Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine verdiği iyilikleri, ihsanları sayarken, kendine güzel huylar verdiğini, (Sen güzel huylu olarak yaratıldın) mealindeki âyet-i kerime ile bildirmektedir. Akreme buyuruyor ki, Abdullah ibni Abbastan işittim: Bu âyet-i kerimedeki (Hulukı azim), yani güzel huylar, Kur'an-ı kerimin bildirdiği ahlaktır. (Hadaikul-hakayık) kitabında diyor ki: (Âyet-i kerimede, (Sen hulukı azim üzeresin) buyuruldu. Hulukı azim, Allahü teâlâ ile sır, gizli şeyleri bulunmak, insanlar ile de güzel huylu olmak demektir. Çok kimselerin İslam dinine girmesine, Resulullahın güzel ahlakı sebep oldu.)
Muhammed aleyhisselamın bin mucizesi göründü, dost düşman herkes de bunu söyledi. Bu kadar mucizelerin en kıymetlisi, edepli olması ve güzel huyları idi. (Rıyadun-nasıhin)
Hazret-i Ebu Said-i Hudri buyurdu ki:
Resulullah efendimiz, hayvana ot verir, deveyi bağlar, evini süpürür, koyunun sütünü sağar, ayakkabısının söküğünü diker, çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yer, hizmetçisi el değirmeni çekerken yorulunca, ona yardım ederdi. Pazardan öte beri alıp torba içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selam verirdi. Bunlarla müsafeha etmek için, mübarek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan yere giderdi. Önüne konulan şeyi, az olsa da, hafif, aşağı görmezdi. Akşamdan sabaha ve sabahtan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu idi. İyilik etmesini sever idi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken gülmezdi. Üzüntülü görünürdü. Fakat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi. Fakat, alçak tabiatlı değildi. Heybetli idi. Yani saygı ve korku hasıl ederdi. Fakat, kaba değildi. Nazik idi, cömert idi. Fakat, israf etmez, faydasız yere bir şey vermezdi. Herkese acır idi. Mübarek başı hep önüne eğik idi. Kimseden bir şey beklemezdi. Seadet, huzur isteyen, Onun gibi olmalıdır.) [Kimya-i Seadet]
Enes bin Malik hazretleri buyuruyor ki:
(Resulullah efendimize on sene hizmetçilik ettim. Bana bir kere üf demedi. Şunu niçin böyle yaptın, bunu niçin yapmadın buyurmadı.) [Mesabih]
Yine Enes bin Malik hazretleri diyor ki:
(Resulullah efendimiz, insanların en güzel huylusu idi. Beni bir gün, bir yere gönderdi. Vallahi gitmem dedim. Fakat, gidecektim. Emrini yapmak için dışarı çıktım. Çocuklar sokakta oynuyordu. Onların yanından geçerken arkama baktım. Resulullah arkamdan geliyordu. Mübarek yüzü gülüyordu. (Ya Enes! Dediğim yere gittin mi?) buyurdu. Evet gidiyorum ya Resulallah dedim.) [Mesabih]
Ebu Hüreyre hazretleri diyor ki:
(Bir gazada, kâfirlerin yok olması için dua buyurmasını söyledik. (Ben, lanet etmek için, insanların azab çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek için, insanların huzura kavuşması için gönderildim) buyurdu.)
Bir âyet-i kerime meali:
(Seni, âlemlere rahmet, iyilik için gönderdik.) [Enbiya 107]
Hazret-i Ebu Said-i Hudri buyurdu ki:
(Resulullah efendimizin hayası, bakire İslam kızlarının hayalarından daha çoktu.)
Enes bin Malik hazretleri diyor ki:
(Resulullah efendimiz bir kimse ile müsafeha edince, o kimse elini çekmedikçe, mübarek elini ondan ayırmazdı. O kimse, yüzünü çevirmedikçe, mübarek yüzünü ondan çevirmezdi. Bir kimsenin yanında otururken iki diz üzerinde oturur, ona saygı olmak için mübarek bacağını dikip oturmazdı.)
Hazret-i Cabir bin Sümre diyor ki:
(Resulullah efendimiz az konuşurdu. Lüzumlu olduğu zaman veya bir şey sorulunca söylerdi.)
Bundan anlaşılıyor ki, her Müslümanın (Malayani), faydasız şey söylememesi, susması lazımdır. Mübarek sözlerinde tertil ve tersil vardı. Yani, gayet açık ve metotlu konuşur ve kolay anlaşılırdı.
Enes bin Malik hazretleri buyuruyor ki:
(Resulullah efendimiz hastayı ziyarete gider, cenaze arkasında yürür, çağrılan yere giderdi. Eşeğe de binerdi. Resul aleyhisselamı Hayber gazasında gördüm. Yuları bir ip olan eşek üzerinde idi. Resulullah efendimiz sabah namazından çıkınca, Medine çocukları ve işçileri su dolu kaplarını önüne getirirler. Mübarek parmağını içine sokmasını dilerlerdi. Kış ve soğuk su olsa da, her birine mübarek parmağını sokar, gönüllerini yapardı. Bir küçük kız, Resul aleyhisselamın elini tutup bir iş için götürseydi, birlikte gider, müşkülünü hâl ederdi.)
Hazret-i Cabir diyor ki:
(Resulullah efendimizden bir şey istenip de yok dediği işitilmedi.)
Enes bin Malik hazretleri buyuruyor ki:
(Resulullah efendimiz ile birlikte gidiyordum. Üzerinde bürdi Necrani vardı. Yani Yemen kumaşından bir palto vardı. Arkadan bir köylü gelip, yakasından öyle çekti ki, paltonun yakası mübarek boynunu çizdi, yeri kaldı. Resulullah geriye döndü. Köylü zekat malından bir şey istedi. Resulullah efendimiz onun bu haline güldü. Ona bir şey verilmesi için emir buyurdu.) [Rıyadun-nasıhin]
(Buradan anlaşılacağına göre, insanların başında bulunan kimsenin, Resul aleyhisselama uyarak, bunların eza ve sıkıntılarına katlanması lazımdır. Zaten sıkıntıya katlanmak, herkes için iyi bir huydur. Üstlerin katlanması ise daha güzel olur.) [Tetimmet-ül mazher]
(Resulullah efendimizin komşusu bir ihtiyar kadın vardı. Kızını Resulullaha gönderdi. Namaz kılmak için örtünecek bir elbisem yok. Bana, namazda örtünecek bir elbise gönder diye yalvardı. Peygamber efendimizin o anda başka elbisesi yoktu. Mübarek arkasındaki entariyi çıkarıp, o kadına gönderdi. Namaz vakti gelince, elbisesiz mescide gidemedi. Eshab-ı kiram, bu hâli işitince, Resul “aleyhisselam” o kadar cömertlik yapıyor ki, gömleksiz kalıp, mescide cemaate gelemiyor. Biz de her şeyimizi fakirlere dağıtalım dediler. Allahü teâlâ, habibine hemen şu mealdeki âyeti gönderdi:
(Hasislik etme, sıkıntıya düşecek ve namazı kaçırarak, üzülecek kadar da dağıtma! Sadakada ortalama davran.) [İsra 129]
O gün, namazdan sonra, Hazret-i Ali “kerremallahü vecheh”, Resulullahın yanına gelip, (Ya Resulallah! Bugün, çoluk çocuğuma nafaka yapmak için sekiz dirhem gümüş ödünç almıştım. Bunun yarısını size vereyim. Kendinize entari alınız) dedi. Resul “aleyhisselam” çarşıya çıkıp, iki dirhem ile bir entari satın aldı. Geri kalan iki dirhem ile yiyecek almaya giderken gördü ki, bir a’ma oturmuş, Allah rızası için ve Cennet elbiselerine kavuşmak için, bana kim bir gömlek verir diyordu. Almış olduğu entariyi bu a’maya verdi. A’ma, entariyi eline alınca, misk gibi güzel koku duydu. Bunun, Resul aleyhisselamın mübarek elinden geldiğini anladı. Çünkü, Resulullah efendimizin bir kere giydiği her şey, eskiyip dağılsa bile, parçaları da misk gibi güzel kokardı. A’ma dua ederek, (Ya Rabbi! Bu gömlek hürmetine, benim gözlerimi aç) dedi. İki gözü hemen açıldı. Resulullahın ayaklarına kapandı.
Resulullah efendimiz oradan ayrıldı. Bir dirhem ile bir entari satın aldı. Bir dirhem ile de yiyecek satın almaya giderken, bir hizmetçi kızın ağladığını gördü. (Kızım, niçin böyle ağlıyorsun?) buyurdu. Bir Yahudi’nin hizmetçisiyim. Bana bir dirhem verdi. Yarım dirhem ile bir şişe ve yarım dirhem ile de yağ satın al dedi. Bunları alıp gidiyordum. Elimden düştü. Hem şişe, hem de yağ gitti. Şimdi ne yapacağımı şaşırdım dedi. Resulullah efendimiz, son dirhemini kıza verdi. (Bununla şişe ve yağ al. Evine götür) buyurdu. Kızcağız, eve geç kaldığım için, Yahudi’nin beni döveceğinden korkuyorum dedi. Peygamber efendimiz, (Korkma! Seninle birlikte gelir, sana bir şey yapmamasını söylerim) buyurdu.
Eve gelip, kapıyı çaldılar. Yahudi kapıyı açıp, Resulullahı görünce şaşırıp kaldı. Yahudi’ye, olanı biteni anlatıp, kıza bir şey yapmaması için şefaat buyurdu. Yahudi, Resulullahın ayaklarına kapanıp, (Binlerce insanın baş tacı olan, binlerce aslanın, emrini yapmak için beklediği ey koca Peygamber! Bir hizmetçi kız için, benim gibi bir miskinin kapısını şereflendirdin. Ya Resulallah! Bu kızı senin şerefine azat ettim. Bana imanı, İslam’ı öğret. Huzurunda Müslüman olayım) dedi. Resul “aleyhisselam”, ona Müslümanlığı öğretti. Müslüman oldu. Evine girdi. Çoluk çocuğuna anlattı. Hepsi Müslüman oldu. Bunlar, hep Resulullah efendimizin güzel huylarının bereketi ile oldu. (Zad-ül Mukvin)
O halde, ey Müslüman! Sen de Resulullahın güzel huyları gibi ahlaklanmalısın! Hatta, Allahü teâlânın ahlakı ile ahlaklanmak, her Müslümana lazımdır. Çünkü, Resulullah efendimiz, (Allahü teâlânın ahlakı ile huylanınız!) buyurdu. Mesela, Allahü teâlânın sıfatlarından biri (Settar)dır. Yani günahları örtücüdür. Müslümanın da din kardeşinin aybını, kusurunu örtmesi lazımdır. Allahü teâlâ, kullarının günahlarını af edicidir. Müslümanlar da, birbirlerinin kusurlarını, kabahatlerini af etmelidir. Allahü teâlâ kerimdir, rahimdir. Yani lütfu, ihsanı boldur ve merhameti çoktur. Müslümanın cömert ve merhametli olması lazımdır. Bütün güzel ahlak da böyledir.
Peygamber efendimizin güzel huyları pek çoktur. Her Müslümanın bunları öğrenmesi ve bunlar gibi ahlaklanması lazımdır. Böylece, dünyada ve ahirette felaketlerden, sıkıntılardan kurtulmak ve O iki cihan efendisinin şefaatine kavuşmak nasip olur.
Resulullah efendimiz şu duayı çok okurdu:
(Allahümme inni eselüke-ssıhhate vel-afiyete vel-emanete ve hüsnel-hulkı verrıdae bilkaderi birahmetike ya Erhamerrahimin.) Bunun manası, (Ya Rabbi! Senden, sıhhat ve afiyet ve emanete hıyanet etmemek ve güzel ahlak ve kaderden razı olmak istiyorum. Ey merhamet sahiplerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için, bunları bana ver!) demektir. Biz zavallılar da, ulu ve şanlı Peygamberimiz gibi dua etmeliyiz! (Rıyadun-nasıhin)