Sual: Kibretmekle, ucub etmek birbirine çok benziyor. Birinin diğerinden farkı nedir?
CEVAP
Kibir, kendini başkasından üstün göstermek, ucub ise, kendini başkasından üstün bilmektir. Hiç kimsenin bulunmadığı yerde insan ucub sahibi olabilir, fakat kibirli olamaz. Çünkü insan, kimse olmasa da kendini ve işini beğenebilir. Fakat kimse olmadığı için kendini büyük gösteremez, kibirlenemez.
Ucub, yaptığı iyi işler sebebiyle kendini beğenmektir. İnsan, kendini beğenince, başkalarından üstün görebilir. Bu üstün görme işi de kibirdir. Ucubdan kibir doğar.
Bir örnek:
Bir kadın, evinde güzel bir dantel işledi. Bir marangoz güzel bir masa yaptı. Bir ressam güzel bir tablo çizdi. Bunların yaptıkları şeye bakıp da beğenmeleri ucub olur. Bunların, ne maharetli kimseyiz, bizim gibi kaç kişi çıkar diye övünmeleri ucub olur.
Eğer yanında başkaları da varsa, bakın bendeniz veya üstadınız neler yapabiliyor diye, büyüklenerek onlara sanatını göstermesi kibir olur. Ucbu onu kibre sürüklemiş oluyor.
Kendini Cennetlik bilmemeli
Sual: Bir Müslümanın, kendini Cennetlik gibi, günahkârları da Cehennemlik gibi görmesi doğru mudur?
CEVAP
Günahkârları beğenmemelidir, fakat kendini günahkârlardan üstün de görmemelidir. Kendini Cennetlik, günahkârı Cehennemlik bilmemelidir. Hatta kâfir için bile böyle düşünmemelidir. Kâfir, bir Kelime-i şehadet getirerek Cennetlik, kendisi bir söz söyleyerek Cehennemlik olabilir.
İsrailoğullarından bir eşkıya, kırk yıl günah işler. Bir gün Hazret-i İsa’yı havarilerden biri ile giderken görür. Yaptığı eşkıyalığa pişman olur. "Ben bunlara katılayım" diyerek peşlerine takılır. Havarinin yanına yaklaşır, "Benim gibi bir eşkıyanın böyle bir zatın yanında gitmesi uygun olur mu?" diye düşünür. Havari de, "Bu yol kesici nereden çıktı? Benimle nasıl gelir?" diyerek ondan uzaklaşıp İsa aleyhisselama yaklaşır. Allahü teâlâ Hazret-i İsa'ya vahyeder ki:
(İkisine de söyle! İkisinin de geçmişlerini mahvettim. Yeniden amele başlasınlar. Kendini beğendiği için havarinin ibadetini mahvettim. Kendini aşağı gördüğü için de eşkıyanın günahlarını affettim.)
Hazret-i İsa, durumu her ikisine de bildirir ve eşkıyayı havarileri arasına alır. (İ. Gazali)
Amr bin Şeybe hazretleri anlatır:
"Mekke’de Safa ile Merve arasında bulunuyorduk. Bir adamın katır üzerinde geldiğini, etrafındaki hizmetçilerin herkese karşı sert davrandıklarını, adamın heybet ve ihtişam içinde olduğunu gördük. Aradan yıllar geçti, deve üzerinde Bağdat’a girdim. Orada başı açık, yalınayak, uzun saçlı pejmürde bir adam gördüm. Tanıyacak gibi oldum. Adam, kendine dikkatle bakışımın sebebini sordu. (Seni birine benzetiyorum) dedim ve kime benzettiğimi anlattım. Adam da, (İşte o gördüğün benim. Tevazu gösterilmesi gereken yerde kibirlendim. Şimdi ise bu hâle düştüm) dedi."
Mühim olan sondur
Sual: Dünya ve ahiret işlerini düzgün yapan, kaliteli şiir yazan, namazı çok düzgün kılan çok kabiliyetli bir insanın yaptığı iyi işlerden dolayı kendi kendine iftihar etmesi günah mıdır?
CEVAP
Yaptığı ibadetleri, iyilikleri beğenerek, bunlarla övünmeye ucub denir. Ucub, kötü işlerdendir. Hazret-i Âişe validemize, (İnsan ne zaman kötü amel işler?) diye sual edildi. Buyurdu ki:
(İyi amel işlediğini sandığı zaman...)
İbni Mesud hazretleri de, (İnsanın helakı, ucub ve ümitsizliktendir) buyurdu.
Ucbeden, yani kendini beğenen, kendini ihtiyaçsız hissedip, ümitsiz olanlar gibi isteğinde gevşek olur. Bir abid vardı. Namazını düzgün kılar, bütün ibadetlerin bütün edeplerini gözetmeye çalışırdı. Gencin birisi, bu abide hayran hayran bakınca abid dedi ki:
(Şeytan da uzun yıllar ibadet etti. Fakat sonunu biliyorsun. Mühim olan sondur. İbadetlerimin kabul olup olmadığını bilmiyorum. Hepsi kabul olsa, bir gözümün şükrü değildir.)
Ucbeden, kendini herkesten üstün bilir, günahlarını hatırlamaz. İbadetine şükretmez. Şükre ihtiyaç olmadığını zanneder. Allahü teâlânın kendine ihsan ettiği ibadet etme nimetini kendinden bilir, kabiliyeti ile övünür. İlmi ile ucbeder, yani ilmini beğenir, kimseye bir şey sormaz, nasihat dinlemez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç şey insanı felakete götürür: Cimrilik, nefse uymak, ucublu olmak.) [Beyheki]
Ucbun zıddına Minnet denir. Minnet, nimete kendi eliyle, kendi çalışmasıyla kavuşmadığını, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı olduğunu düşünmektir. Böyle düşünmek ucub tehlikesi olduğu zaman farz olur. Allahü teâlâ, kime ilim, ibadetlerde kolaylık ve başka nimetler verdiyse, bunların elden gitmesinden korkmalıdır.
İnsanı ucba sürükleyen sebeplerin başında cehalet ve gaflet gelir. Böyle ucubtan kurtulmak için her şeyin Allahü teâlânın dilemesi ve yaratması ile meydana geldiğini, akıl, ilim, ibadet, mal, mevki, güzel yazmak, güzel konuşmak, kaliteli iş yapmak gibi nimetlerin Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı olduklarını düşünmek gerekir. Bize faydalı ve tatlı gelen bütün nimetleri gönderen Allahü teâlâdır. Ondan başka yaratıcı, gönderici yoktur.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Günah işlemeseydiniz, bundan daha zararlı olan ucubtan korkardım.) [Harâiti]
(Eğer mümin ameli sebebiyle ucba düşmeseydi, günahlardan korunurdu ve hatta aklından bile geçirmezdi. Lakin günah onun için ucubtan hayırlıdır.) [Deylemi]
Günah işleyenin boynu bükük olur. Tevbe edebilir. Ucub sahibi ilmi ile, ameli ile mağrur olur. Egoist olur. Tevbe etmesi güç olur. Günah işleyenlerin iniltileri, Allahü teâlâya, tesbih çekenlerin övünmesinden iyi gelir. Ucbun en kötüsü, hatalarını, nefsinin hevasını beğenmektir. Hep nefsine uyar, nasihat kabul etmez. Başkalarını cahil zanneder. Halbuki kendisi çok cahildir. Bilmediğini bir bilene sormaz. Ucbun sebebi cahillik hastalığı olduğuna göre, ilacı da ilim ve marifettir. İlim, ibadet, takva gibi salih amellerin Allahü teâlânın bir lütfu ve ihsanı olduğunu bilip şükreden kimse, ucubtan kurtulur. Bir kimsenin ucub sahibi olup olmadığı, şu alametlerden belli olur: Ucublu kimse, kibirli olur. Günahlarını ve Allahü teâlânın azabını unutur. Büyüklerden istifade edemez, âlimlerin sohbetinden mahrum kalır. Kimseyle meşveret etmez, danışmaz.
Kibirden kurtulmak için tevazu sahibi olmaya, ucubtan kurtulmak için de minnet ehli olmaya çalışmalıdır! Diyelim ki bir kimsenin hitabeti güzeldir. Bundan dolayı kendini beğenir, yani ucbeder. Minnet, nimete kendi eliyle değil, Allahü teâlânın lütfu ile kavuştuğunu düşünmektir. Hitabet güzelliğinin cenab-ı Hakkın bir lütfu olduğunu düşünen, kendini beğenemez.
İnsan her ibadetini kusurlu görmeli
Sual: Yaptığımız ibadetleri beğenmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Bütün taatlarını, ibadetlerini kusurlu bilmeli, hakkıyla yapamadığını düşünmelidir! Ebu Muhammed bin Menazil hazretleri buyurdu ki:
Allahü teâlâ, Âl-i İmran suresinin 17. âyetinde, sabredenleri, sadıkları, namaz kılanları, zekat verenleri ve seher vakitlerinde istigfar edenleri meth buyurdu. Hepsinden sonra, istigfar edenleri bildirmesi, insanın her ibadetini kusurlu görüp, daima istigfar etmesi içindir.
Cafer bin Sinan hazretleri de buyurdu ki:
İbadet yapanların kendilerini beğenmeleri, fasıkların günahlarından daha kötü ve daha zararlıdır.