Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Hikmetli Sözler  >  Üç şeyde yanılan iflah olmaz  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Üç şeyde yanılan iflah olmaz

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

* Eş, İş, Arkadaş. Bu üçünde yanılan iflah olmaz. Ben onu düzeltirim der ama düzeltemez. Kendisi onun gibi bozulur. Bir sepet sağlam incirin içine bir tane çürük incir koysanız hepsini bozar, bir sepet sağlam incir o bir çürüğü sağlam yapamaz.

* Dünyada aziz olmak isteyen diline sahip olsun.

* Sabır susmaktır. Konuşan, susandan daha fazla vera sahibi olamaz.

* Kötü insanlarla arkadaşlık yapan, iyi kimselere suizan eder.

* İnsanların bilgilisi, insanların bilgisinden yararlanıp kendi bilgisini artırandır.

* Dört yerde dört şeyi korumak, iki şeyi unutmamak, iki şeyi de unutmak gerekir.
Korunacak şeyler: Namazda gönül, halk içinde dil, yemekte boğaz, el evinde göz.
Unutulmayacak şeyler: Allah'ın büyüklüğü ve ölümdür.
Unutulması gerekenler de, birine ettiğin iyilik ve sana yapılan kötülüktür.

* Şâh-ı Nakşibend hazretlerine, “Namazda hudû ve huşû nasıl elde edilir?” diye sorulunca buyurdu ki:
'' Huzurlu bir halde helal lokma yiyeceksiniz. Huzur ile abdest alacaksınız ve namaza başlarken iftitah tekbirini kimin huzuruna durduğunuzu bilerek, düşünerek söyleyeceksiniz.”

* Cemaatte rahmet vardır. Bir cemaatte bir kişi, Allahü teâlânın sevgili kuluysa, duası makbul ise, onun hürmetine Allahü teâlâ hepsini affeder.

* İmanın temeli, hubbi fillah buğdi fillahtır.

* Müslüman, Allahü teâlânın seçtiği sevdiği insandır. Onun seçtiğini ben seçmiyorum, Onun sevdiğini ben sevmiyorum, hiç böyle şey olur mu?

* Kur'an-ı kerimin asıl tefsiri fıkıhtır. Ne yapılacak, nasıl yapılacak, nasıl korunacak, bunlar fıkıh ilmi ile mümkün olur. Dini bilmeden imanı korumak zordur.

* Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(En hayırlınız, Kur'anı öğrenen ve öğretendir.)
Bunun bir manası da, Kur'an-ı kerim İslamiyet demektir. İslamiyet’i öğrenen ve öğreten en hayırlınızdır demektir. Burada öğreten kelimesi önemli, yani doğru öğrendiğini doğru öğreten demektir. Kafasından konuşan değil.

* Müslümanın kıymeti, nuru ahirette belli olacak. Cehennem diyecek ki, çabuk geç, nurun ateşimi söndürüyor.

* Nasıl ki bedenin rızkı varsa ruhun da rızkı vardır. Nasıl ki bedenin rızkı verilmezse hastalanır, sonunda ölür ise, ruhun rızkı da verilmezse hastalanır ve zamanla ölür. Ölmesi, Allah korusun, kâfir olması demektir. Namaz ve diğer ibadetler ruhun rızkıdır. Büyüklerin sözleri de ruhun rızkıdır.

* İki şeyden kaçın: Çok yemekten ve çok konuşmaktan.

* Sabır, Allahü teâlâyı kullara şikayet etmemektir.

* Dünyada en makbul ibadetlerden birisi de, Allahü teâlânın rızası için insanlara yardım etmektir.

* Gömleğin ilk düğmesi yanlış bağlanınca, diğerleri de yanlış gider. Neticeyi değiştiremezsiniz ama başlangıcı değiştirmeniz mümkündür.

* Tedbir almamak kibirdendir.

* Elbette müminin en büyük bayramı günahlarının af olunduğu gündür, son nefeste imanla öldüğü gündür, hesapta mizanda sevaplarının çok, günahlarının yok olduğu gündür. Elbette müminin bayramı sırat köprüsünden geçtiği gündür. Elbette müminin bayramı Cennette Peygamber efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) görmek ve ondan sonra rüyet-i ilahiyeye mazhar olmaktır.

Bayram! Kaç tane bayram. Müslüman olmak bir bayram. Ehli sünnet olmak bir bayram. Büyükleri tanımak bir bayram. Hayırlı işte istihdam edilmek bir bayram. Dostlarla beraber olmak bir bayram. Müslümanların yüzüne bakmak bir bayram. Cenab-ı Hak, bir mümini bir müminin yüzüne muhabbetle bakarsa, onu affeder. Bir Müslüman bir Müslümanı sevindirirse Allahü teâlâ ona nafile hac ve umre sevabı veriyor. Yani Allahü teâlâ kullarına çok kazansınlar çok kâr etsinler, çok kârlı çıksınlar diye ufak bahaneler yaratıyor. Allah’ın dergahında ehil naehil beraberdir. Bir tanesi Cenab-ı Hak tarafından kabul edilse o kulların içerisinden, bir tanesini sevse Cenab-ı Hak, onunla beraber olanların hepsi içeriye, tasnif yok çünkü orada. Sen cahilsin çık dışarı olmaz.

Allahü teâlânın varlığına, birliğine, Peygamber efendimizin Onun Resulü ve kulu olduğuna görür gibi inanmak lazımdır. Zaten kelime-i şehadette bu bildiriliyor, görmüş gibi şehadet ederim deniliyor. Bu iman elde edildi mi, diğer tarafların hepsi kolay hallolur. İmanın elde edilmesi için elhamdülillah imkan var. Peki onun güçlendirilmesi, onun kuvvetlendirilmesi onun sağlamlaştırılması nasıl olur? Onun da kolayı var. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Dinül mer-i dinül ahihi), insanın dini arkadaşının dini gibidir. İmanını güçlendirmek isteyen, imanı güçlü olanlarla beraber olmalı. Çok ibadet yapmak isteyen, en güzel ibadet yapanla, en güzel ihlasla çalışanla beraber olmalı. Bu sefer o da, onun gibi olur. Gerek imanın güçlenmesi, gerek ihlasın artması, gerek ibadetlerin artması veyahut felaketlerin artması günahların artması, küfre varması hep insanın vereceği kararına bağlıdır. Tercih meselesidir. Ne olmak istiyorsa, o taraftaki insanları bulacak, onlarla arkadaşlık kuracak. İyi olmak istiyorsa iyilerle beraber, kötü olmak istiyorsa kötülerle beraber olacak. Gayet tabii bir şey bu. Dünya ve ahiret saadeti için, iyilerle beraber olmayı tercih etmeli.

* Allahü teâlâ insanlara iki tane bardak ihsan etti! Bu iki bardaktan biri som altın, diğeri çömlek. Altın olan yere düşse de kırılmaz. Diğeri elden bir düşse parça parça olur. Birinin üzerinde ahiret, diğerinde dünya yazıyor. Ahiret yazana dünyalık da girse ahiretlik oluyor. Dünya yazana ahiretlik de girse dünyalık oluyor. Bu bardaklara koyduklarına dikkat etmeli. Hangi bardağı tercih ettiğine dikkat etmeli. Ahiret bardağı kabirde, sıratta, her yerde geçiyor. Cennetten gelmiş, sahibini de Cennete götürüyor. Bir gün birini, bir gün öbürünü öne alıp durmamalı. Ahiret bardağını tutup bırakmamalı.

* Seyyid Abdülkadir Geylani hazretleri buyuruyor ki:
Bir kimse ödemek niyeti ile borç aldıysa Allahü teâlâ üç şekilde ödeme kolaylığı verir:
1- Alacaklıların kalblerine merhamet verir, sabrederler.
2 - Kalblerini yumuşatır, bir miktarını hediye ederler.
3- Alacaklarının tamamını hediye ederler.

* İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İki şey varsa korkmayın, bu dinin sahibine uymak ve büyükleri tanımak.

* Her kitap okunmaz. Bir kitap doğru bile olsa, yazan Allah için yazmamışsa okuyan zarar görür. Çünkü yazanın habis ruhu, zulmeti etki yapar. Yazan ihlasla bile yazsa, basanlar para için basmışsa yine feyz, bereketi olmaz. Büyüklerin kitaplarını okuyanlar ise, büyüklerin ruhaniyetinden feyzinden istifade eder. Sadece ilim yetmez, ihlas da lazımdır.

* Peygamberlerden sonra insanların en üstünü olan hazret-i Ebu Bekir’den bir kimse dua istiyor. Ellerini açıp şöyle dua ediyor:
Ya Rabbi bir günahkâr kul, bir günahkâr kulundan dua istiyor. İkisinin de günahlarını af eyle.

* Banyodan çıkarken ayakları soğuk su ile yıkamak, ağrıları giderir, romatizmayı önler.

* Kalbi çok hasta olan kimse eşine dostuna dini nasihat yapamaz. Din kitabı okuyamaz. Bir Müslüman arkadaşının yanına gidip sohbet edemez. Ama kalbinde biraz kırıntı varsa kitap okur.

* Ölüme hazır olan hep güler. Çünkü o vuslatı bekliyor. Rabbine kavuşmayı bekliyor. Müslüman gülmesin de ne yapsın.

* İnsanların fitnesinden kurtulmak istiyorsanız, çarşı ve pazarlarda sık sık bulunmayınız.

* Ticaret erbabının dükkanlarında uzun müddet oturmayınız.

* Hiçbir günahı küçümsemeyin, çok çalışın. Boş gezenler, zengin bile olsa, arkadaşları şeytan, kalbleri şeytanın konağı olur.

* Dünya gamından, nefsin sıkıştırmasından hafifleyip kurtulmak istiyorsanız, kabristanları sık sık ziyaret ediniz.

* Ayıp ve kusurlarını gördüğünüz arkadaşlarınızın, komşularınızın, sırlarını ifşa etmeyiniz. Çünkü gördüğünüz bu sırlar, size emanettir. Emanete hıyanet ise, çirkin bir harekettir.

* Haram giren, haram çıkan ağızdan yapılan duayı Allahü teâlâ kabul etmez. Duanın kabul olması için ağza da mideye de dikkat etmek lazım. Vesile ile dua etmek lazım.

* Küfre karşı emri maruf yapılırsa, Allahü teâlâ o beldenin hak ettiği azabı tehir eder. Emri maruf yapılmazsa azabı ilahi gelir.

* Bir yumruk gibi olmalı. El açık olursa parmaklar zarar görür. Yumruk haline gelirse zarar görmezler.

* Nefs, bütün iyiliklerden süzülmüş, sadece bütün kötülüklerin bulunduğu varlıktır. Her istediği aleyhinedir, en ahmak varlıktır. Asıl arzusu kendini ilahlaştırmak, kendine taptırmaktır, kötülük yaptırmakla tatmin olmaz.

* İnsanların dünyada islediği suçlardan dolayı Allahü teâlâ iki şekilde cezalandırır, ya cezayı ahirete bırakır kâfirlerin ki böyle. Ya da dünyada sıkıntı verir. Ahirete bir şey kalmaz. Bunun için sıkıntı Müslüman için bir nimettir. Bunun ahiretteki karşılığını bilseler, sıkıntı gelsin diye dua ederler.

* 6 cilt Mektubatın yani Mektubat-ı Rabbani ve Mektubat-ı Masumiyyenin özeti bir cümledir:
"Bu yolun büyüklerini tanımak ve sevmek dünya ve ahiret saadetinin anahtarıdır."

* Bir büyük zat bir talebesine vazife verirken, ”Beynime mi girmek istersin, kalbime mi girmek istersin?” diye sorar. Efendim, farkı ne diye sorunca, kalbime girersen ahirete kadar benimlesin. Beynime girersen yarın unutabilirim buyurur. Talebe bu sefer, efendim, kalbe girmenin şartı nedir diye sorar. Şartı ikidir: Kimseyi bana şikayet etmeyeceksin ve kimse de seni bana şikayet etmeyecek. Çünkü orada sen beni temsil ediyorsun, yolumuz almak değil vermek yoludur, yük olmak değil, yük almak yoludur. Sıkıntı vermek değil, sıkıntı çekmek yoludur. Hep sen sineye çek, kimseyi şikayet etme. Öyle yaşa, öyle hareket et ki kimse de seni şikayet etmesin.

* İnsanı Allahü teâlâ kendisi meşhur yapar, insanlara tanıtırsa onu muhafaza eder. Ama insanın kendisi meşhur olmak isterse afettir, felakettir.

* Bu yolun büyükleri kendilerine tâbi olanlardan gafil değildir.

* Büyükler göç ettikleri zaman ilimleri, ihsanları, feyzleri heybelerinde beraber gider. Dünyada bereket kalmaz.

* Büyüklerin talebeleri üç sınıftır:
1.Hane halkı gibi
2.Akraba gibi
3.Komşular gibi.

* Aynanın karşısına mum koysanız, aynada mum gözükür, o da ışık verir. O aynanın karşısına başka bir ayna koysanız, o ayna da ışık verir. Dilediğiniz kadar ayna koyun, mum yine orada ışık vermeye devam eder. Asıl mum (kaynak) Peygamber efendimizdir. Büyükler Onu yansıtırlar.

* İnsanlar zor zamanlarda, zor ile karşılaştıklarında müdara [insanları idare etme] yapamazlar. Böyle zamanlarda herkes içindekini ve gerçek yüzünü dışa vurur. Yani, bencil bencilliğini, fedakâr fedakârlığını, hain hainliğini gösterir. Bu problemli zamanlar bir imtihandır. Ve dünyada hiçbir imtihanda, girenlerin hepsi kazanmamıştır. Bazıları imtihandan başarılı çıkar, bazıları ise kalır.

* Hep gülmek iyi değil. Gün tevbe ve istigfar zamanıdır. Yarına çıkacağımız belli değil. Mümin müminin kıymetini bilmez ise Allahü teâlânın kıymetini hiç bilmez.

* Bilenlerle çalışmak zor olur, sıkıntılı olur. Peki diyen, ihlaslı samimi kimselerle çalışmalı. Bir kimse ihlaslı ise, Allahü teâlâ daha sonra o işi yapma kabiliyetini de verir ona. Ve o da bilenlerden, ama ihlaslı bilenlerden olur.

* Müslüman, dinini, malını, namusunu, şerefini korumak için zengin olmak zorundadır. İsraf zaten haram, israftan kaçınmak zorundadır. Tasarruf etmek zorundadır. Peygamber efendimiz, “Ey Eshabım, fakirlik sizin için saadettir, ahir zamanda, ümmetim için zenginlik saadet olacaktır” buyurdu. Başka bir hadis-i şerifte de, “Ahir zamanda iki sarısı olmayan, kullanılmış, horlanmış mendil gibi atılacaktır” buyuruldu. İki sarı, altın ve gümüştür.

* Dünya ahiretin ufacık bir misali. Burada mescitlere, camilere gidenler orada hakikisine gidecekler. Burada kötü yerlere gidenler orada kötü yerlere gidecekler. Bu, dünyadan ahirete akan iki nehir gibidir. Bir tanesi Cennete gidiyor, bir tanesi Cehenneme gidiyor. Herkes bu nehrin birinde mutlaka gider, ama yavaş gider ama çabuk gider! Fakat kendisinin bulunduğu nehir onu bir yere götürür. İnsanın kendisi gidemez tabi ama bir yere de gitmesi lazım. Bu yüzden, gideceğiniz nehri iyi seçin.

* Mühim olan sonsuz beraber olmaktır. Bu dünyada ne kadar uzun yaşarsan yaşa, yine ayrılık var. Ama ahirette sonsuz beraberlik var. Büyükleri seven orada onlarla beraber olacaktır.

* Kalbi yanan seni de kendini de kurtarır. Kalbi yanmayan seni de yakar.

* Bu dünyada ölmeden olmak yoktur. Zahmetsiz, çalışmadan bir şeye kavuşacağını zanneden ahmaktır.

* Hazret-i Ali buyurdu ki: “Dünya nimetlerini inceledim en iyisinin sağlık, en büyük sıkıntının da borçlu olmak olduğunu anladım.”

* Büyüklerden, evliyalardan yardım her zaman değil her çare bitip tükendiğinde istenir.

* Abdullah ibni Mübarek hazretleri, 4000 Hadis-i şeriften 4 düstur seçmiş:
1- Devamlı bir günah işleyen bir kadına güvenme yani dikkatli ol,
2- Mala aldanma,
3- Karnını tok tutma,
4- Amel edeceğin kadar ilim öğren yani lüzumsuz bilgi peşinde koşma.

* Yukarıda olan mahrum kalır. Yukarıda değil aşağıda olmak lazım. Yani kibirlenmek yok, tevazu sahibi olmak var.

* Büyüklerin kitaplarını okumak çok önemlidir, bir saat kitap okumak, onlarla yarım saat sohbet etmek gibidir.

* Bu dünyada imrenilecek iki insan vardır: Ya âlim, ilmiyle cehaletle savaşır, ya da zengin, çok parası var, fakirlikle savaşır.

* Hayırlı insan hayra vesile olur. Bir insanın hayırlı mı olduğu şerli mi olduğu icraatından belli olur.

* Ne zaman bir Müslüman kardeşinizi görseniz, belki de benim kurtuluşum bu mücahidin duasındadır, diye ondan dua isteyin.

* Evladına haram işletmek, haram işlemesine sebep olmak, kendi eliyle onu ateşe atmak demektir.

* Kurda kuşa faydalı olmalı. Hiç kızmamalı. Resulullah efendimizin güzel ahlakıyla bezenmeli, Ona benzemeye çalışmalı. Güzel ahlaktan, adaletten, doğruluktan ayrılmamalı. İnsanlara emniyet vermeli. İman etmeyen müşrikler dahi Resulullah efendimize, “emin” derlerdi. Peygamber efendimiz İslamiyet’i ilk yaymaya başladığı zaman hiç kimse Müslüman değildi. Sonra yavaş yavaş hazret-i Ebu Bekir meydana geldi. Hazret-i Ömerler meydana geldi. Sanki o zamanda yaşıyormuş gibi inanıp, o şekilde yola çıkılırsa yani o güzel ahlak, şefkat ve merhametle yola çıkılırsa, herkes hayranlık duyar. Herkes Allah’ın kulu. Herkesin iyiliğe ihtiyacı var. Herkesin güzel söze ihtiyacı var. Herkesin nasihate ihtiyacı var.

* Emire itaat etmeli, karışmamalı, iki üç başlılık olmaz. Çatal kazık yere batmaz. Ne kadar çok çatal olursa batması o kadar zor olur. Müslümanlar bir vücut gibidir. Bu vücudun da bir başı var. İki başlı olsa olmaz. Zaten iki başlı bir yaratık görünce herkes korkar bir tarafa kaçar.

* Büyüklerin talebeleri çok kabiliyetlidir. Eğer büyükleri tanımasalardı, başka yerlerde de başarılı olurlar ve helak olurlardı. Çünkü, kabiliyetli insanlar bozuk yolda da hızlı yol alırlar.

* Fazilet yani üstünlük, görmekte, konuşmakta değil, inanmaktadır.

* İmam-ı Rabbani hazretleri gibi büyüklerin yolunda olanlar, doğru öğrenirler, doğru anlarlar, doğru yaparlar, doğru öğretirler. Öğrenmek ile anlamak farklı şeylerdir. 72 dalalet fırkasının başındakiler hepsi öğrenmiş idi, hepsi de âlim idi. Fakat yanlış anlamışlardı.

* İlim üstâddan öğrenilir. İlmi, dîni, kendi kendine kitaptan öğrenenler çok yanılır, yanlışı, doğrusundan çok olur.

* Takdire razı olun, haddinizi bilin, çok konuşmayın rahat edin.

* Allahü teâlânın rızası yolunda ilim kâfi değildir, ilmi ile amil olanlar kurtulacaklardır. İlmi ile amil olmak da kâfi değildir, illa ki ihlasla yapanlar kurtulacaklardır.

* Büyükleri tanıyan dünya ve ahirette rahat eder.

* Tekrar tekrar hep aynı şeyler anlatılıyor. Bilinmediği için değil. Kitaplarda yazıldığı şekilde yapılmadığı için.

* İnsanın 3 babası vardır. Dünyaya getiren baba, kızını veren baba, dinini öğreten baba. Bunların üçüne de aynı saygıyı göstermeli.

* Aynanın arkası ne kadar karanlık olursa görüntü o kadar güzel olur.

* Almanın olur da, vermenin pişmanlığı olmaz. Niye verdim demezsiniz. Allah için verilince o iş bitmiş olur, o kıymetini bilmese bile bizi ilgilendirmez.

* Müslüman, Müslümanın kıymetini çok iyi bilmeli. Bir Müslümanı gördüğü zaman aklı başından gitmeli. Bu sevgi azaldığı müddetçe dine karşı soğukluk başlar ki bu felaket alametidir. Din kardeşimiz her şeyin üstündedir. Her şeyden değerlidir. Onun duası kurtulmamıza sebeptir, inancıyla birbirimize sahip çıkalım.

* Ahir zamanda küfre düşmek çok kolay olur. Onun için her sabah ve akşam muhakkak iman duasını, tecdid-i iman ve nikah duasını okumalı.

Sabah ve akşam okunan iman duası:
(Allahümme inni euzü bike min en üşrike bike şey-en ve ene alemü ve estağfirü-ke li-ma la-alemü inneke ente allamül-guyub)

Tecdid-i iman ve nikah duası:
(Allahümme innî ürîdü en üceddidel-îmâne ven-nikaha tecdîden bikavli la ilahe illallah Muhammedün Resulullah)

* Hadis-i şerifte, (Ameller niyete göredir) buyuruluyor. Bu çok önemlidir. Allahü teâlâ, bu kulum bunu niye yapıyor diye kalbe bakar, niyete bakar. İnsanlar zahirlerini mamur etmekle meşgul, halbuki Allahü teâlânın baktığı yerleri yani kalbleri berbat. Allah için yapılanlar, hatalı kusurlu olsa da Allahü teâlâ kabul ediyor, (O benim için yapıyordu, benim yolumda, benim rızam için yapıyordu) diyerek kabul ediyor. Yapılanlar Allah için olmazsa, hiçbir işe yaramaz. Atılır. (Kimin için yaptınsa git ondan al) denilir. Yapılanlar Allah için yapılmazsa, ne kadar ihtişamlı olursa olsun, içi boş çekirdeğe benzer. Herkes ahirette (niçin yaptın) sorusuna cevap verecek. (Allah için) ise tamam, yoksa felaket. Eksiğimiz hatamız yok mu, elbette var. Ancak niyet düzgün olacak, yani Allah için olacak.

Bir gün mübarek bir zata bir talebesi, (Efendim, namazlarımız ibadetlerimiz hep kusurlu, ahirette n’olacak bizim halimiz?) diye sorar. O mübarek zat kendisinden bir bardak su ister. O da hemen kalkıp getirir. Kendisine 2-3 metre kala, orada dur buyurarak durdurur. Talebe, elinde bir bardak su ile bekler. Yavrum der, şimdi sen bu suyu getirirken ayağın takılıp düşüp dökseydin, bardak da kırılsaydı, ben sana bir şey der miydim? Hayır efendim demezdiniz. İşte aynı bunun gibi evladım, ibadetlerimiz hatalı, kusurlu ama biz emre itaat ediyoruz, yapın buyuruyor Rabbimiz, biz de yapmaya çalışıyoruz. Ama yaparken eksiğimiz hatamız oluyor. Ona itaat edip yapmaya çalıştığımız için, Onun yolunda olduğumuz için Allahü teâlâ bizi affedecek) buyurur.

Yapılan işte netice alabilmek için Allah rızası için yapılması lazım. Niyet bu olmazsa sıkıntı olur, fayda yerine zarar hasıl olur.

* Peygamber efendimiz eshab-ı kiramdan bazı büyüklerle birlikte sohbet ederlerken yanlarına bir adam geliyor, başlıyor Peygamber efendimize kötü sözler söylemeye, “senin kadar kötü, senin kadar çirkin birini daha görmedim” diyor, benzeri hakaretler yapıyor. Eshab-ı kiram Peygamber efendimize bakıyorlar, bir işaret etse yetecek. Peygamber efendimiz, adamın her söylediğine doğru söylüyorsun buyuruyor. Sonra bu adam gidiyor, yanlarına hazret-i Ebu Bekir geliyor. Ya Resulallah ömrümde senin kadar güzel birini şimdiye kadar hiç görmedim. Senin kadar iyi birine hiç rastlamadım gibi güzel sözler söylüyor. Ona da Peygamber efendimiz doğru söylüyorsun ya Eba Bekir buyuruyor. Eshab-ı kiram şaşırıyorlar, Peygamberler şaka da olsa hiç yalan söylemezler. Peygamber efendimize, “Ya Resulallah, o adama da doğru söylüyorsun buyurdunuz Ebu Bekir’e de, bunun hikmeti nedir?” diyorlar.
Peygamber efendimiz, “Ben bir aynayım, bana bakan kendini görür. O adam bana baktı kendini gördü, kendi özelliklerini söyledi. Ebu Bekir baktı kendini gördü ve kendi özelliklerini söyledi” buyuruyor.

Mümin de müminin aynasıdır. Bir Müslüman, başka bir Müslümana sen şöyle kötüsün böyle kötüsün gibi şeyler söylese bilsin ki o özellikler kendisinde var.

* Besmele ile yenen lokmalar vücuda şifadır, besmelesiz yenen lokmalar ise vücutta maraz yapar. Lokmaları, Besmele söyleyerek yiyen kimsenin vücuduna, şeytan giremez, besmelesiz yenen lokmalarla beraber şeytan da vücuda girer. Büyükler her lokmada besmele çekerlerdi.

* Cömerdin ikramı şifadır. Hasta olunduğu zaman cömert bir Müslümanın yemeğini yemeli.

* Namaz kılarken her rekatta, Elhamdülillahi rabbil âlemin diyoruz, ya Rabbi bana namaz kılmayı ihsan ettiğin, nasip ettiğin ve beni huzuruna kabul ettiğin için sana hamd ederim demektir.

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.