Siteyi Tavsiye Et
 
 
Giriş Sayfası Olarak Ayarla
 
Sık Kullanılanlara Ekle  
 
Anasayfa   Açıklama   Kitap Siparişi   Linkler & MP3   Radyo   Soru-İrtibat  
 
 
 
 
 Ana-Baba Hakkı
 Koca Hakkı
 Hanım Hakkı
 Evlat Hakkı ve Terbiyesi
 Evleneceklere Öğütler
 Evlilik, Nikah-Boşanma
 Evlilik ve Aile ile ilgili
 Dinde Örtünmenin Yeri
 Saglık Tavsiyeleri
 Görgü Kuralları
 Kıssadan Hisse
 
 
 
Hicri
 
Günün Sözü
 
 
  Türkiye Çocuk Dergisi  
     
  Yemek Zevki Dergisi  
     
   
 
   
 
Veren olgun, alan uygun olmalıdır
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Güneş hayat kaynağıdır. Güneş enerjisi olmazsa, hiçbir canlı yaşayamaz. Çünkü Güneş yalnız ışık değil, enerji de veriyor. Peygamberler de Güneş gibidir. Bir peygamber, dünyaya geldiği zaman, her taraf onun nuruyla aydınlanıyordu. Vefat edince de dünya kararıyordu. Sonra Allahü teâlâ başka bir peygamber gönderiyor, dünya yine aydınlanıyordu. Nasıl ki Güneş, ışınları ve enerjisi ile canlılara rızık ve hayatta kalma gücü gönderirse, peygamberler de kalblerin temizlenmesi, iman etmesi ve canlanması için böyle hayat kaynağı olup, nur ve feyz yayarlar. O nurun ulaştığı kalb nurlanır, imana kavuşur.

Peygamber efendimizin teşrifiyle, bu nur bütün dünyayı kapladı. Son peygamber olduğu için, onun vefatından sonra da Kıyamete kadar, onun vârisleriyle, yani mürşid-i kâmillerle bu nurun yayılması devam eder. Asırlar boyunca, elverişli olanlar, o nuru alıp iman ettiler. Elverişli olmayanların ise üstünden akıp geçti. Onun için, (Veren olgun, alan uygun olmak lazımdır) buyuruluyor. Yani bu iş, iki taraflıdır. Sadece verenin olgun olması yeterli değildir. Mesela bugün evlerimizin içi, radyo ve televizyon dalgası gibi birçok elektromanyetik dalgayla doludur. Demek ki vericiler doğru çalışmaktadır. Alıcı olmak için de, mutlaka radyo, televizyon gibi bir cihaz lazımdır. Aksi hâlde o dalgaları alamayız.

İşte insanlar da böyledir. Feyz veren zatlar olgunluğun zirvesindedir. Alan da uygunsa, dünyanın öbür ucunda da olsa feyz alır. Aksi takdirde, o büyükleri görmekle şereflense bile asla feyz alamaz. Bu bir frekans meselesidir, vericinin frekansını alacak bir cihaz lazımdır. Peygamber efendimizin amcası Ebu Leheb’de o cihaz olmadığı için, o nuru alamadığı gibi, bilakis düşman kesildi. Çünkü insan, o nuru alamayınca, alana da, verene de düşman kesilir. Dolayısıyla büyük zatların düşmanı çok olur. Nitekim Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin düşmanı çoktur.

En büyük musibet, bu büyüklere tesadüf edip de yani onun zamanında, onun bulunduğu yerde yaşayıp da, onlardan mahrum kalmaktır. Bu hâl, cevher dolu bir hazineye rastlayıp da, elden kaçırmaktan daha vahimdir. Ebedî saadetten mahrum kalmak, kendini ebedî felakete atmaktır. Bundan daha büyük musibet olmaz.
 
 
Yazdır   Arkadaşına Gönder
 
 

 
     
 
Güncellenme Tarihi
18 Mayıs 2024 Cumartesi
Sitemize yeni soru-cevaplar eklenmekte ve hergün güncellenmektedir.
Sitemizdeki bilgilerden, orijinaline sadık kalmak şartıyla, alınıp istifade edilebilir.
Ziyaretçi Sayısı