Bir zaman, karı koca, Mısır’dan hacca gelmişler. Hac dönüşü Medine’ye uğramışlar. Bu sırada develerini kaybetmişler. Yol paraları da yok. Ortada kalmışlar. Nihayet bir şeyhe giderler. Durumlarını anlatırlar. O da, gidip hazret-i Hamza’nın kabrini ziyaret edin, Fatiha okuyup mübarek ruhuna gönderin. Sonra, bana anlattığınız gibi halinizi anlatın der.
Bunun üzerine, gidip ziyaret ederler. Adam daha kabirden ayrılmadan, hanımı dışarıdan kocasını çağırır. Bu bey seninle görüşmek istiyor, der. Adam, siz Mısır’a gitmek istiyormuşsunuz, benimle gelin, der. Bunları bir kervancıya götürür. Kervancıya, bunlar benim misafirimdir, bunları rahat bir şekilde, memleketlerine gönder, deyip bir kese altın bırakır.
Karı-koca şeyhe teşekkür için gidip, gönderdiğiniz adam işimizi halletti, Allah sizden razı olsun, derler. Şeyh, o gördüğünüz hazret-i Hamza idi, der. Bunun üzerine hayretle sorarlar, efendim orada Peygamber efendimizin kabri şerifi de varken niçin ona gönderdiniz? Şeyh der ki:
Burada bir incelik var. Peygamber efendimiz başkasının şekline girmez. Fakat başkaları girebilir. Bunun için doğrudan Peygamberimizden istenmez.