Sual: Ne kadar iyilik ederse etsin, kâfirin hiç sevap alamayacağını biliyoruz. İyilikleri olan bir kâfir Müslüman olunca, iyilikleri geçerli hâle gelir mi? Ateist iken, Müslüman olanın tevbesi kabul olur mu?
CEVAP
Ateist, kâfir demektir. İmana gelen bir kâfir, imana gelmeden önce yaptığı iyiliklerin karşılığına kavuşur. Hakim bin Hazam, imana gelince, (Önceki iyiliklerim ne oldu) diye sordu. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Önceki iyi işlerin makbul olmak üzere Müslüman oldun.) [Buhari]
İman eden kâfirin, kâfir iken yaptığı iyilikler boşa gitmediği gibi, yaptığı bütün günahları affolur, hatta sevaba çevrilir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, kâfirken tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin seyyiatını hasenata [günahlarını sevaplara] çevirir. Allah çok affedici ve çok merhamet sahibidir.) [Furkan 70]
Bu âyet-i kerimenin Hazret-i Vahşi için indiği Hadika’da bildirilmektedir. Medarik tefsirinde, (Tevbe edip)ten murad, (Şirkten, yani kâfirlikten tevbe edip) demek olduğu bildirilmektedir. Demek ki, kâfirlikten tevbe edip iman edenlerin günahları sevaba çevrilmektedir. Tevbe etmenin önemi büyüktür. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Ey günahı çok olanlar, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin! Allah bütün günahları affeder. O, sonsuz mağfiret ve merhamet sahibidir.) [Zümer 53]
(Kim kötülük eder, kendine zulmeder, sonra da mağfiret dilerse, Allah’ı çok affedici, çok merhametli bulur.) [Nisa 110]
(Ey müminler, Allah’a tevbe edin ki, kurtuluşa eresiniz.) [Tahrim 8]
Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Günahınız çok olup, göklere kadar ulaşsa, tevbe edince, Allahü teâlâ tevbenizi kabul eder.) [İbni Mace]
(Tevbe eden, hiç günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]
Kâfirin günahları sevaba çevrildiği gibi, Müslümanın günahları da sevaba çevrilir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Rıza-i ilahi için Allah’ı ananların günahları sevaba çevrilir.) [İ. Ahmed]
(Recep ayında dokuz gün oruç tutanın günahları sevaba çevrilir.) [Gunye]
(Tevbe eden kimse, hiç günah işlememiş gibi olur.) [İbni Mace]
Allah bire yediyüz verir
Allah rızası için yapılan iyiliklerin, sadakanın, zekatın karşılığı, verenin ihlas derecesine göre, bire ondan bire yediyüze kadar, hatta daha fazla olur.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Malını Allah yolunda harcayanın hali, her başağında yüz tane bulunan yedi başaklı bir tohuma benzer. Allah dilediğine daha fazla da verir.) [Bekara 260]
(Bir iyilik yapana on misli verilir; bir kötülük ise ancak misli ile cezalandırılır; hiç kimseye haksızlık yapılmaz.) [Enam 160]
(Allah, [kötülüğün cezasını adaletle verir] zerre kadar haksızlık etmez, zerre kadar iyiliğin sevabını da kat kat artırır ve ayrıca büyük mükafat verir.) [Nisa 40]
Hadis-i şeriflerde ise buyuruldu ki:
(Her iyilik için on mislinden yediyüze kadar sevap yazılır. Her kötülük ise, bir misli yazılır. Allah onu affederse hiç yazılmaz.) [Buhari, Müslim]
(Allah, dilerse, bir haseneyi [iyiliği] iki milyon hasene yapar.) [İbni Cerir]
(Cihad edenin bir iyiliğine 700 misli sevap verilir.) [Bezzar]
(Hac için harcanan mala, 700 misli sevap verilir.) [Beyheki]
(Rabbiniz, rahimdir. Bir iyilik yapmak isteyip de yapamayana, bir sevap verir. Yapana on mislinden 700 misline kadar veya daha fazla sevap verir. Kötülüğü isteyip de yapmayana bir sevap, yapana ise bir günah yazılır.) [Taberani]
(Malını Allah yolunda harcayana, mükafatı 700 misline kadar artırılır. Oruç tutana verilecek sevabı, Allahü teâlâdan başka kimse bilemez.) [Beyheki]
(Zilhiccenin ilk on günündeki amele 700 misline kadar sevap verilir.) [Tergib]
(Zilhiccenin bir günü fazilette bin, Arefe günü ise onbin güne eşittir.) [Beyheki]
(Arefe günü oruç tutana, Âdem aleyhisselamdan, Sura üfürülünceye kadar yaşamış bütün insanların sayısının iki katı kadar sevap yazılır.) [R. Nasıhin]
Allahü teâlânın rahmeti, ihsanı boldur. Zerre kadar bir iyiliğe dağ kadar sevap verir. Mülk Onundur. Dilediğine dilediği kadar ihsan eder.
Mekandan münezzehtir
Allahü teâlâ, mekandan münezzehtir. Düşünülen her şey O değildir. Hiçbir şeye benzemez. İnsanların kolay anlaması için mecazi teşbihlerde bulunarak hadis-i kudsilerde buyuruyor ki:
(Ey Âdemoğlu, bana gelmek için ayağa kalkarsan, ben de sana doğru yürürüm. Bana doğru yürürsen, ben de sana doğru koşarım.) [İ. Ahmed]
(Sevdiğim kulumun gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, yürüyen ayağı, konuşan dili olurum. İstediğini veririm.) [Beyheki]
(Bana bir karış yaklaşana, ben bir arşın yaklaşırım. Bir arşın yaklaşana, bir kulaç yaklaşırım. Yürüyerek gelene, koşarak yaklaşırım.) [Buhari]
Demek ki, Allahü teâlâ, affetmek ve bol sevap vermek için, bir vesile arıyor. Bir kere inanarak kelime-i şehadet söyleyene, bunu muhafaza edip Müslüman olarak ölene sonsuz olarak Cennetini veriyor. Kelime-i şehadet söyleyen kimse, haramlardan kaçmaz ve ibadetleri yapmazsa, imanlı ölmesi çok zordur. İmansız ölen de ebedi olarak Cehennemliktir. İmanlı ölen de, günahlarının cezasını çektikten sonra Cennete girer. Yahut affa uğrayarak Cennete girer. İmanlı ölmek için de, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet etmek gerekir.
Sual: Allahü teâlânın rahmeti hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Müslüman, Allahü teâlânın rahmetinin sonsuzluğunu düşünerek, ümitsiz olmamalı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın mümine olan merhameti, annenin çocuğuna olan merhametinden daha fazladır.) [Buhari]
(Allahü teâlâ, kıyamette buyurur ki: Dünyada bir gün beni hatırlayıp ananı, benden bir kerecik korkanı, Cehennemden çıkarın!) [Tirmizi]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: İşlediği günahı affımın yanında büyük görene gazaplanırım. Eğer acele etmek şanımdan olsaydı, acele ceza verseydim, rahmetimden ümit kesenlere acele ceza verirdim.) [Deylemi]
(Mümin, Allahü teâlânın azabının şiddetini bilseydi, Cenneti ümit etmez, kâfir de Allahü teâlânın rahmetinin sonsuzluğunu bilseydi, Cennetten ümidini kesmezdi.) [Müslim]
(Kıyamette, [günahı sevabından çok] biri, Cehenneme götürülürken, “Ya Rabbi, dünyada sana hep hüsn-i zan ettim, [rahmetinden ümit kesmemiştim]” der. Allahü teâlâ da, “Onu bırakın! Kulumu beni zannettiği gibi karşılarım” buyurur.) [Beyheki]
(Allahü teâlâ, kıyamette, hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kadar çok kişiyi affeder. Hatta İblis bile affolunacağını umar.) [İbni Ebiddünya]
(Rabbinizden bahsedince, korku verecek şey söylemeyin!) [Beyheki]
(Allah’ı kullarına sevdirin ki, Allah da sizi sevsin!) [Taberani]
(Eğer kul, Allah’ın ne kadar affedici olduğunu bilseydi, haram işlemekten çekinmezdi. Azabının da ne kadar şiddetli olduğunu bilseydi, hep ibadet eder, hiç günah işlemezdi.) [Nesefi]
(Allah’ın rahmetinden ümit kestirip [dinden] nefret ettirene lanet olsun!) [Şir’a]
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Ben Allah’ım, benden başka ilah yoktur. Rahmetim, gazabımı geçmiştir. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın, Onun kulu ve resulü olduğuna şehadet eden, Cennete girer.) [Deylemi]
([İhlasla] “La ilahe illallah Muhammedün Resulullah” diyen kimseye Cehennem haramdır.) [Buhari]
Kadi Yahya bin Eksem vefat edince, rüyada görüp halini sordular. O da, (Allahü teâlâ bana, “Ey kötü ihtiyar, şunları niçin yaptın” diye beni azarlayınca, beni büyük bir korku kapladı. Ben de, “Ya Rabbi, böyle sorguya çekileceğimi bildirmediler” dedim. “Ne bildirdiler” buyurdu. Ben de ravilerin ismini sayarak, “Ben azimüşşan Müslüman olarak saçı sakalı ağaran kuluma azap etmekten haya ederim” buyurduğunu bildirdiler, dedim. “Sen ve raviler sadıksınız. Ben de seni mağfiret ettim” buyurdu) diye cevap verdi.
Cehennemden iki kişiyi çıkarırlar. Allahü teâlâ, (Yaptıklarınızın karşılığını gördünüz. Çünkü ben zulmetmem) buyurduktan sonra, (Haydi tekrar Cehenneme) denilince, birisi çok hızlı yürür, diğeri ise yürümez, bekler. Her ikisine bunun sebebini sorarlar. Hızlı yürüyen, (Emre uymamanın, söz dinlememenin neye mal olduğunu anladım, onun için, bu emri olsun yerine getireyim diye hızlı yürüyorum) der. Diğeri ise, (Rabbime hüsn-i zan ettim. Cehennemden çıkarınca, bir daha sokmaz diye ümit ettim) der. Her ikisini de cenab-ı Hakkın ihsanı ile Cennete götürürler.
Allahü teâlânın, af ve mağfiretini ümit eden müminleri ve kendisinden korkanları Cehennemden çıkaracağı, bildirilmiştir. Peygamberimizin şefaati de, günahı sevabından çok olan müminler içindir.
Hazret-i Ebu Bekir buyurdu ki:
Allah’tan korkmanızı, havf ile recayı birleştirmenizi tavsiye ederim. Çünkü Allahü teâlâ Zekeriyya aleyhisselamı ve ehl-i beytini şöyle övüyor:
(Hayır işlerinde yarışır, korku ile ümit arasında bize dua ederlerdi.) [Enbiya 90]
Hazret-i Ömer buyurdu ki:
(Eğer dense ki, Cennete yalnız bir kişi girecek, o kişinin kendin olduğunu ümit etmelisin! Yine dense ki, Cehenneme yalnız bir kişi girecek, o kimsenin kendin olacağını zannedip korkmalısın.)
Hazret-i Ali de; (Günahlarım çok, Allah beni affetmez) diyerek ümitsizliğe düşen birisine buyurdu ki: (Ümitsiz olma, Allahü teâlânın rahmeti senin günahlarından büyüktür. Rahmeti gazabını aşmıştır.)
Allahü teâlânın rahmetini ümit etmek, kulu Cennete çeken ip gibidir. Havf, yani Allah’tan korkmak ise, Cehenneme düşmemek ve Cennete gitmesi için vurulan kamçı gibidir.
Peygamber efendimiz, ölüm halindeki bir gence sorar:
- Kendini nasıl buluyorsun?
- Günahlarımdan korkuyor; fakat Allah’tan ümit kesmiyorum.
- Bu korku ile ümit, şu ölüm anında kimde bulunursa, Allahü teâlâ, ona umduğunu verir ve onu korktuğundan emin kılar. (İ.Gazali)
Mümin daima korku ile ümit arasında yaşamalıdır. Korkunun fazla olması daha iyidir. Böylece kötülüklerden kaçıp iyilik etmeye koşar. Ölürken ise ümidi korkusundan fazla olmalıdır.
Ya Rabbi! Bizleri azabından korkan ve rahmetinden ümit eden kullarından eyle!