Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  İlacın suçu ne?  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
İlacın suçu ne?

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:


* Ehl-i sünnet âlimleri bize her şeyi bildirdiler, söylenmedik şey bırakmadılar; ama ilaç rafta kalır da, hasta bu ilacı kullanmazsa, suçu ilaca yüklemeye hakkımız olmaz.


* Dinimize ait bir meseleyi öğretmek veya öğretmeye sebep olmak, yüz umre sevabından daha fazladır. Ehl-i sünnet itikadını anlatan bir kitabı başkalarına vermek, çok kıymetli bir iştir.


* İlim, emanettir, mülk değildir. İlim ancak, anlatmakla mükellef olduğumuz, Allahü teâlânın bir nimetidir. Onu söylememekle ilme ihanet etmiş oluruz, Allah korusun. Dolayısıyla bu bir emanettir, mutlaka ehline bildirilmelidir.


* İyilerle beraber olan, zarar etmez. Gül ağacının dibindeki çamura, gül kokusu siner. Gül tutan elde gül kokusu olur. Koku satan dükkâna giren koku sürünmese de yine kokulardan istifade eder.


* Allahü teâlâ bir kuluna iki şeyi vermişse, başka şey istemeye hakkı yoktur:

1- Ehl-i sünnet itikadı,

2- Bir büyüğü tanıyıp ona şeksiz ve şüphesiz teslim olmak.


* Sevgi itaattir. Kim Allahü teâlânın emirlerine ne kadar çok itaat ediyorsa, o kadar çok seviyor demektir. Kim Resulullah efendimizin emirlerine çok uyuyorsa, Peygamber efendimizi o kadar seviyordur. Kim ne kadar hocasının emirlerine itaat ediyorsa, o kadar hocasını seviyordur. Hiç itaat etmeden, (Ben onu çok seviyorum) demesi açıkça yalancılık olur.


* Kumaş boyayı nasıl emerse, Peygamber efendimizi de bir kere gören, yandan gören, önden gören, gözleri görmüyorsa sesini işiten, kumaşın boyayı emip başka renge büründüğü gibi, başka bir insan olurdu. Artık o kumaştan nasıl o boya çıkmazsa, Eshab-ı kiramın bu özelliği de çıkmaz. Dolayısıyla Eshab-ı kiramın günah işlemesi, Eshab-ı kiramlık vasfını almaz, çünkü kumaş bir kere boyandı.


* Medine-i münevvereden yayılan nurlar bazı istasyonlarda toplanır, birikir, o istasyonlardan yayılmaya devam eder. İmam-ı Rabbani hazretleri, Mevlana Halid-i Bağdadi hazretleri, Abdülhakim-i Arvasi hazretleri birer istasyondur. Nurlar buralarda birikip, tekrar buradan yayılır. Bu büyüklerin yolunda bulunanlar, bu büyükleri sevenler, bu büyüklere itaat edenler, yayılan bu nurlardan istifade ederler.


* Bir kimse bir günlük itikâfa girse, Allahü teâlâ bunu Cehennemden üç hendek mesafesi uzaklaştırır. Bir Müslümana iyilik eden ise, on yıl itikaf sevabı alır. Bir hadis-i şerifte,
(Din kardeşinin ihtiyacını karşılayana, on yıl itikâf sevabı verilir. Allah rızası için bir gün itikâf edenle Cehennem ateşi arasında üç hendek uzaklık vardır. İki hendek arası, Doğu ile Batı arası gibi uzaktır) buyuruldu.


* Para, zehirli bir akrebe benzer. Helalinden kazanıp yerine sarf etmeyeni zehirler, öldürür.



Edep ve tevazu sahibi olmalı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:


* Bir kimsenin, büyük bir zata talebe olabilmesi için iki hususiyeti lazımdır. Talebe olması için onda iki hususiyet aranır. Hangi talebede bu iki hususiyet varsa, işte o, o zata talebedir. Lazım olan iki hususiyet şunlardır:

1- Edep ve saygı. İster yanında olsun, ister uzakta olsun, hocasını üzecek, gücendirecek her hareketten, her işten ve her sözden şiddetle kaçınmasıdır. Onun buyurduğu veya onu sevindirecek her şeyi ihlasla yapmasıdır.


2- Tevazu. Ne kadar dünyalık olarak servet ve şöhret eline geçerse geçsin, aslını kaybetmeden tevazu içinde olması lazımdır.


* Servetle şöhret, birer tuzaktır, nefse pek hoş gelir. İnsanlar ele geçirdikleri dünyalıklar sebebiyle, bu servet ve şöhret düşkünlüğü yüzünden, belirli bir seviyeye gelmeye çalışırlar. Gelince de, ondan sonra artık geriye inemezler.

Eskiden büyükler talebelerine şöyle derlerdi:

Bir dünya ehliyle karşılaşırsanız, yolunuzu değiştirin. Aynı köydeyse başka yere hicret edin. Aynı mahalledeyse başka mahalleye gidin, kalbiniz meyleder.

Bu yol, çok hassas ve ince bir yoldur. Bu yolda en çok dikkat edilecek şey, yüksek mevki sahipleriyle ve zenginlerle fazla dostluk kurmamalı; çünkü önce kalbi meyleder, sonra aklını kaybeder.


* Talebeliğin aslı, asıl vasfı, Allahü teâlâya karşı, Peygamber efendimize karşı, hocasına karşı, komşusuna karşı, ailesine karşı, kardeşine karşı, arkadaşına karşı yani herkese karşı edepli olmaktır. Şah-ı Nakşibend hazretleri,
(Bizim yolumuzun başı edep, ortası edep, sonu yine edeptir. Hiçbir edepsiz, Allah dostu olamaz) buyuruyor. Peki,
edep nedir?
Edep, haddini bilmektir.


* Şah-ı Nakşibend hazretleri cenâb-ı Hakka tam 15 gün yalvardı. Talebeleri merak içinde beklediler. Sonra buyurdu ki:

- Duam kabul oldu, elhamdülillah.

-
Allahü teâlâya ne dua ettiniz, ne kabul oldu, diye sordular.

- Bizi sevenlerin, yolumuza muhabbet besleyenlerin hepsinin mutlak affolmasını istedim ve bu yola mensup olanların eninde sonunda bu devlete konması için cenâb-ı Hakka yalvardım ve elhamdülillah duam kabul oldu.

-Peki, efendim, bu yol nasıl bir yol ki mutlak kavuşturucudur? Bu yolun esası nedir?

- Esası sohbettir. Siz, size verilen görev her ne ise onu yapın, yeter ki birbirinizi kırmayın, dökmeyin, birbirinizi sevin.



Unutmayan, unutulmaz

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:


* Evliyanın kalbleri, ilahi nurların çıkıp geldiği kaynaklardır. Onların razı olduğundan, Hak teâlâ da razı olur. Onların kalblerinde yer eden, büyük nimete, büyük devlete kavuşmuştur.


* Bu yolun büyükleri, kendilerine bağlı olanlardan gâfil değildir. Bu büyükler talebelerine, evlatlarından daha çok düşkündür. Dua ederlerken, önce talebelerine dua ederler.

Bir talebe,
(Ahirette beni Cehenneme atacaklar) diye çok ağlarken, hocası ona (Niçin böyle ağlıyorsun?) der. O, yine ağlayarak, (Hocam ya beni unuturlarsa, ya ben orada kaybolursam?) der. Hocası da,
(Evladım, eğer sen unutursan, onlar da unuturlar, eğer sen kaybedersen, onlar da seni kaybederler. Sen unutmazsan, kaybetmezsen, unutulmaz ve kaybolmazsın. İş sende biter) der.

O bakımdan, biz irtibat kurduğumuz müddetçe, onların bizleri unutması mümkün değildir. Unutmazsak unutulmayız.

Evliya, Allahü teâlânın sıfatlarıyla sıfatlanmış kâmil insan demektir. Cenâb-ı Hakkın merhamet, şefkat sıfatıyla, sıfatlanmışlardır. O zaman, siz elinizi uzattığınızda, mübarek zatın, hayır demesini düşünmek bile yanlış olur. Onun için iş bizde! Büyük zatları sevmek nimeti, Onların sevdikleriyle beraber olmakla, kitaplarını okumakla, kitaplarını yaymakla muhafaza edilir.


* İnsanlara acımak lazımdır. Merhamet imanın şartıdır. En iyi merhamet, yanmasın diye, onlara Ehl-i sünnet itikadını anlatan bir kitap vermektir.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

(İnsan hayatının sermayesi, bir Allah adamını tanımak ve sevmektir.)

Büyük zatların hayatlarını vererek ortaya koydukları Ehl-i sünnet kitaplarını okumak ve okutmak büyük ibadet, çok büyük sevaptır.


* Geceyi ihya etmek hususunda İmam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri, şöyle buyuruyor:
(Bir parça fıkıh öğrenmek, bir saat yani bir miktar ilimle uğraşmak, sabahlara kadar ibadet etmekten kıymetlidir.)

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:

(Bir saat ilim öğrenmek gece sabaha kadar ibadet etmekten kıymetlidir. Bir gün ilim öğrenmek, üç ay oruç tutmaktan kıymetlidir.)


* Hesap var, mahşer var. Mahşer yerinde 50 bin âhiret senesi beklenecek. Güneş bir mızrak boyu yakın olacak. O uzun ve dehşetli gün, Müslümanlara iki rekât namaz kadar kısa olacak.

Birinci kat gökler, ikinci kat yanında deryada bir damla gibi, ikinci kat üçüncü kata göre öyle... Yedinci kat, arşa göre deryada bir damla gibidir. Arş Cennetin tavanıdır. Biz daha birinci kat gökteki yıldızlara ulaşamıyoruz. İşte, arşın ne kadar büyük olduğunu buradan anlamak lazımdır! Yedi maddeli bir hadis-i şerifte arşın altında gölgelenecekler, yani Allahü teâlânın himayesinde olacak kimseler bildiriliyor.

Bunların bir sınıfı, müminin yüzüne Allah rızası için bakan kimselerdir. Bu müjdeye kavuşmak için, birbirimizin yüzüne muhabbetle bakmalıyız. Onun için her mümin, güler yüzlü olmalıdır!

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.