Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Nefsin gayesi  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Nefsin gayesi

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Herkes düşmanı dışarıda arıyor, bu yanlıştır. Dünyada insana en büyük düşman yine kendisidir. Çünkü Allahü teâlâ insanın içine öyle bir canavar, öyle bir melun, öyle bir dinsiz koymuş ki, yaratılış itibariyle, her zerresi Allah’a, Resulüne ve âhirete düşmandır. Bu, nefstir. İyilikten bir zerre nasibi yoktur. Bununla dost olmak, hubb-i fillaha ve buğd-i fillaha aykırıdır. Hubb-i fillah demek, Allahü teâlâyı, Onun sevdiklerini yani Müslümanları Allah rızası için sevmektir. Buğd-i fillah da, Allah’ın düşmanı olan nefsi ve onun arkadaşlarını sevmemektir. Her türlü haram, nefsin arkadaşı, gıdasıdır.

İnsanlar, dünyada kimi severse, onunla beraber haşrolacaktır. Kendi nefsinin istekleriyle yaşayan bir insan, nasıl Allahü teâlânın dostu olabilir, nasıl Allahü teâlânın rızasına kavuşabilir? (Kimi sevdiysen, kimin yolunda gittiysen şimdi de onunla beraber ol!) derler.

İşte insanın kendi kendine, neyin doğru olduğuna karar vermesi, nefsinin şerrinden korunması neredeyse imkânsızdır. İmam-ı Rabbani hazretleri, bunun çok zor olduğunu bildiriyor. İnsan ancak, din kardeşiyle beraber olmakla kurtulabilir. İnsanın nefsi, din kardeşinin yanında azıp kuduramaz, çünkü din kardeşi, hiçbir şey yapmasa bile, onun kalbindeki, hocasına karşı, Allahü teâlâya karşı olan muhabbet, bileşik kaplar usulü mutlaka bize tesir eder, yani bizi kötülükten, kötü düşünceden korur. Hele bir de din büyüklerimizden bahsedilir veya onların kitaplarından okunursa, nur üstüne nur olur. İşte rahmet budur. Ama insan tek başınayken etrafında dolanır durur. Uygun arkadaş bulmadan yola çıkmamalı. Bunun için, (Önce refik, sonra tarik) denmiştir. Yani önce yol arkadaşını seçmeli, sonra yola çıkmalı. Âhiret yolunda da salih kimselerle yola çıkmalı.

Nefsin gayesi nedir? Nefis, haram işlete işlete insanı kâfir yapar, onun nihai hedefi küfürdür. Çünkü insanı sonsuz felakete sürüklemek ister. Bununla nasıl dost olunur? Adamın biri 30-40 yıldır aynı camiye gider, ancak camiye her gidişinde (Acaba cami nerede?) diye sorar. Sonunda biri, (Amca sen bu camiyi biliyorsun, aklın da yerinde, niçin devamlı cami nerede diye soruyorsun?) der. (Evladım, nefsimin dediğini yapmamak için soruyorum. Sana sorunca, senin dediğin yere gitmiş oluyorum) der. İşte salihler, nefse uymamaya bu kadar çok dikkat ederlerdi.

İslamiyet’i doğru öğrenmek


Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Allah sevgisi olan kalbde ihlas olur. İhlas olan kalbde Allah sevgisi olur. İhlasla dünya zıttır.
İhlaslı bir talebe, hocasının söylediğine hiçbir zaman, hiçbir şekilde bir yorum getirmez. Peki der, hemen kabul eder. Bu çok önemli bir özelliktir. Çünkü insanın nefsi hayır demek ister. Ona peki dedirtmek deveyi hendekten atlatmaktan daha zordur. İnsanın nefsi itiraz doludur. Ne derseniz deyin, hemen hayır der. Dolayısıyla hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık olmak kolay değil.

İslamiyet, iki şekilde öğrenilir:

1- Mutlak inanılan bir zatın sözüne peki demekle öğrenilir. O, ışığa karanlık derse karanlıktır. Biz, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyüklere mutlak inanırız. Bizim bundan hiç şüphemiz yok. Büyükler kendi nefsleri için, kendi istikbali, kendi menfaati için bir tek söz söylemez ve söyletmezlerdi. Onlar tamamen kendi hocalarından naklederlerdi. Hep bu büyükleri anlatırlardı. Başka da bir şey duyulmazdı onlardan. Bu kadar bağlıydılar.

2- İkinci öğrenme yolu, incelemektir. Kitapları okur, o kitaba bakar, bu kitaba bakar, inceler. Ancak, kibir on kısımdır, dokuzu âlimlerde olur. Onun için çok bilen, çok tehlikededir. Zerre kadar kendine bir kibir gelse, sil yeni baştan! Hepsini götürdüğü gibi, bir küp zemzem suyuna bir damla idrar düşse içilemez. İnsan kendisini sıfırlamazsa, Allah’a kul olamaz. Abdiyet yani kulluk makamı, kendini yok saymaktır. Böyle olan kimse, nefsini tanır, kendindeki bütün nimet ve meziyetleri Allah’ın emaneti bilir. Allahü teâlânın emanetleriyle iftihar etmek, öğünmek kimsenin hakkı değildir. Aksi takdirde, Kur’an-ı kerimde de bildirildiği gibi, Allahü teâlâ bunları bizden alır ve acı azap eder.

Onun için çok korkalım, Allahü teâlâ bize çok büyük imkânlar nasip ediyor, çok güzel nimetler bahşediyor. Bu dünya nimetleri arttıkça, aslımızı unuturuz, tevazuumuzu kaybederiz, ihlaslı mümin olmak vasfımızı unuturuz diye çok korkalım. Çünkü dünya, nefsin ve şeytanın tuzağıdır. Hattâ varlıkta imtihan, darlıkta imtihandan daha zordur. Darlıkta hep Allah denir. Varlıkta ise aklına geldiği zaman söylenir. Bu ise çok tehlikelidir.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.