Şok, oksijen ihtiyacı ve sağlanımı arasındaki dengesizlik olarak tanımlanabilir. Altta yatan esas unsur, yetersiz kan gidimine bağlı olarak çeşitli dokulara oksijenli kan sağlanımında belirli düşüştür. Gebelikte bu düşüş sıklıkla kanama, sepsis (enfeksiyon) veya kalp pompa yetersizliğinden kaynaklanır. Şoktan korunmak için vücut savunmaya geçer ve beyin ve kalp kanlanımını sağlamak için taşikardi (hızlı nabız) ve damarlarda büzüşme oluşur. Bu mekanizmanın yetersizliği söz konusu olursa anne ve bebeğin hayati riski söz konusudur.
Gebelikte en sık görülen 2 şok türü kanama ve sepsisten kaynaklanır. Gebelikte ciddi kan kaybına neden olabilecek durumlar gebeliğin herhangi bir ayında olabilir. Kanamaya bağlı şok oluşabilmesi için şiddetli kan kaybı oluşmalıdır ve bu kayıp genellikle bazı düşüklerde, plasentanın (eş) yeniden ayrılması veya rahmin alt bölgelerine yerleşmesi, rahimin rüptürü (yırtılması) gibi durumlarda görülebilir.
Normal gebelik sırasında kan hacmi yaklaşık 1500cc kadar artar. Bu kan yükselmesi hormonal değişiklik sonucu oluşur ve muhtemelen gebelik ve doğumdaki kan kayıplarına karşı koruyucu olarak kabul edilir. Akut kanamalarda vücut kendini bu fazlalıkla korumaya alır. Kan hacminin % 20-25’i eksilere kadar vücut kendini savunabilir. Daha sonrasında şok gelişebilir. Tansiyon düşmesi, nabız hızlanması, solukluk, mental durum değişiklikleri, baş dönmesi, el ayak soğuması en sık görülen bulgulardır.
Hastanın en kısa sürede bir sağlık kurumuna götürülmesi gerekir. Kanama durdurulmalı ve belirgin kan açığı yerine konmalıdır. Sıklıkla gebeliğin ilk 3 ayında olan düşük kanamaları ihmal edilirse şok tablosuna neden olabilirler. Bu sebeple, evde kendi kendine düşsün beklentisi son derece tehlikelidir.
Opr.Dr. Yurdanur Erkılıç (Türkiye - 14 Ekim 2003)