Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Bilmiyorum diyen rahat eder  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Bilmiyorum diyen rahat eder

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Şah-ı Nakşibend hazretleri, (Sohbetimize bir defa gelenlerin bazısı, kapıdan çıkınca şeyhlik ilan ediyor, âlim kesiliyor) buyuruyor. Birkaç kelime öğrenip de, kendini bir şey zannedenlerden, kendi aklına göre din anlatanlardan çok çekiyoruz. Hâlbuki bize düşen, kendinin ne olduğunu anlamak, cahilliğini bilmek, hele din konusunda mümkün mertebe susmaktır. Konuşmak gerekirse de, din büyüklerinden bir şey nakletmektir. Kendi aklımızla söylediğimiz bir bilgi, âhirette başımıza çok büyük iş açabilir. Çünkü merhum hocamız, (Dîni konularda konuşurken çok korkun! Çünkü sizin yüzünüzden biri Cehenneme giderse, “Ben bunu şu kimseden duydum, onu da cezalandırın” der) buyurmuştu.

Onun için çok korkmalı, (Bilmiyorum) diyerek vebalden kurtulmalı. Çünkü ağızdan çıkan bir cümle, namludan çıkan bir kurşun gibidir, geri gelmez. Kıyamete kadar da, onunla amel edilir. Bu bakımdan, Emr-i maruf yapmak isteyen, din büyüklerimizin kitaplarından bir kitap vermeli, gerisine karışmamalı. Dünya işlerinde söylenen bir söz, daha sonra düzeltilebilir. Ama dîni konularda, insanlar onunla amel edeceği, âhirette de hesabını vereceği için, çok dikkatli davranmalı. Bize bir şey sorulduğu zaman, (Bilmiyorum, kitaplara bakalım) demeli. Hele kitaplarımızda varsa, asla cevap vermemeli. Merhum hocamıza da çok sual soruluyordu. (Sualinizin cevabı S. Ebediyye’de vardır, oradan bakın!) diye cevap yazarlardı. Hattâ bir de ilmihal verirlerdi. Cevabı ilmihalin içine koyarlardı.

Lüzumsuz konuşmak
Horasan’dan salih bir kimse, hacca gitmeye karar verir. Oradakiler, (Bağdat’ta evliya bir zat var, elini öp, duasını al, ondan sonra hacca git!) derler. Bağdat’a gelip o mübarek zatın elini öper, sohbetini dinler. O zat, nereye gittiğini sorar. Genç de, (Efendim, hac için yola çıktım) der. Mübarek zat, (Arkadaşsız yola çıkılır mı? Bir talebemi vereyim onunla gidersin) buyurunca, (Peki efendim) der. Yolda giderken o talebeye ismini sorar. (Ali oğlu İbrahim) der. Hacdan döndüklerinde, o mübarek zat, (Talebemi nasıl buldun?) diye sorar. O salih kimse de, (Efendim, çok iyi hizmet etti, ama biraz çok konuşuyor. İsmini sordum, bana babasının ismini de söyledi. Babasını sormamıştım) der. Demek ki, sorulmayan şeyi söylemek bile uygun görülmüyor.

Gerçek âlimlerin ortak özelliği


Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bütün Ehl-i sünnet âlimlerinin ortak bir özelliği vardır. O da, sorulan suallere, soranın dünyasını değil, âhiretini düşünerek cevap vermeleridir. Hâlbuki bazen, sual de, cevap da dünyalık olur, fakat soranın mutlaka âhiretini düşünerek ve Allah’ın rızasını gözeterek cevap verirler. Peygamber efendimiz, (Bu dünyanın, Allah indinde sivrisinek kanadı kadar bir kıymeti olsaydı, düşmanı olan kâfire bir yudum su vermezdi) buyurduğu için Ehl-i sünnet âlimleri, dünyaya hiç kıymet vermediler. Aksi takdirde iyi birer âlim olmazlardı.

İslamiyet’i anlatmak ve yaymak, bu yolda faydalı olmak için yalnız ilim ve ihlâs kâfi değildir, akıl ve ilm-i siyaset de lazımdır. İlm-i siyaset, insanların hâlini, zamanın ve memleketin şartlarını bilmek demektir. Bunlar yoksa, kitaptan alıp nakletse bile fitneye sebep olur. Nitekim müctehid olmayanlar hadis-i şerifleri anlayamaz ve onunla amel edemez. Hadis-i şerifler hüccettir, senettir. Fakat bazıları tek bir şahsa söylenmiştir. Bazıları beş kişiye, bazıları ise umuma söylenmiştir. Onun için bizim gibilerin çeşitli malzemeler toplayarak, ekmek yapmamız mümkün değildir. Unu, şekeri bir araya getirerek, helva yapacak hâlde değiliz. Ya unu, ya şekeri yakarız. Onun ehli, ustası, Peygamber efendimizin vârisleri olan âlimlerdir. Merhum hocamız da, ömürlerini vererek ilmiyle, ihlâsıyla gece gündüz çalışarak binlerce Ehl-i sünnet âliminin kitabından, günümüz insanı için gereken bilgileri, yine onların anlayacağı şekilde hazırlamıştır. Bunun için de, (Bizim kitaplarımız çok kıymetlidir, çünkü içinde bize ait bir yazı, düşünce yoktur. Biz sadece büyüklerin yazılarını yazmak, onlardan nakletmek için çalıştık) buyururdu.

Dolayısıyla, bu kitaplar hakkında kim ne diyorsa, ancak kendi değerini göstermiş olur. Çünkü büyüklerin kitapları aynadır. Herkes bakar; kalbi temiz olan, yani itikadı ve ameli doğru olan, ondan zevk duyar. Kalbi kötü olan da, kusur bulur, itiraz eder, düşman olur.

Peygamber efendimiz, (Bir kimsenin hidayetine vesile olan, Nuh aleyhisselamın ömrü kadar [bin yıl] ibadet etmiş gibi sevab alır) buyuruyor. Bu bin yıllık ibadetlere farzlar da dâhildir. Birine doğru bir din kitabı veren de, aynı sevabı kazanır, yani o kişinin hidayetine sebep olmuş gibi cihad sevabı alır.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.