Sual: Mezheplere inanmayan biri, (Eskiden bir Buhari sadece Buhari kitabını biliyordu, diğer muhaddisler de böyledir. Şimdi gelen insanlar bütün hadis kitaplarını biliyor. Şimdikiler onlardan yüzlerce defa âlimdir. Sahabe ise zaten çok az şey biliyordu. Şimdiki insanlar çok daha âlimdir) diyor. Sözlerinde doğruluk payı yok mu?
CEVAP
Hiç doğruluk payı yoktur. Çünkü Peygamber efendimiz, çeşitli hadis-i şeriflerinde buyuruyor ki:
(En iyi, en hayırlı insanlar benim asrımda bulunan Müslümanlar [Eshab-ı kiram]dır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenler [Tabiin] dir. Onlardan sonra da en iyiler onlardan sonra gelenler [Tebe-i tabiin] dir. Onlardan sonra gelenlerde yalanlar yayılır. Bunların sözlerine, işlerine inanmayın.) [Buhari] (Bu üç asırdan sonrakiler, bunlardan nakil yapmadıkça onlara itibar edilmez.)
(Her asır, önceki asırdan daha bozuk olur. Böylece kıyamete kadar hep bozulur.) [Hadika] (Gün günü aratıyor, gittikçe bozuluyor. Artık asrı saadetin gelmesi mümkün değildir.)
(Allah’ın sâlih kulları birbiri ardından ahirete göçer; geride arpa ve hurmanın döküntüleri gibi değersizler kalır. Allahü teâlâ onlara hiç kıymet vermez.) [Buhari] (Sonra gelenler, öncekilerden nakil yapmadıkça hiç kıymeti olmaz.)
(Allahü teâlâ bir âlimin ruhunu alırsa, bu İslam’da açılan bir gedik olur. Kıyamete kadar onun boşluğu doldurulamaz.) [Deylemi] (Bir âlimin boşluğu doldurulamadığına göre, artık o devrin âlimlerinin acizliği meydana çıkar.)
(Kıyamete yakın ilim azalır, cehalet artar.) [İbni Mace] (Gittikçe ilim azalacaktır.)
(Ahir zamanda sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır.) [İbni Asakir] (Eski âlimleri suçlayanlar, ilimden haberi olmayan cahillerdir.)
Eshab-ı kiramın üstünlüğü ise zaten tartışılmaz. Her bakımdan üstün, her bakımdan âlim ve hepsi de Cennetlik insanlar idi.
Bir âyet-i kerime meali:
(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal veren ve savaşan Eshab-ı kiramın, fetihten sonra Allah için veren ve savaşan eshab-ı kiramdan dereceleri daha yüksektir. Hepsinin derecesi eşit değildir. Fakat hepsi için Hüsnayı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]
Üç hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın ihtilafı [farklı ictihadları] sizin için rahmettir.) [Taberani, Beyheki, İbni Asakir, Hatib, Deylemi, Darimi, İ. Münavi, İbni Adiy]
(Eshabım, cin ve insanların hepsinden daha üstündür.) [Bezzar] (Sonra gelenlerin üstün olması mümkün mü?)
(Eshabım gibi hiç kimse İslamiyet’e hizmet edemez.) [İ. Süyuti] (Dine hizmet etmek, ilim ile, iman ile, ihlas ile, can ve mal vermekle olur. Başkaları bu mertebeye ulaşamaz.)
Sual: İmâm-ı a'zam Ebu Hanife hazretlerinin ilmi gibi, haramlardan sakınması da çok fazla mı idi?
CEVAP
İmâm-ı a'zam hazretlerinin takvası o kadar çoktu ki, otuz yıl, oruç tutması haram olan beş günden başka her gün oruç tuttu. Çok kere, bir veya iki rekatte bütün Kur’ân-ı kerîmi okurdu. Bazen de, yalnız bir azab veya rahmet âyetini namazda veya namaz dışında tekrar tekrar okuyup, hıçkıra hıçkıra ağlar, sızlardı. Hanefi mezhebinde, namazda Allah için ağlamak namazı bozmaz. İşitenler, haline acırdı. Muhammed aleyhisselamın ümmeti içinde, bir rekat namazda bütün Kur’ân-ı kerîmi hatim etmek, yalnız Osman ibni Affân, Temîm-i Dârî, Sa'îd bin Cübeyr ve imâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretlerine nasip olmuştur. Kimseden hediye kabul etmezdi. Fakirler gibi giyinirdi. Bazen de, Allahü teâlânın nimetlerini göstermek için, çok kıymetli elbise giyerdi. Ellibeş kere hac edip, birkaç yıl Mekke-i mükerremede kaldı. Yalnız ruhu kabz olunduğu, vefat ettiği yerde, zindanda, yedibin kere hatm-i Kur'ân okumuştu. “Ömrümde bir kere güldüm. Ona da pişmanım” demiştir. Az söyler, çok düşünürdü. Bazı din konularında, talebesi ile münazara, konuşma yapardı. Bir gece, yatsı namazını cemaat ile kılıp çıkarken, bir ayağı kapının dışında, bir ayağı daha mescitte iken, bir konu üzerinde, talebesi imam-ı Züfer ile sabah ezanına kadar konuşup, ikinci ayağını dışarı çıkarmadan, sabah namazını kılmak için, yine mescide girmiştir. Hazret-i Ali; “dörtbin dirheme kadar nafaka caizdir” buyurdu diyerek, kazancının dörtbin dirheminden fazlasını fakirlere dağıtırdı.