.
Muteber din kitaplarında buyuruluyor ki:
Çalgı ve kadın sesi haramdır. (Dürr-ül-mearif)
Kadınların, yabancı erkeklerle lüzumsuz yere, konuşmaları, şarkı söyleyerek, hatta Kur'an, mevlit, ezan okuyarak seslerini erkeklere duyurmaları büyük günahtır. Ancak yabancı erkeklerle, alış veriş gibi, ihtiyaç olduğu zaman, fitneye sebep olmayacak şekilde, sert ve ciddi konuşabilir. (Tergib-üs-salat, Hadika)
(Ey nebi hanımları, siz diğer kadınlar gibi değilsiniz. Allah'tan sakının, edalı, yumuşak konuşmayın, kalbi bozuk olan, ümide kapılır; hep ciddi konuşun.) [Ahzab 32] (Peygamber hanımlarının yani annelerimizin yumuşak konuşmaları caiz olmayınca, başka kadınların yumuşak konuşmaları nasıl caiz olabilir!)
Bir hadis-i şerif meali:
(Ey kadınlar, mahreminizle konuşun, namahremle konuşmayın!) [Ramuz, İbni Said]
Genç kadın, yabancı erkeğe selam veremez, aksıran erkeğe bir şey demez. (Hamevi Eşbah şerhi)
Hak teâlâ, kadının namahremle yumuşak sesle konuşmasını men etti. (Mektubat-ı Rabbani 3/41)
Aşağıdaki yazının tamamı İbni Âbidin’den alınmıştır:
Kadınların seslerini namahreme duyurmaları caiz olmadığı için, ezan ve ikamet okumaları da caiz değildir. (İmdat)
Nevazil kitabında (Kadının sesi avrettir. Resulullah (Namaz kılarken imamı ikaz için tesbih söylemek erkeklere, el çarparak ikaz etmek de kadınlara mahsustur) buyurdu. Kadının sesini erkeklerin işitmesi doğru değil) deniyor. Kâfi kitabında (Kadın, hacda açıktan telbiye yapamaz. Çünkü sesi avrettir) deniyor.
Kadının sesi avrettir. Yabancı erkeklere karşı yüksek sesle ve yumuşak konuşmaları caiz değildir. Kadının ezan okuması da bundan dolayı caiz değildir. (İmam-ı Ebul- Abbas Kurtubi)
Kadının sesi avret olduğu için, cehri namazlarda açıktan okuyamaz. Haddadi, namazda cariyenin de, hür kadın gibi olduğunu bildirir. Yalnız ihramda sesini erkek gibi yükseltir. Kadının tekbiri gizli alması, sesi avret olduğu içindir. Nitekim Kâfi ve Tebyin'de böyle bildirilmiştir. (Redd-ül muhtar)
Dinin hükmü zamanla değişmez
Sual: Ekteki yazıda, (Eskiden kadın yalnız başına yolculuk yapamazdı. Fakat şimdi yollar emin olduğu için, tek başına uzun yola gitmesinde mahzur yoktur) diyor. Dinin hükmü zamanla değişir mi?
CEVAP
Ezmanın tegayyürü ile ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz. (Mecelle madde 39)
Dürer-ül-hükkam şerhinde bu maddenin açıklaması şöyle:
(Zamanın değişmesi ile, örf ve âdete ait ahkam değişebilir. Nassa, delile dayanan ahkam, zamanla değişmez.)
Mubah olan âdetlerde ve fen bilgilerinde zamana uyulur. Teknikte ilerleyenlere ayak uydurulur. Din bilgilerinde, ibadetlerde zamana uyulmaz. Din bilgileri zamanla değişmez. Bunları değiştirmek, zamana uydurmak isteyen Ehl-i sünnetten ayrılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’a ve ahiret gününe inanan kadının, üç günlük yola, ancak kocası veya mahrem akrabalarından biri ile gitmesi helal olur.) [Hadika]
Berika’da diyor ki:
(Hür kadının kocası veya ebedi mahrem olan akrabasından biri yanında bulunmadan, yalnız veya başka kadınlarla yahut akıl balig ve salih olmayan mahremi ile üç günlük yola gitmesi haramdır.)
İbni Âbidin hazretleri üç günlük yolun 18 fersah olduğunu bildiriyor. 18 fersah ise yaklaşık 104 km.dir. Demek ki bir kadın, zaruret olmadan mahremsiz uzun yola gidemez. Bir günlük [35 km.lik] yola gitmesi ise mekruhtur. Daha az mesafeye ise mahremsiz, fakat salih erkeklerle birlikte gidebileceği Fetava-i Hindiyye’de yazılıdır.
Sual: Bazı din büyükleri için “dinde reform yaptı” deniyor. Dinde reform olmadığına göre, bazı din büyükleri için niçin böyle bir ifade kullanılmıştır?
CEVAP
Dinde reformcu olarak bilinenler üç kısma ayrılmaktadır:
1- Dinde reformcu denilenlerin birinci kısmı, Ehl-i sünnet mezhebinin derin âlimleridir. Bunlar, cahil halk ve İslâm düşmanları tarafından Müslümanlar arasına sokulmuş olan hurafeleri, yanlış inançları ve yanlış işleri düzeltirler. Müctehid âlimlerin Eshâb-ı kiramdan işiterek bildirmiş oldukları doğru bilgileri meydana çıkartırlar, kendilerinden bir şey söylemezler. Bunlara Müceddid denir. Bunların geleceğini ve İslâmiyete hizmet edeceklerini, hadis-i şerifler haber vermekte ve övmektedir.
(Benden sonra, her yüz senede, bir âlim çıkar. Dinimi kuvvetlendirir.)
(Ümmetimin âlimleri, İsrail oğullarının Peygamberleri gibidir) hadis-i şerifleri ile bu müceddidler övülmektedir. İmam-ı a'zam Ebû Hanîfe, imam-ı Şâfii ve bunlar gibi mezhep imamı olan mutlak müctehidler, imâm-ı Rabbânî, her asırdaki dört mezhepten birinde olan âlimler ve ileride gelecek olan hazret-i Mehdî bu müceddidlerdendir. Bu büyük âlimlere reformcu değil Müceddid denir.
2- Dinde reformcuların ikinci kısmı, Kur'ân-ı kerime ve hadis-i şeriflere inanırlar, saygı gösterirler. Fakat, İslâm âlimlerinin kitaplarında bildirilen bilgileri kabul etmezler. Kur'ân-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden, kendi kısa görüşlerine göre manalar çıkarırlar. Bunlara Bid'at veya Dalâlet fırkaları denir. Bunların meydana geleceğini de, Peygamber Efendimiz haber vermiş ve;
(Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan yetmişikisi Cehenneme gidecek, biri, inanış sebebi ile Cehenneme girmeyecektir) buyurmuştur.
3- Dinde reformcuların üçüncü kısmı, sinsi İslâm düşmanı olanlardır. Bunlar Müslüman görünerek, dini ıslah ediyoruz, ana kaynaklarını meydana çıkarıyoruz, ilk hâline getiriyoruz gibi yaldızlı sözler söyleyerek İslâm dinini yıkmaya, Kur'ân-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin doğru manalarını değiştirmeye, bozmaya çalışıyorlar. İslâmiyeti, içeriden yıkmak istiyorlar. Müslüman göründükleri ve dini ıslah ediyoruz, hurafelerden temizliyoruz, dedikleri için, cahil halk, bunları gerçek müceddid sanıyor ve bunlara aldanıyorlar.
Sual: Kendisini din adamı tanıtan Reformcu Mûsâ Beykiyef, gençleri aldatabilmek için; “Zamanımıza göre, dinimizde de yenilikler yapılmalıdır. Dinde bulunmayan birçok şeyler, hurafeler, sonradan İslâmiyete karışmıştır. Bunları temizlemek, dinimizi ilk zamanındaki doğru, temiz hâline getirmek lazımdır” diyor. İslâm dininin böyle bir şeye ihtiyacı var mıdır?
CEVAP
Müslümanlarda, birkaç yüz seneden beri bir duraklama, hatta gerileme olduğu meydandadır. Bu gerilemeyi görerek, İslâmiyetin bozulduğunu söylemek, çok haksız ve pek yanlıştır. Geri kalmanın sebebi, Müslümanların dine sarılmamaları, dinin emirlerini yerine getirmekte gevşek davranmalarıdır. İslâm dinine, başka dinlerde olduğu gibi, hurafeler karışmamıştır. Cahillerin yanlış inanışları ve konuşmaları olabilir. Fakat bunlar, İslâmın temel kitaplarında bildirilenleri değiştirmez. Bu kitaplar, Resulullah efendimizin sözlerini ve Eshâb-ı kiramdan gelen haberleri bildirmektedir. Hepsi, en salahiyetli âlimler tarafından yazılmıştır. Bütün İslâm âlimlerince söz birliği ile beğenilmiştir. Asırlar boyunca, hiçbirinde hiçbir değişiklik olmamıştır. Cahillerin sözlerinin, kitaplarının ve dergilerinin hatalı olması, İslâmiyetin temel kitaplarına kusur ve leke kondurmaya sebep olamaz.
Bu temel kitapları her asrın modasına, gidişine göre değiştirmeye kalkışmak, her zaman için yeni bir din yapmak demek olur. Böyle değişiklikleri, Kur'ân-ı kerime ve hadis-i şeriflere uydurarak yapmaya kalkışmak, Kur'ân-ı kerimi ve hadis-i şerifleri bilmemenin, İslâmiyeti anlamamanın alametidir. İslâmın emirlerinin, yasaklarının zamana göre değişeceğini sanmak, İslâm dininin hakikatine inanmamak olur. Bir âyet-i kerimede mealen;
(Müminler ma'rûf olan şeyleri emreder) buyuruldu. Kur'ân-ı kerime, İslâmiyete saygısızca saldıran aşırı reformculardan Ziya Gökalp ve benzerleri, bu âyet-i kerimedeki ma'rûf kelimesine, örf, âdet diyerek, İslâmiyeti âdete, modaya göre değiştirmeye kalkıştılar. Bunların dediği gibi, İslâmiyet âdetlere yer verseydi, daha başlangıcında cahil Arapların kötü âdetlerini yasak etmez ve Kâbe’nin içine kadar girmiş bulunan putperestliği hoş görürdü. Âyet-i kerimedeki Ma'rûf kelimesi, İslâmiyetin kabul ettiği iyilikler demektir.