Sual: Yazılarınızda, biz Kur’an ve hadisleri anlayamayacağımız için fıkıh kitabı okumamız gerektiğini bildirdiğiniz halde, neden âyet ve hadisleri delil olarak gösteriyorsunuz?
CEVAP
Biz hiçbir âyeti Kur'andan ve hiçbir hadisi hadis kitaplarından almıyoruz. Doğru mana versek bile hata olur. Çünkü buna yetkimiz yoktur. Bir hadis-i şerifte, (Kur’anı kendi görüşüne göre açıklayan kâfir olur) buyuruluyor.
Bir kimse, kendi görüşüne göre Kur'an-ı kerime mana verse, verdiği mana doğru olsa da, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata etmiş olur. Verdiği mana yanlış ise kâfir olur. (Berika)
Hazret-i Ebu Bekri Sıddık, (Kur'anı kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi toprak kabul eder, hangi gök gölgeler?) buyurdu. (Şira)
Yine bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
(Kur'an-ı kerimi, kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa dahi, mutlaka hata etmiştir.) [Nesai]
İslam âlimleri bir konuyu anlatırken âyet ve hadisten delil vermişse, biz onları aynen naklediyoruz. Yani kendiliğimizden âyet ve hadisi delil göstermiyoruz. Her seferinde yani her yazı ve paragrafta, o İslam âliminin ismini, kitabının ismini yazmadığımız için, bizim kendiliğimizden almış olduğumuz zannediliyor.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hiç yanlış olmayan, güvenilecek, yalnız Kur'an-ı kerim ve hadis-i şeriflerdir. Çünkü her ikisi de, elbette doğru olan, vahiy ile yani melek ile indirilmiştir. Âlimlerin söz birliği ve müctehidlerin ictihadı da, bu iki doğru kaynaktan alınmıştır. İşte, İslamiyet'in bu dört temeli dışında kalan bilgiler, her ne olursa olsun, bu dört esasa uygun ise, kabul edilir. Uygun olmayanlar, Evliyanın ilimleri, marifetleri, keşifleri olsa da kabul edilmez. [Fen adamı olarak geçinen, fen taklitçilerinin, tecrübe ve ispat edilmiş bilgiler arasına, bozuk düşünceleri ile karıştırdıkları, hipotez, teori bile olmayan sözleri de böyle kabul edilmez.] (M. 217)
Muhammed Hadimi hazretleri buyuruyor ki:
Edille-i şer’iyyenin dört olması müctehidler içindir. Mukallidler yani dört mezhepten birinde olanlar için delil, senet, bulunduğu mezhep imamının ictihadı ve sözüdür. Çünkü mukallidler, âyetten ve hadisten ahkam çıkaramaz. Bunun içindir ki, mezhep imamının sözü, Nass’a yani âyete ve hadise uymuyor göründüğü zaman mezhep imamının sözüne uyulur. Çünkü Nass ictihad isteyebilir. Yahut, başka nassla değişmesi, tevil edilmesi veya nesh edilmiş olması mümkündür. Bunları da ancak müctehid anlayabilir. (Berika s.94)
Hadis kitaplarından, hadis nakletmek için, hadis âlimlerinden icazet almış olmak gerekir. Hadis-i şeriflerin de sahih olup olmadığını bilmeden, sahih bir hadis-i şerifi bile söylemek günah olur. Böyle kimsenin hadis-i şerif okuması caiz olmaz. Hadis-i şerifte, (Bilmediği sözü hadis olarak söyleyen, Cehennemde azap görecektir) buyuruldu. Onun için âlim olmayan kimsenin hadis-i şerif okuyup anladığı ile amel etmesi caiz olmaz. (Berika)
Müctehid olmayan din adamı, okuduğu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Müctehidlerin âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden anlayarak, verdikleri fetva ile amel etmesi gerekir. Takrir kitabında da böyle yazılıdır. Böyle yapmazsa, vacibi terk etmiş olur. (Kifaye)
Biz yazılarımızda bu hususlara çok önem veriyoruz. Hiçbir hadis kitabından hadis alıp yazmıyoruz. Hiçbir âyet-i kerimeye kendi görüşümüze göre mana vermiyoruz.
İmam-ı Gazali, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Şarani, İbni Âbidin hazretleri gibi âlimlerin kitaplarındaki hadisleri açıklamaları ile birlikte alıyoruz. Mezhepsiz gençler, hadis kitaplarından alınmayan hadislere itibar etmedikleri için, biz de o hadis-i şerifin hangi hadis kitabında olduğunu sonuna yazıyoruz. Yoksa hadis kitaplarından asla almıyoruz. Seadet-i Ebediyye kitabındaki hadisleri naklederken de, hadis kitaplarından kaynağını bularak yazıyoruz.
Âyet meallerini de yine Seadet-i Ebediyye’den, Mektubat-ı Rabbani’den, İhya’dan, Mizan’dan, Halebi’den, Redd-ül muhtar’dan, Hadika’dan, Berika’dan alıp yazıyoruz. Hiçbir âyete kendimiz mana vermiyoruz. Hazret-i Ebu Bekir efendimizin cesaret edemediği işe, biz nasıl cesaret edebiliriz? Hüsnü zan etmeli, (Bunlar âyetlere kendileri mana veriyor, hadisleri hadis kitaplarından alıyor) diye suizan ederek bizi suçlamamalı.
Kâfirlerin, çok Müslümanı (Dinini Kur’andan öğren, tek delil yalnız Kur’andır, Peygamber postacıydı, vazifesi bitti) zehirleriyle aldattığı, zehirlediği bir dönemde, (İbni Abidin) (Hadika) (Berika) (Mektubat-ı Rabbani) deyince, (Geç onları bana âyetten hadisten söyle) diyenlerin cirit attığı bir dönemde, (Ruj hakkındaki bilgiyi hangi âyet ve hadiste bulabilirim) diye samimi olarak bilgi isteyen Müslümanlara, o büyük İslam âlimlerinin kitaplarından aldığımız yazıları, âyet-i kerime ve hadis-i şerif meallerini bildirmek bu bakımdan anormal karşılanmamalıdır.
Hem yukarıda böyle yapanlar için bildirilen azapları yazacağız, hem de inadına böyle yapacağız. Böyle şey olur mu? Bunun Müslümanlıkla ne alakası olur? Ancak dini yıkmak isteyenler böyle yapar. Onlar bile böyle yapmıyor, dinini yalnız Kur’andan öğren diyor, diğerlerini boş ver diyor. Bu işin mesuliyetini, böyle yapanlar için gerekli azapları bildirip, hem de aksinin yapılması hiç mümkün mü?