Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Merak Edilen Konular  >  Mucizeyi Kerameti Yaratan Allahtır  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Mucizeyi Kerameti Yaratan Allahtır

Sual: Mucize gibi kerameti de inkâr etmek küfür müdür?
CEVAP
Mucize gibi, kerameti de, yaratan Allahü teâlâdır. Hatta sihri yaratan da odur. Mucizeyi de, kerameti de inkâr etmek küfür olur. Keramet gösterdiğini söyleyen bir kimseye, o evliya değildir demek kerameti inkâr olmaz, küfür de olmaz.

Mucize
, peygamber olduğunu söyleyen kimsenin, doğru söylediğini bildiren şeydir.

Mucizeyi Allahü teâlâ yaratmaktadır. Her şeyi Allahü teâlâ yaratmaktadır. Allahü teâlâdan başka yaratıcı yoktur. Şu kadar ki, bu dünyanın ve dünya işlerinin düzgün olması için, Allahü teâlâ, her şeyin yaratılmasını sebeplere bağlamıştır. Bir şeyin yaratılmasını isteyen kimse, o şeyin sebebini kullanır. Sebeplerin çoğu, düşünmekle, tecrübe ile, hesapla bulunacak şeylerdir. Bir şeyin sebebi yapılınca, Allahü teâlâ, o şeyi, dilerse yaratır. Mucize ve keramet böyle değildir. Allahü teâlâ bunları sebepsiz olarak, harika olarak yaratır. Sebebe yapışmak, Allahü teâlânın âdetine uymaktır. Allahü teâlânın sebepsiz yaratması, âdetin haricine çıkmak olur, harika olur.

Mucizenin şartları vardır:
1- Allahü teâlânın, mutad sebepler olmadan yapmasıdır. Çünkü Onun Peygamberini tasdik ettirecektir.

2-
Harikulade olmalıdır. Âdet olan şeyler, mesela güneşin her gün şarktan doğması, ilkbaharda çiçeklerin açması, mucize olmaz.

3-
Bunu, başkalarının yapamaması gerekir.

4-
Peygamber olduğunu bildiren kimsenin istediği zaman hasıl olmalıdır.

5-
İstediğine uygun olmalıdır. Mesela (Şu ölüyü dirilteceğim) deyince, başka harika hasıl olursa, mesela dağ ikiye ayrılırsa, mucize olmaz.

6-
İsteyip de hasıl olan mucize, kendisini yalanlamamalıdır. Mesela, (Şu hayvan ile konuşacağım) deyince, hayvan (Bu yalancıdır) derse, mucize olmaz.

7-
Mucize, peygamber olduğunu söylemeden önce hasıl olmamalıdır. İsa aleyhisselamın beşikte konuşması, kuru ağaçtan taze hurma isteyince, eline hurma gelmesi, Muhammed aleyhisselam çocuk iken, göğsünün yarılıp, kalbinin yıkanıp temizlenmesi, başının üstünde bulut bulunması, ağaçların, taşların kendisine selam vermeleri gibi, önceden hasıl olan harikalar, mucize değildi. Keramet idiler. Bunlara İrhas denir. Peygamberliği kuvvetlendirmek içindirler. Bu kerametlerin Evliyada da hasıl olmaları caizdir. Peygamberler, peygamberlikleri kendilerine bildirilmeden önce, Evliya derecesinden aşağıda değildirler. Kerametleri görülür. Mucize, peygamber olduğunu bildirdikten az zaman sonra hasıl olabilir. Mesela, bir ay sonra şöyle olur deyince, hasıl olduğu zaman mucize olur.

Mucize, yalnız Peygamberde hasıl olur. Başkasında hasıl olmaz. Herhangi bir kimseyi övmek için (Mucize yaptı) demek, (Mucize olarak kurtuldu) demek, Onun Peygamber olduğunu söylemek olur. Bunda niyete bakılmaz söze bakılır. Herhangi bir kimseye peygamber demek küfür olur. Söyleyenin imanı gider. Allahü teâlâdan başkasına yaratıcı demek, (falanca yarattı) demek de böyledir. Müslümanlar, böyle tehlikeli şeyler söylememelidir.

Peygamber, ne kadar yüksek olursa olsun kuldur. Mucize hasıl olmasında, kulların hiç tesiri yoktur. Bütün Peygamberlerin mucizelerini de yaratan ancak Allahü teâlâdır. Her şeyi yalnız Allahü teâlâ yaratır. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki: Mucizeler Allahü teâlânın kudreti ve iradesi ile olur.) [Ankebut 50]

Ancak Allahü teâlâ, enbiyasını ve evliyasını başka kullarından üstün tutmuş, başkalarına vermediği mucize ve keramet gibi harikaları, bu zatlara ihsan etmiştir. Mesela Hazret-i Musa zamanında sihir, büyücülük çok ilerlemişti. Musa aleyhisselam asasını yere koyunca, büyük bir ejderha olur, sihirbazların ellerindeki aletleri, ipleri yutardı. Hazret-i İsa zamanında ise, tıp ileri idi. Hazret-i İsa hastaları iyi eder, ölüleri diriltirdi.

Peygamber efendimizin zamanında ise edebi söz ve yazı sanatı çok ileri idi. Yarışmada birinci olan şiir, yazı ve konuşmalar Kâbe duvarına asılırdı. Kur’an-ı kerim gelince, bunlar indirilip yerine, gelen âyetler kondu. İnatçı kâfirler hariç herkes Kur’an-ı kerimin Allahü teâlânın kelamı olduğuna inandı. Bir benzerini hiç kimse söyleyemedi. Nitekim mealen, (Bu Kur'an, Allah kelamıdır, inanmıyorsanız, bir âyeti kadar siz de söyleyin, söyleyemezsiniz) buyuruldu. Bütün düşmanlar el ele verip, yıllarca uğraştıkları halde benzerini bugüne kadar söyleyemediler, söylemeleri de mümkün değildir. Bunun dışında Peygamber efendimiz aleyhisselamın sayısız mucizesi görüldü.

Kur’an-ı kerim ve Harikalar
Sual:
(Peygamberler mucize gösterir, evliyanın kerameti olur, kâfir sihir yapar demek şirktir, küfürdür) diyen vehhabiler acaba şirk yani kâfirlik ne demek biliyorlar mı? Onların dini, kitabı başka mı?
CEVAP
Vehhabiliği İngilizler kurdurmuştur. Dolayısıyla bunlar dinimizi İngilizlerden öğrendikleri için böyle yanlış veya maksatlı konuşmalarının sebebini iyi anlamak lazım. Şimdi bu hususu kısaca açıklayalım:

İnsanların bütün işleri, âdet-i ilâhiyye içinde meydana gelir. Allahü teâlâ, âdetini bozarak, sebepsiz şeyler de yaratır. Bunlar Peygamberlerden meydana gelirse Mucize, evliyadan meydana gelirse Keramet, diğer müminlerden meydana gelirse Firaset, fasıklardan meydana gelirse İstidrac, kâfirlerden zuhur ederse Sihir denir.

Her Müslümanın Kur’an-ı kerime inanması şarttır. Bir âyetinden bile şüphe eden Müslüman olamaz. Kur’an-ı kerimde birçok mucize ve keramet bildirilmiştir. Mesela:

Hazret-i Davud’un elinde demir, hamur gibi yumuşardı. (Sebe 10)

Cinler, kuşlar ve rüzgar Hazret-i Süleyman’ın emrinde idi. Erimiş bakır sel gibi aktı. (Sebe 12, Neml 17)

Dağlar ve kuşlar Hazret-i Davud’a boyun eğdi. (Enbiya 79)

Hazret-i İbrahim’i ateş yakmadı. (Enbiya 69)

Hazret-i İbrahim’in kestiği dört kuş dirildi. (Bekara 260)

Hazret-i Yunus’u balık yuttuğu halde, zarar gelmeden kurtuldu. (Saffat 139-145)

Firavun, Hazret-i Musa’ya, (Peygamberlik sözünde doğru isen haydi bir mucize göster) demişti. Hazret-i Musa da, asasını yere bırakınca, hemen bir ejderha oluverdi. (Araf 106)

Hazret-i Musa’nın asası yılan olup, sihirbazların sihrini bozarak, gösterdikleri şeyleri yuttu. (Taha 69)
[Kâfirlerin sihir ile harika şeyler yaptığı bu âyetten de anlaşılmaktadır.]

Hazret-i İsa beşikte iken konuştu. Elindeki çamurdan şekle üfleyince, canlı kuş oldu. Körleri iyi etti. Ölüleri diriltti. (Maide 110, Al-i İmran 49)

Hazret-i Zekeriyya, Hazret-i Meryem’in yanında yazın kış, kışın ise yaz meyveleri görürdü. (Al-i İmran 37)

Hazret-i Süleyman’ın veziri Asaf, iki aylık mesafedeki Belkıs’ın tahtını, göz açıp kapayıncaya kadar getirdi. Hazret-i Süleyman, (Bu Rabbimin bir lütfudur) dedi. (Neml 40) [Hazret-i Süleyman’ın veziri peygamber olmadığı halde, bu kerameti göstermiştir.]

Eshab-ı kehf, yiyip içmeden, 309 yıl uykuda kaldıktan sonra uyanmışlardır. Kur’an-ı kerimde bu olay için, (İşte bu, Allah’ın âyetlerinden [kudretini gösteren delillerden biri]dir) buyuruldu. (Kehf 17)

Hazret-i Hızır’ın harikası, sepetteki pişmiş ölü balık canlandı. (Kehf 86) [Bazı âlimlere göre Hazret-i Hızır, nebi değil velidir. Veli ise, gösterdiği harikalar mucize değil keramettir.]

Ay ikiye ayrılınca, kâfirler, Resulullah için (Bize sihir yaptı) dediler. (Kamer 1,2)

Resulullah, Mescid-i Aksa’ya ve bilinmeyen yerlere bir anda gidip geldi. Mirac hadisesi. (İsra 1)

Mucizeler de Allah tarafından meydana gelir, fakat kâfirler inanmaz. (Enam 25, 109)

Peygamberlerin, elinde meydana gelen mucizelerin yaratıcısı da Allahü teâlâdır. (Hazret-i İsa, ölüleri diriltirdi) demekle ona yaratıcılık vasfı verilmiş olmuyor. Yine Allah yaratıyor. Nitekim, Allahü teâlâ, Peygamberlerine verdiği mucizeleri bildirdikten sonra (Bunları yapan biziz) buyuruyor. (Enbiya 79)

Cin suresinin son âyetlerinin tefsirinde (Allahü teâlâ bazı gaibleri, gizli sırları Peygamberlerine bildirir, onların gaibden haber vermeleri mucizedir) buyuruluyor. (Medarik)

Hazret-i Ali anlatır:
Resulullah efendimizle gezerken rastladığımız her ağaç ve her taş, (Esselamü aleyke ya Resulallah) derdi. (Tirmizi)

Bir köylü, yakaladığı keleri Peygamber efendimize göstererek, (Bu hayvan senin peygamberliğini tasdik etmedikçe, inanmam) dedi. Keler de, şehadet etti. (Beyheki)

Birçok deve ve geyik konuşup Peygamber efendimizi tasdik etmiştir. (Nesai)

Bir çoban, bir kurdun konuştuğunu duyunca hayret etti. Kurt, çobana, (Ey çoban, Muhammed aleyhisselam hak peygamberdir) dedi. Çoban, Resulullahın huzuruna gelip, kurdun söylediklerini anlatınca, (Kurt doğru söyledi, hayvanların konuşması kıyamet alametidir) buyurdu. (Taberani)

Resulullah efendimizin gelecekten haber veren çok mucizesi vardır. Mesela halife olacak zatlara, (Emir olunca şöyle yap) ve (Benden sonra, Ebu Bekir’e ve Ömer’e uyun) buyurdu. (Tirmizi)



Kur’an-ı kerim efsane değildir
Sual:
(Hazret-i Süleyman’ın, cin ve hayvanlardan meydana gelen ordusu, kuşların dilinden anlaması, hüdhüd ile konuşması, Belkıs’ın tahtının bir anda getirilmesi gibi şeyler birer efsane olup, akla, mantığa aykırıdır) diyenler çıkıyor. Bu hususta açıklama yapar mısınız?
CEVAP
Söyledikleri hususlar âyet-i kerime ile bildirilmiştir. Mucizeler, kerametler akılla, mantıkla izah edilemez. Edilse, zaten mucize ve keramet denmez.

Hazret-i Musa’nın bastonunun yılan olması, Hazret-i Hızır’ın elinde pişmiş balığın canlanması, Hazret-i İsa’nın beşikte konuşması, çamurdan yaptığı şekle üfürünce kuş olup uçması, Hazret-i Yunus’un kırk gün balığın karnında ölmeden kalması, Eshab-ı kehf’in 309 yıl ölmeden uyumaları, hayvanların konuşması, Peygamber efendimizin bir anda Cennete, Cehenneme ve daha başka yerlere gidip gelmesi, mübarek parmakları arasından bir orduya yetecek temiz su akması, Hazret-i Ömer, Medine’den seslenince İran’daki ordu komutanının duyması, Hazret-i Habib-i Acemi’nin deniz üzerinde yürümesi, öldükten sonra herkesin dirilmesi gibi olaylar akılla mantıkla izah edilemez. Bunlara sadece inanılır. İnanmayıp masal, efsane diyenler ise kâfir olur.

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Onlardan seni [okuduğun Kur'anı] dinleyenler vardır. Onu anlamalarına engel olmak için kalblerine perdeler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Onlar her türlü mucize görseler de, yine inanmazlar, nihayet gelip seninle çekişirler. İnkâr edenler "Bu, öncekilerin masallarından [efsanelerinden] başka bir şey değildir" derler.) [Enam 25]

(Öncekiler
, "Sahiden biz ölüp de, bir toprak, bir kemik yığını haline gelmişken yeniden mi diriltileceğiz? Şimdi bize yapıldığı gibi, daha önce de babalarımız tehdit edilmişti [Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir] demişlerdi.) [Müminun 82, 83]

(İnkâr edenler, "Biz ve atalarımız, toprak olduktan sonra gerçekten dirilecek miyiz? Andolsun ki, bu tehdit, bize olduğu gibi, daha önce atalarımıza da yapılmıştı. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir" dediler.)
[Neml 67, 68]
[Bazı müfessirler, âyet-i kerimenin aslında geçen vaad kelimesini tehdit diye tefsir etmişlerdir.]

Hazret-i Süleyman’la ilgili Neml suresinin 16-44. âyet-i kerimelerinde özetle şöyle bildiriliyor:

Hazret-i Süleyman’ın ordusu
Süleyman aleyhisselam, Davud aleyhisselama vâris oldu. (Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi ve bize her şeyden bol nasip verildi. Bu apaçık bir lütuftur) dedi. Hazret-i Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan ordusu, hizmet için toplandı. Hepsi toplu, düzenli olarak gidiyorlardı. Sonunda, karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir karınca, (Ey karıncalar, yuvalarınıza girin, Hazret-i Süleyman’ın ordusu farkına varmadan sizi ezmesin) dedi. Hazret-i Süleyman, onun sözüne tebessüm edip (Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükürde, hoşnut olacağın işi yapmakta beni muvaffak kıl. Rahmetinle, beni iyi kullarının arasına koy!) dedi.

Hüdhüd kuşunun cevabı
Hazret-i Süleyman, kuşları araştırarak (Hüdhüdü [İbibik kuşunu] niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı? Bana [mazeretini gösteren] apaçık bir delil getirmeli; yoksa onu şiddetli bir azaba uğratır yahut keserim) dedi. Çok geçmeden Hüdhüd gelip Hazret-i Süleyman’a (Senin bilmediğin [önemi] bir şeyi öğrendim. Sebe’den doğru bir haber getirdim. Onlara hükümdarlık eden, her türlü imkana [askeri techizata] sahip ve büyük bir tahtı olan [Belkıs adında] bir kadınla karşılaştım. Onun ve milletinin Allah’ı bırakıp Güneşe secde ettiklerini gördüm) dedi. Hazret-i Süleyman (Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız) dedi. [Sonra Hüdhüde] (Şu mektubu götür, onlara verip bir yana çekil, varacakları sonuca bak) buyurdu. (Neml 16-28)

Sebe melikesi, [mektubu aldıktan sonra] (Ey ileri gelenler! Bana, Süleyman’dan gelen Bismillahirrahmanirrahim diye başlayan ve "Sakın bana karşı baş kaldırmayın ve teslim olarak gelin!" diyen önemli bir mektup bırakıldı) dedi. (Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm vermem) dedi. (Biz güçlü kimseler ve zorlu savaş adamlarıyız, emir senindir, sen ne istiyorsan emret) dediler. Melike (Hükümdarlar bir şehre girince, orayı perişan, halkın ileri gelenlerini de zelil ederler. Onlar da böyle yapacaklar. Ben onlara bir hediye göndereyim de, elçilerin ne ile döneceklerine bakayım) dedi. [Elçiler hediyelerle] gelince Hazret-i Süleyman (Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? [Ey elçi git!] söyle! And olsun ki, karşı koyamayacakları bir ordu ile gelir onları oradan hor ve hakir olarak çıkarırız) dedi.

Hazret-i Süleyman [müşavirlerine] (Bana teslim olmalarından önce, hanginiz onun tahtını yanıma getirebilir?) dedi. Cinlerden bir ifrit, (Sen yerinden kalkmadan önce onu getiririm, bunu yapabilecek bir güce sahibim) dedi. Kitabı bilen biri, (Gözünü açıp kapamadan onu getiririm) dedi. Hazret-i Süleyman, tahtı yanına gelmiş görünce (Şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin bir lütfudur bu) dedi.

Hazret-i Süleyman (Tahtını tanımayacağı hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi?) dedi. Melike geldiğinde (Senin tahtın böyle miydi?) denildi. O da (Sanki tıpkı o, zaten daha önce bize bilgi verilmiş ve teslimiyet göstermiştik) dedi.

Belkıs iman etti
Melikeye (Köşke gir) dendi; salonu görünce, onu derin bir su zannedip, eteğini çekti. Hazret-i Süleyman (Bu billurdan yapılmış şeffaf bir zemindir) dedi. Melike (Rabbim, [Güneşe tapmakla] kendime yazık etmişim. Hazret-i Süleyman’la beraber, âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum) dedi. (Neml 16-44)


Hazret-i Nuh’un gemisi
Sual:
Misyonerlere aldanan genç diyor ki: “Zavallı Müslümanlar Eshab-ı kehfin 309 yıl uyuduğunu sanıyor. Aç susuz yıllarca uyunabilir mi? Nuh’un gemisi de eskilerin masallarından başka değildir. Çünkü nasıl bir devasa gemi ki, bütün insanlar ve bütün hayvanlar bu gemiye sığabilsin? Bunların yiyecek stokları vesaire de zaten mümkün değildir. Gemi, bizim Titanicten çok daha teknik donanımlı olsa da, o su ile mücadele edemez. Zavallı Müslümanlar böyle masallarla uyutulmaktadır.”
Bu olaylar gerçek değil midir?
CEVAP
Misyoner, Allahü teâlânın kudretine ve mucizeye, keramete inanmadığı için böyle saçmalıyor. Binlerce yıl önce ölmüş insanları Allahü teâlâ diriltmeyecek mi? Kemikleri diriltip insan yapan Allahü teâlâ, insanları 300 veya beş yüz sene uyutamaz mı? Allah’ın kudretinden şüphe edilir mi hiç?

Eshab-ı kehf, yiyip içmeden, bir zarara uğramadan yıllarca uykuda kaldıktan sonra uyanmışlardır. Kur'an-ı kerimde mealen, (İşte bu, Allah’ın kudretini gösteren delillerden biridir. Uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın) buyuruluyor. (Kehf 17, 18)

Hazret-i Nuh’un gemisi de Allahü teâlânın kudretini gösteren bir olaydır. Gemi, sulara gark olmadan yüzmüştür. İşte âyet-i kerime meali:
(Onu, tahtadan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik; inkâr edilmiş olan Nuh’a mükafat olarak verdiğimiz gemi nezaretimiz altında yüzüyordu. Onu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur?) [Kamer 13-15]

Misyonerin dediği gibi bütün insanlar ve bütün hayvanlar gemiye alınmamıştı. Hayvanlardan sadece birer çift, insanlardan da Müslüman olan çok az insan binmişti. Hatta koca bir karı, gemiye binmeyi unutmuştu da Allahü teâlâ onu korumuştu. Allah dilerse gemi ile de, gemisiz de korur.

Allahü teâlâ bütün Peygamberlere çeşitli mucizeler vermiştir. Mesela Hazret-i Davud’un elinde demir hamur gibi yumuşardı. Cinler, kuşlar ve rüzgar Hazret-i Süleyman’ın emrinde idi. (Sebe 10,12 Enbiya 79, 81, Sad 18, 36-38 Neml 17),

Hazret-i İbrahim’i ateş yakmadı. Hazret-i Yunus’u balık yuttu, ölmedi. (Maide 110, Meryem 28- 30),

Hazret-i İsa, çamurdan yaptığı şekle üfürünce, bir hayvan meydana geldi. (Al-i İmran 4)

Mirac mucizesi:
Allahü teâlâ, Resulünü gece bir anda mescid-i Aksa’ya götürdü. (İsra 1) Cenneti, Cehennemi ve bilinmeyen yerleri gezdirdi. Hepsi bir anda oldu.

Ay’ın ikiye ayrılma mucizesi:
Kâfirler, (Peygamber isen Ay’ı ikiye ayır) dediler. Resulullah dua edince, Ay ikiye bölündü. Kâfirler, (Bize sihir yaptı) diyerek inanmadılar. (Kamer 1,2)

Muhammed aleyhisselamın; parmaklarından bir orduya yetecek su aktı, ağaçlar kendisine selam verdi, elinde çakıl taşları zikretti, zehirli kebap, “Beni yeme, zehirliyim” dedi, put ve hayvanlar Onunla konuştu. Bunun gibi bin kadar mucizesi görüldü. Gelecekte olacak şeyleri de haber verdi. Allahü teâlâ, mucizeleri bildirdikten sonra buyuruyor ki:
(Bunları yapan biziz.) [Enbiya 79]

Başka bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(De ki: Mucizeler Allah’ın kudreti ve iradesi ile olur.) [Ankebut 50]

Fil
suresinde Ebrehe’nin ordusunun imha edilişi bildiriliyor. Bu da Allahü teâlânın kudreti ile oldu. Belkıs’ın tahtı göz açıp yumuncaya kadar Hazret-i Süleyman’ın sarayına getirildi. (Neml 40)

Eshab-ı kehfin yıllarca uyumasını veya Hazret-i Nuh’un gemisini inkâr etmek, Allahü teâlânın kudretini inkâr etmek olur. Kâfir İblis’in, yaptığı harikalar çoktur. Ona da bu imkanı Allah vermiştir. Şeytanın yaptıklarına inanıp da, Peygamberlerin gösterdikleri mucizeleri inkâr etmek şeytanın yolunda olmayı göstermez mi?


Firavun’un çürümeyen cesedi
Mucizeye, keramete inanmayan kimseler çoğalıyor. 19’culardan birisi, (Mısırlılar, özel mumyacılık bilgisiyle Firavunların cesedini mumyalayarak korumuşlardır. Firavun’un mumyalanmış cesedi bugün Kahire Müzesinde sergilenmektedir) diyerek Allahü teâlânın mumyasız olarak ölmüş bir cesedi çürütmeyeceğine inanmıyor.

Öteki Firavunlar mumyalanmıştır. Bu Firavun, mumyasız idi. Firavun’un bozulmamış cesedi de Kahire’de değil Londra’daki British Museum’da teşhir edilmektedir.

Üç bin seneden fazla bir zaman önce ölen bu Firavun’un cesedi, mumyalanmış olarak değil, ibret-i âlem için mumyasız olarak çürümeden korunmuştur.

Tam bir ibret vesikası olarak vücudu hiç bozulmamış, etleri çürümemiş ve tüyleri dahi dökülmemiş şekilde ve secde eder vaziyette bulunmuştur. Çünkü Firavun ölürken secdeye kapanmıştı. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İsrailoğullarını denizi yararak geçirdik, Firavun ve askerleri zulmetmek ve saldırmak üzere onları [yarılan denizde] takip etti. Firavun denizde boğulurken, “İsrailoğullarının inandığından başka ilah olmadığına iman ettim, ben de Müslüman oldum” dedi. Ona “Şimdi mi inandın, daha önce isyan eden bir bozguncu idin” dendi. [Denizde boğulan Firavuna Allahü teâlâ buyurdu ki:] Senden sonrakilere bir ibret teşkil etmesi için, bugün senin [denizdeki] cesedini [çürütmeden] çıkarıp [sahile] atacağız. Buna rağmen insanların çoğu âyetlerimizden gafildir.) [Yunus 90,92]

Firavun, eski Mısır hükümdarlarına verilen isimdir. Mısır’a hakim olan 26 Firavun sülalesi vardı. Her sülalede çeşitli Firavunlar asırlarca hükümdarlık etti.

Musa aleyhisselam zamanındaki Firavun, [II. Ramses olduğu söylenir], 400 sene yaşamış ve ilahlık iddiasında bulunmuştu. Kendisine secde etmeyenlere ve Musa aleyhisselama inananlara işkence ve zulüm yaptı.

Musa aleyhisselam, Firavun’u dine davet etti. Firavun kabul etmedi. Yanındaki veziri Haman’a sordu. O da; “Musa, büyük sihirbazdır. Bizi aldatıp, ülkemizi elimizden almak istiyor” dedi. Böylece Firavun’un imana gelmesine mani oldu ve iman eden hanımı Asiye’nin de şehid olmasına sebep oldu.

Firavun, Musa aleyhisselamın mucizelerine inanmadı, kâfirlerin suları kan oldu, kurbağa yağdı, cilt hastalıkları oldu. Üç günlük karanlık devam etti.

Firavun bu mucizeleri görünce korktu. Musa aleyhisselam ile ona inananların Mısır’dan gitmesine izin verdi. Sonra Firavun verdiği bu izne pişman oldu. Askerlerle peşlerine düştü. Denizde yollar meydana geldi. Musa aleyhisselam da, İsrailoğulları ile birlikte denize girdi. Firavun ve askerleri, bunları yakalamak üzere denize girip takip etmeye başladılar. Kızıldeniz’in Süveyş kısmına gelince, denizdeki yollar kapanıp, Firavun’un askerleri boğulmaya başladı, Firavun da aynı akıbete uğrarken, hemen secdeye kapanıp, iman ettim dediyse de, boğularak askerleri ile birlikte öldü.

Firavun’un cansız cesedi asırlarca denizde kalmasına rağmen Allahü teâlânın kudreti ile çürümedi. Âyette de bildirildiği gibi, cesedi üç bin sene sonra sahile atıldı. Burada bulunup İngiltere’ye götürüldü. 1983’te Zafer dergisi, Firavun’un müzedeki cesedinin resmini neşretmişti.

Kur’an-ı kerim, Resulullahın bir mucizesi olduğu için, bu da Peygamber efendimizin bir mucizesidir.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.