Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Gül kokulu çamur  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Gül kokulu çamur

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Ehl-i sünnet itikadında olmak, evliyaları, büyük zatları tanımak nimeti bir cevherdir. Allahü teâlâ bunu, ancak bu cevheri taşıyacak kalblere nasip eder. Dolayısıyla, Allahü teâlâ bu cevheri çöplüğe atmaz. Onun için, bu iki nimete kavuşanlar, yalnız bu nimetinden dolayı Allahü teâlâya ne kadar hamd etseler, yine az gelir. İmam-ı Rabbani hazretleri, kendisine sıkıntılarını, üzüntülerini yazan bir talebesine cevaben yazdığı mektupta buyuruyor ki:

(Allah’tan ümit kesmek küfürdür. Önce imanını tazele! İkinci olarak, eğer Allahü teâlâ sana iki nimet vermişse her şeyi vermiştir, başka bir şeyi talep etmene ihtiyaç yok. O iki nimetten biri, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadı. İkincisi de, bu yolun büyüklerini tanımak.)


Görmekle tanımak çok farklı şeylerdir. Ebu Leheb, Ebu Cehil ve o zamanki diğer müşrikler Resulullah efendimizi gördüler; ama tanımadılar; çünkü Allahü teâlâ, o cevheri onların habis kalblerine uygun görmedi ve o kalblere nasip etmedi. Onun için görmek yeterli değil, tanımak gerekir. Tanımak da, bir nasip meselesidir.

Bir mübarek zat, abdest almaya bir çeşmeye gitmiş, tam abdest alırken, avucunun içine çamur düşmüş. (Bu, temiz bir çeşme, burada çamur ne gezer?) demiş. Çamuru kokluyor, mis gibi. Çamura (Ey çamur bu ne hâl?) diyor. Çamur diyor ki:
(Ben vallahi çamurum, billahi çamurum. Yani çamurluğumda hiç şüphe yok; ama ben öyle bir çamurum ki, benim bulunduğum yere gül ağacı diktiler. O gülün yaprakları üzerime düştü. Yağmur yağdı. O yapraklar benimle karıştı. Dolayısıyla ben şimdi, mis gibi gül kokarım; ama gül ağacından dolayı, çamurluktan dolayı değil. Ben yine çamurum; ama gül kokulu, mis kokulu çamurum.)

Biz de çamuruz. Zaten çamurdan dünyaya geldik. Aslımız çamur; ama öyle bir çamur ki, Allahü teâlâ bu çamurun olduğu yere bir gül ağacı dikti, o gülün yaprakları üzerimize döküldü. O gül ağacı, İmam-ı Rabbani hazretleri ve diğer büyük zatlardır. Her şeyimizi bu büyüklere borçluyuz. Bize gelen nimete vesile olan kimseye teşekkür etmedikçe, o nimet için yapacağımız şükrü Allahü teâlâ kabul etmez.

Peygamber efendimiz aleyhisselam buyuruyor ki:

(İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmiş olamaz.)

Biz her zaman, İslam âlimlerinin, evliyaların üzerimizdeki hakkından bahsediyoruz; çünkü bu nimete teşekkür etmezsek, bu nimetin büyüklüğünü idrak etmezsek, bu kavuştuğumuz saadeti her zaman, her fırsatta dile getirmezsek, Allah korusun, bir gün bakarız ki, dün âşık olduğumuz zata, bugün düşman olmuşuz. Kalb birden dönebilir. Nitekim Peygamber efendimiz, biz ümmetine öğretmek için bir duasında buyuruyor ki:

(Allahım, kalbleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren, ancak sensin. Kalbimi, dininde [ve senin sevginde]
sabit kıl, dininden [ve sevginden]
ayırma!)


Doğruyu bulmak için

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Bir kitapta İslamiyet’e aykırı tek bir şey bile olmasa, ancak yazan kişi bozuksa, o kitap çok zararlıdır, okuyan için zehirdir.

İbni Teymiye o kadar büyük âlimdi ki, aklına güvendiği ve bir mürşidi olmadığı için ilmi onu sapıtmıştır.
(İlminin sapıtmasına sebep olduğu kişi) olarak bildirilmiştir.

Mürşidi olmayanın, sapıtmadan Ehl-i sünnet itikadında kalabilmesi çok zordur. Bir mürşid-i kâmili tanımayan yani ona tâbi olmayan, doğruyu bulamaz; çünkü her kitap farklı söylüyor. Sapık fırkaların öyle sözleri vardır ki, hakikati bilmeyen kesinlikle inanır.

Hakikat, mürşid-i kâmilden [kendisi yoksa eserlerinden] öğrenilir. İnsan her sözünü, mürşid-i kâmilden duyduğu söze dayandırmalı. Yoksa benim kalbime böyle ilham oluyor demek, senet değildir. İmam-ı Rabbani hazretlerinin mürşidi olan Bâki-billah hazretleri, bütün ilimleri öğrenmiş; fakat hakiki olup olmadığını anlamak için, senelerce mürşid-i kâmil aramış, sonunda Hâce Emkenegi hazretlerini bulmuş. Bir gecede icazet alıp, hilafetle görevlendirilmiştir. Dergâhtakiler sormuş:
— Efendim, biz kırk senedir hizmet ediyoruz, bize icazet verilmeyip de, dün gelen birine bugün icazet verilişinin hikmeti nedir?

Hâce Emkenegi hazretleri buyurmuş ki:

— O, bütün ilimleri öğrenmiş, bize bunlar doğru mu diye sormaya gelmiş. Biz de dinledik, baktık, hepsi doğru. Tasdik ettik, imzaladık, ona bir şey ilave etmedik. O kabını doldurup getirmiş, siz hâlâ doldurmakla meşgulsünüz. Öyle gelen böyle gider.

İslam dini kibri kırmak için gönderilmiştir. Kibir, ne kadar uğraşılmasına rağmen, bir insandan çıkmıyorsa, bunun iki sebebi vardır. Ya çok büyük bir günahı vardır, o engel oluyordur. Tevbe istiğfar etmesi lazımdır. Ya da feyz almak için gittiği zat, uygun değildir. İnsanın nefsi suçu hep başkasında arar, feyz almaya gittiğim zat uygun değildir der, geçer. Hatayı önce kendimizde aramalıyız.

Eskiden bir âbid varmış. Öyle ki, hiçbir günahı yok, hep ibadetle meşgulmüş. Allahü teâlâ gölge yapsın diye, üzerine bir bulut tahsis etmiş. Nereye giderse bulut da ona gölgelik yapıyormuş. Bir gün, yol kenarına istirahat için oturmuş. Oradan geçen bir sarhoş, âbidi görünce, benim işe yarayan bir amelim yok. Zamanım hep kötülükle geçti. Bu âbidin yanına gidip beş on dakika oturayım da, belki Allahü teâlâ bu beş on dakikanın hürmetine beni affeder diye düşünüp, âbidin yanına oturmuş. Âbid de onu görünce kibirlenmiş, tiksinerek, benim yanıma bu mu oturmalıydı diye burun kıvırarak kalkıp gitmiş; fakat bulut âbidle birlikte gitmeyip, sarhoşun üzerinde kalmış. Allahü teâlâ o zamanın Peygamberine şöyle vahyediyor:

(Âbid o kadar kıymetli bir kulumdu ki, hiçbir günahı yoktu ve cennetlikti. Kibirlenmesiyle bütün derecelerini aldım ve cehennemlik oldu. Sarhoşu ise, tevazuundan dolayı evliyalığa yükselttim.)

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.