Arkadaşımız günah ve kusurunda ısrar ediyorsa, halini düzeltecek şekilde güzel nasihatlerde bulunmalıdır! Eğer arkadaşımız, ilim sahibi ise, hatasını teşhir etmememiz lazımdır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âlimin yanılmasından dolayı onunla münasebeti kesmeyin! Düzelmesini bekleyin!) [Begavi]
Hazret-i Ömer’in Şam’da bir arkadaşı vardı. Gelenlerden sordu. (Şeytana arkadaş oldu. Günah işliyor) dediler. Birisine, (Giderken bana uğra) dedi. Hazret-i Ömer, dönüşte o kimseye bir mektup verdi. Mektupta Mümin suresinin ilk üç âyet-i kerimesini yazıp lüzumlu nasihatlerde bulundu. Âyet-i kerimede mealen; (Allahü teâlânın her şeyi bildiği, günah işleyenler tevbe ederse tevbesini kabul edeceğini ve azabının şiddetli olduğu) bildiriliyordu. Şam’daki arkadaşı mektubu okuyunca ağladı. (Allahü teâlâ kelamında doğrudur. Ömer de bana nasihat etti) diyerek tevbe edip günahlarından vazgeçti.
İki arkadaştan biri bozulduğu için, (Artık arkadaşından vazgeç! Çünkü o sapıtmıştır) dediler. Arkadaşı ise, (Arkadaşım asıl şimdi bana muhtaçtır. Böyle bir zamanda onu terk etmek arkadaşlığa yakışmaz. Onun düzelmesi için çalışacağım. Allahü teâlâya ıslahı için dua edeceğim) dedi.
Arkadaşın sürçme ve hatalarından dolayı onu terk etmemelidir. Nasihatimiz sayesinde tevbekâr olup eski haline dönebilir. Eğer ondan yüz çevirirsek, günah ile, felaket ile onu baş başa bırakmış oluruz. Arkadaşa karşı vefa demek, ihtiyacı halinde ona yardım etmektir.
Arkadaşın dindeki ihtiyacı, maldaki ihtiyacından daha çoktur. Onunla beraber bulununca, günah işlemeye utanabilir.
Arkadaşlık, yakın akrabalık gibidir. Oğlumuz, kardeşimiz, bir günah işlerse onu tamamen terk etmeyiz. Arkadaşı da hatasından dolayı tamamen terk etmek uygun olmaz.
Kötü bir insanla arkadaşlık yapmak doğru değildir. Fakat arkadaşımız kötü olursa, onu terk etmek de doğru değildir. Arkadaşımızın kusurlarını yüzüne vurmak, aramızın açılmasına sebep olur. Şeytanın da istediği budur. Onun için şeytanın istediğini yapmamalı, arkadaşımızın kusurunu gizlemeliyiz! Arkadaşımızın bize karşı hatalarına gelince, bunu affetmemiz lazımdır. Hatta hatasını tevil edip mazur görmeye çalışmalıyız!
Arkadaşımızın bize karşı olan bir kusuru için yetmiş mazeret aramalıdır. Şayet yine tatmin olamazsak, kabahati kendimizde bulmalıyız. Kendi kendimize, (Sen ne katı yürekli insansın! Arkadaşın sana yetmiş mazeret buldu. Sen hâlâ kusur arıyorsun) demelidir.
Eğer gerçekten arkadaşımız özür dilemişse, hemen affetmelidir. Çünkü İmam-ı Şafii hazretleri (Gönlü alınmaya çalışıldığı halde rıza göstermeyen şeytandır) buyurmuştur. Hadis-i şerifte ise, (Arkadaşın mazeretini kabul etmemenin büyük günah olduğu) bildirilmektedir. Yine hadis-i şerifte, (Mümin tez kızar, tez barışır) buyuruldu. Hiç kızmaz buyurulmadı.
Allahü teâlâ da Âl-i İmran suresinde (Hiddetini yenenleri) övmektedir. İyi adamın kötü sözlerini bağışlamalı, kötü adamın kötü sözlerine hiç ehemmiyet vermeden oradan uzaklaşmalıdır. Sevgide ve düşmanlıkta ileri gitmemelidir.
Sevgide ileri gidip çeşitli sırlarımızı verirsek, ileride aramız açılabilir. Aramız açık olan kimseye de kinde ileri gitmemelidir. Belki bir gün dost olur da söylediklerimizden, yaptıklarımızdan utanırız. Daima aşırılıklardan uzak olmak lazımdır.
Arkadaşımızı her türlü saldırıdan korumamız vaciptir. Gıyabımızda arkadaşımızın bizi nasıl anmasını istersek, biz de onu gıyabında öyle anmalıyız! Aleyhinde konuşulan arkadaşımızın perde arkasında bizi dinlemekte olduğunu veya konuştuğumuz yere biri teyp sakladığını, fakat bunu bizim bilmediğimizi kabul edersek, arkadaşımız hakkında nasıl konuşmamız lazım olduğu daha iyi anlaşılır.
Arkadaşımızı kendi yerimize koyarak, kendimiz hakkında ne söylenmesini istiyorsak onun hakkında da öyle konuşmalıyız!
Bunlar yalnız arkadaş için değil, bütün Müslümanlar için böyledir. Kendisi için uygun gördüğünü, din kardeşi için de uygun görmektir. Arkadaşa karşı ihlaslı ve içi dışına uymalıdır. Arkadaşlık hakkı mühimdir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Komşun ile güzel komşuluk et ki, Müslüman olasın! Arkadaşın ile güzel arkadaşlık et ki, mümin olasın!) [Tirmizi]