Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Büyüklerin kıymetini bilmek, söz dinlemekle olur  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Büyüklerin kıymetini bilmek, söz dinlemekle olur

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Peygamber efendimiz, (İnsanın dini, arkadaşının dini gibidir) buyuruyor. Hiç kimse, kendisini kötü arkadaşın şerrinden koruyamaz. (Ben onu kurtarırım, bana bir şey olmaz!) diyemez. Nitekim Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyurdu ki:
(Bir cüzzam hastasıyla bir sağlam kişi, yedi sene aynı odada yaşasa, aynı kaptan yese, aynı yatakta yatsa, bulaşıcı hastalık olduğu hâlde, bu sağlam kişiye, bu hastalığın bulaşmama ihtimali vardır. Fakat bir apartmanda bir habis yani kötü kimse olsa, odalar ayrı, evler ayrı olduğu hâlde, bu habisin pisliğinin sağlam kişilere bulaşmama ihtimali yoktur.)

Onun için, korkmak, akıllı olmak zamanıdır. Zira ortalık ahmaklarla doludur. Paraya düşkün olan, ahmaktır. Silsile-i aliyye büyüklerinden aldığımız en büyük feyz, parayı sevmemektir. Paranın kendisi değil, sevgisi kötüdür. Para sevgisi arttıkça, ihlâs azalır.

İhlâsın artması için, bir kaynaktan yani ihlâslı bir mübarek zattan, feyzin akması lazımdır. Bizim ihlâsımız, ihlâsın zirvesinde olan Silsile-i aliyye büyüklerinden gelmektedir.

Büyükler Güneş gibidir. Güneş konuşmaz. Kimse de ondan bahsetmez. Ama hayat onunla kaimdir. Bitkiler onunla yeşeriyor. Hayvanlar onunla hayat buluyor. İnsanlar ondan istifade ediyor. Ama buna rağmen Güneş, (Ey insanlar, gâfil olmayın! Bakın ben Güneş'im, size neler yapıyorum!) demiyor. İşte bütün insanların aldandıkları şey budur. Fayda ve istifade, çok lafla olmaz. O büyükler, bir memba, bir nur kaynağıdır. Onların nuru, her tarafı sarmıştır. O büyük zatların kıymeti, vefatlarından sonra anlaşılır.

Eshâb-ı kiram, (Peygamber efendimizi defnettik, kabristandan dönerken, kalbimizin dünyaya döndüğünü hissettik) buyurmuşlardır.

Büyüklerin kıymetini bilmek demek, söz dinlemek demektir. Bu din, ilim dinidir. Gevezelik dini değildir. Bu din, amel dinidir, ihlâs dinidir, istişare dinidir.

Hizmetlerin başarısı, verilen istikametin, verilen nasihatin çok isabetli olmasındandır. İstikamet ve nasihat veren de büyüklerdir. Merhum Hocamız buyuruyor ki: (Şu hizmetlerin bir zerresini şahsımdan bilsem yanarım. Bütün bunların hepsi Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin himmeti ve bereketiyledir. Tam İlmihâl kitabını hazırlamaktan ve neşretmekten hasıl olan sevabları ve okuyup istifade eden Müslümanların dualarının hepsini, kitaptaki ilimlerin kaynağı olan Seyyid Abdülhakîm Arvâsî’nin mübarek ruhuna hediye ediyorum. Kıyamet günü, Onun kölesi olarak yanında bulunmayı, kendime saadet biliyorum.)

Sevmenin asgarisi, büyüklüğünü inkâr etmemektir

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü teâlâ, (Ben kullarımı hasta yarattım, kalbleri hastadır) buyuruyor. Bedendeki hastalığın çaresini aradığımız, doktora, ilaca koştuğumuz gibi, niye kalbimizdeki bu mânevî hastalığın çaresini de aramıyoruz? Neden bu işin doktoruna [Ehl-i sünnet âlimlerine] gitmiyoruz? Hâlbuki hem dünya hem de âhiret saadetimiz buna bağlı.

Hastanelerin, ilaçların çoğaldığı, fakat gönül doktorlarının kalmadığı bir asırdayız. Yürek doktorları var, ama gönül doktorları yok. Büyükler, (Dünyanın tadı, kokusu, evliya zatlarla, medreselerle, dergâhlarla, Allahü teâlânın zikredildiği yerlerle, yani mânevî bir havayla olur) buyuruyor. Şimdi her tarafta çok sayıda cami var, ama koku yok, yani örnek insan yok. Fakat yine de elimizde, büyüklerin kitapları mevcut. Bunlar da kalb hastalığına ilaç olur. O kitapları okuyarak, o büyüklerin ruhaniyetlerinden istifade etmek zorundayız.

Silsile-i aliyye büyüklerinden Yâkub-i Çerhî hazretleri, (Bir gün gelecek, insanlar, bu sohbetlerden mahrum kalacaklar) buyurur. Bunun üzerine talebeleri, (O zamanda gelecek olan Müslümanların hâli ne olacak? Onlar ne yapsın?) diye sorunca da, (Sekiz sayfa kadar, o büyüklerin hayatını, sözlerini ve yazılarını okusunlar) buyurur. Bunları okuyanlar, o büyüklerin ruhaniyetleriyle sohbet etmiş olurlar. Çünkü onların isimleri nerede anılırsa, orada hazır olurlar. Biz görmesek ve bilmesek de, muhakkak feyz verirler. Çünkü o büyükler, Allah’ın sıfatlarıyla sıfatlanmışlardır. Onun bir sıfatı da cömertliktir. O büyükler de cömerttir. Fakat onlardan gelen feyzi almak için, inanmak ve sevmek şarttır. Sevmenin asgarisi, büyüklüğünü inkâr etmemektir. O da sevmenin başlangıcıdır. Yani o zatın büyük olduğunu kabul etmek, istifade için ilk basamaktır. Konuştukça, sohbet ettikçe, tanıştıkça, kitaplarını okudukça, muhabbet artar.

Eskiden, hocasına karşı bir kusur işlemek korkusuyla, saçlarını ağartan talebeler vardı. Büyüklerden istifade etmek isteyen hakiki bir talebe, hocasına ve bütün Müslümanlara karşı, mutlak bir şekilde saygılı ve edepli olmalıdır. Saygı ve edeb, karşısındakini üzmemektir. Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Bu yolun başı, ortası ve sonu edebdir) buyurmuştur.

Feyz almanın üç şartı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Eshab-ı kiram Peygamber efendimizden üç sebeple feyz aldılar. Bir talebe de bu üç şarta ne kadar yapışırsa, hocasından o kadar feyz alır:

Birinci şart: O kişinin ihlâs ve kabiliyetidir. Bunun derecesi de dine uymaya bağlıdır. Kişi ne kadar farzları yapıyor, haramlardan sakınıyorsa, ne kadar sünnetlere uyuyor, mekruhlardan kaçınıyorsa, onun ihlâsı ve kabiliyeti o kadar çok yüksektir. İhlâs ve kabiliyet tamam olunca yani dine uyunca, feyz gelir, fakat feyzin içeri girmesi için iki şart daha lazımdır.

İkinci şart: Bağlı bulunduğu zatın büyüklüğüne, onun Resulullah’ın vârisi olduğuna tam inanmak, tam güvenmektir. Böyle olunca, tam sevgi hâsıl olur. Yani feyz ve sevgi için mutlak güven şarttır. Güvenince itaati artar. Ne kadar itaat ediyorsa, o kadar seviyor demektir. Bu ne kadar eksikse, gelen feyz çok olduğu hâlde, aldığı feyz az olur. Hep dünya işleriyle [haramlarla, mekruhlarla, boş ve faydasız işlerle] meşgul olmak, dünya sevgisinin kalbden çıkmaması, aldığı feyzin az olduğunu gösterir. Çünkü bu büyüklerden gelen feyz, dünya sevgisini kökünden siler süpürür.

Üçüncü şart: Sohbettir, yani görüşmektir. Çünkü feyz olması için rabıta yani irtibat lazımdır. Rabıtanın en güzeli de görüşmektir, konuşmaktır. Mesela, Selman-ı Farisi hazretlerinin ihlâsı ve muhabbeti tamamdı, ama Peygamber efendimizin vefatından sonra sohbet kalktığı için kemale gelmesi, Resulullah efendimizin, (Kalbimde ne varsa kardeşim Ebu Bekr'in kalbine akıttım) buyurduğu mutlak vâriste, yani Ebu Bekr-i Sıddık hazretlerinde oldu. Çünkü sohbetin, görüşmenin devamı şarttır. Peygamber efendimiz vefat edince, Eshab-ı kiram dediler ki:
(Henüz defin işi bitmeden, kalblerimizde değişiklik duyduk. O zaman Resulullah'ı kaybettiğimizi anladık, dünyada başka şeylerin de olduğunu gördük. Hâlbuki onları hiç görmezdik.)

İşte sohbetin kıymeti böyledir. Resulullah'tan gelen nimetler Silsile-i aliyye büyüklerinden gelir. Bu büyükleri inkâr eden, bu nimetlere kavuşamaz.

Kitabını okumak da sohbetinde bulunmak gibi feyz verir. Bunun için merhum hocamız, (Bizi arayan, kitaplarımızın satırları arasında bulur) buyurmuştur. Hocamızla mânevî irtibat kurmak isteyen, kitaplarından birini her gün okumaya çalışmalıdır.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.