Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Niyet ve insanın freni  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Niyet ve insanın freni

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Ahirete gittiğimiz zaman, bizler için en zor sual,
(Niçin?) suali olacaktır; çünkü kalbleri bilen Allahü teâlâdır. Şeklen yani zahiren her şey tamam olsa bile, kalbi Allah bilir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

(Allahü teâlâ, sizin şeklinize, görünüşünüze, kılık kıyafetinize, yaptığınız işe ve mallarınıza değil, kalblerinize yani o işleri ne niyetle yaptığınıza bakar.)

Kalbdeki niyet, daima
(Niçin?) sorusunun cevabını vermek zorundadır. Bunun iki cevabı var: Ya Allah için veya bir menfaat için yani nefsi için. Para kazanıyoruz. Niçin? Ya şöhret için, ya iftihar etmek için veya Allah için. Namaz kılıyoruz. Niçin? Ya Allah için kılıyoruz veya başkaları bizi takdir etsin diye kılıyoruz. Allah muhafaza etsin!

Yani şunu bilelim ki, ahirete gittiğimiz zaman, niçin sorusunun karşılığını Allahü teâlâ bizden daha iyi biliyor. Kendisine ait olanları kabul edecek. Diğerleriyse atılacak.
(Niçin?) sualine iyi hazırlanalım.
(Niçin?) sorusunun karşılığı en iyi şekilde, ihlâsla diyerek verilebilir. Yani Allah için konuşmak, Allah için dinlemek, Allah için kazanmak, Allah için vermek…


Sonu ne olacak?
İnsanın hayatındaki freni, ölümü düşünmektir. İnsanın dünyadaki felaketi, türlü emellere sahip olmak, doymasını bilmemektir. Nefsin özelliği budur. Nefs, bana yeter demez. Her şeyi yer. Onun için Cenâb-ı Hak, nefsi
heyula isminde bir hayvana benzetiyor. Bu hayvanın özelliği de budur, ne yese doymaz.

Bir hükümdar, vezirine der ki:
— Ey vezir, üç derdim var, çare bul! Bazen çok sıkılıyorum, bazen çok öfkeleniyorum, bazen de kibirleniyorum, gururlanıyorum, bunlara bir çare bul. Öyle bir şey olsun ki, sıkıldığımda, ona bakınca rahatlayayım; kızınca, ona bakıp sakinleşeyim. Saltanatımla mağrur olunca da, ona bakıp tevazu sahibi olayım.

Vezir der ki:

— Bir yüzük yaptırıp, taşına (Sonu ne olacak?) yazdırın! O hâl zuhur edince, yüzüğe bakın!
Hükümdar yüzüğü yaptırır. Saltanatıyla mağrur olunca, o yüzüğe bakar, içinde bulunduğu nimet ve devletin
sonu ne olacak diye düşünür. (Elbet sonu ölümdür. Kıyamette hesabı var. Kötüye kullanırsan azabı var!) der, mağrur olmaktan kurtulur.

Bir musibet geldiğinde de yüzüğe bakar, (Madem ölüm vardır, üzülmek boşuna!) diyerek rahatlar.

Kızdığı zaman,
(Sonu ne olacak) yazısını okur, (Sonu ölüm olduktan sonra, kızsam ne çıkar) der, gazabını yatıştırır.



Dünya sevgisi ve ölüm

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Dünya sevgisi, para, mal, şöhret sevgisi, her çeşit günahtan daha büyüktür; çünkü Peygamber efendimiz,
(Dünya sevgisi bütün günahların başıdır) buyuruyor.

Dünya, lehv ve lab yani oyun ve eğlence, kibir, ziynetlenmek, çok mal ve evlatla iftihar etmektir. Onun için, şu iki şey, servetle şöhret felakettir. İnsanlar ise bu iki felaketin peşinde koşarlar. Bilmezler ki, bunlar ele geçse de, huzura kavuşmaları mümkün değildir.

Hazret-i Ali buyuruyor ki:

(İnsanın parası arttıkça düşmanı artar, ilmi arttıkça dostu artar.)

Hepimiz ahirete gidiyoruz. Herkes değişik vasıtalarla gidiyor. Şu an bir gemide olduğumuzu düşünelim. Biz oturuyoruz; gemi hareket halinde gidiyor, yola devam ediyor. Ecel bizi bekliyor; vakti gelen inecek ve yenileri binecek.

Kabristana gitsek, dün hep beraber olduğumuz, ayrılmayı hiç hatırımızdan bile geçirmediğimiz kimseler hepsi oradadır.

Eğer bir şey muhakkak olacaksa, onu olmuş bilmelidir. Unutmayalım, gün olacak, bir gün kabristan dolacak, ya bu yıl, ya seneye veya takdir ne zamansa, başkaları oraya geldiğinde bize de Fatiha okuyacaklar.


Kabirdeki köpek

Allah adamlarından birisi bir rüya görür. Rüyada, kabristanda dolaşırken, kabrin biri çöker, kabrin içinde elleri, alnı ve dizleri yanık bir gençle yanında bir köpek görür.

Merak edip gence sorar:

— Bu yanık izleri neyin nesidir?

Genç cevap verir:
— Ben namazlarımı muntazam kılmazdım. Şimdi burada kızgın sac üzerinde namaz kıldırıyorlar. Yanık izleri bundandır.


— Ya bu yanındaki köpek neyin nesi?
— Bu benim annemdir.


— Böyle olmasına sebep nedir?
— Babam cömertti. Yemek yedirmeyi çok severdi. Bunun için eve sık sık misafir getirirdi. Annem de, her misafir getirişinde babama kızar, onu çok üzerdi. Bu davranışından dolayı, Cenâb-ı Hak, bu hâle soktu.

Allah dostu, ikisinin de haline üzülür. Gence dua eder, yanık izleri ve sıkıntısı kaybolur. Sonra annesine dua eder, köpek silkinerek kadın şeklini alır.

Kadın oğluna, (Bu zat kimdir?) diye sorar. Genç, (Misafirimiz) deyince, (Babanın dünyada getirdiği misafirler yetmedi de, şimdi de senin misafirlerinle mi uğraşacağım?) diye bağırır. Bunun üzerine, kadın tekrar eski layık olduğu hâle döner.



Aynı inançta olmanın önemi

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Fizikte bir kaide vardır: Artı artıyı, eksi eksiyi iter. Zıt kutuplar birbirini çeker. İki kişinin, ikisi de,
(Ben haklıyım) derse, neticede kavga çıkar, huzursuzluk başlar. Birisi, (Sen haklısın) derse kavga biter. Karı kocadan biri de, diğerine
(Sen haklısın) derse geçim olur. İkisi de, (Ben haklıyım) derse geçim olmaz. Peki, ikisi de, birbirine, (Sen haklısın) derse ne olur? O evde, istenilen huzur olur ve ilahi aşk başlar.

Arkadaş çok önemlidir. Kimi seviyorsak, onunla beraber haşrolacağız. Nasıl yaşarsak, öyle öleceğiz ve nasıl ölürsek, öyle dirileceğiz.

Küfüv, denk olmak demektir. Dinimizde küfvün önemli yeri vardır. İşte, güçte, eşte denklik aramalıdır. Yani, aynı inançta olmalı, aynı sevgide olmalı, aynı hedefte olmalıdır. Buna çok dikkat etmelidir, çünkü bu çok zordur, ancak önemli bir iştir. Zira faydası da zararı da çok olur. Eğer bir araya gelme, nefsin arzusuyla olursa sonu iyi değildir; ama akılla, dinle, imanla olursa, her şey iyi olur. İş ortağımızla veya evleneceğimiz kişiyle yahut herhangi bir münasebet kuracağımız insanla aynı zihniyette değilsek, çok sıkıntı çekilir; çünkü o başka bir yere gidecek, biz başka bir yere gideceğiz ve ömür boyu huzursuzluk devam edecektir.


Mecnun ve devesi
Mecnun bir gün kesin karar vermiş, (Leyla’yı görmeye gidiyorum) demiş. Devesini hazırlayıp yola çıkmış. Leyla’nın köyüne doğru sürmeye başlamış; ama tesadüfen iki üç gün önce de devesi doğurmuş. Tabii Mecnun bu, yola çıkınca zikirle meşgul oluyor, deve de bunun zikirle meşgul olduğunu anlayıp sezdirmeden, geri, yavrusunun başına geliyor. Mecnun, ne kadar zaman sonra kendine gelince, (Ben neredeyim acaba?) diyor. (Allah Allah, aynı yerdeyim, bunda bir tuhaflık var; ama dur bakalım, herhalde biz yanlış yere sürmüşüz) diyor, tekrar Leyla’nın köyüne deveyi sürüyor.

Bir müddet gittikten sonra yine zikirle meşgul oluyor. Deve yine bunun zikirle meşgul olduğunu anlayınca, sessizce dönüp yavrusunun yanına geliyor. Mecnun, bir müddet sonra kendine gelince, (Ben nereye geldim acaba, Leyla’nın köyüne geldim mi?) diye bakıyor, yine aynı yer, (Bunda bir tuhaflık var) diyor. Bakıyor ki, deveyi nereye sürerse sürsün, yavrusunun yanına geliyor. O zaman durumu anlıyor. Deveye, (Arkadaş, sen kendi âşığınla yanıyorsun, ben kendi âşığımla yanıyorum. Biz, ikimiz bir araya gelemeyeceğiz. Senin âşık olduğun, yavrundur. Benim âşık olduğum, Leyla... Bunlar farklı şeyler, o halde biz seninle anlaşamayacağız, ben yayan gideyim bari) diyor.

Demek ki, ayrı düşüncelere sahip kimselerin, aynı gaye etrafında toplanmaları, zor veya imkânsız oluyor.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.