Sual: Kibrin, kendini başkalarından üstün görmenin dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kibir, hakka razı olmamak ve insanları küçük görmektir.) [Müslim]
Fudayl bin Iyad hazretleri "Tevazu, ister cahilden, ister çocuktan duyulsa da hakkı tereddütsüz kabul etmektir" buyuruyor. Kabul edemeyen kibirlidir. Kibirli, kendini başkasından üstün görmekle, kalbi rahat eder. Burada başkasını düşünmez. Kendini ve ibadetlerini beğenir. Kibir; kötü huydur, haramdır. Allahü teâlâyı unutmanın alametidir. Çok kimse, bu kötü hastalığa yakalanmıştır. Kibirli olan, salih insan olamaz.
Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez.) [Müslim]
(Yiyin, için, giyinin ve sadaka verin, fakat israftan ve kibirden sakının.) [İ. Mace]
(Nuh aleyhisselam, ölürken çocuklarına, “Şirk ile kibirden çok sakının” buyurdu.) [Hakim]
(Kibir, İblisi Âdem aleyhisselama doğru secde ettirmemiştir.) [İ. Asakir]
(Kibirliler kıyamette zerre gibi ayak altında kalır. Herkes onları çiğner.) [Tirmizi]
(Allahü teâlânın buğzettiği üç kimse: Zâni ihtiyar, kibirli fakir ve zalim lider.) [Tirmizi, Nesai]
(Kibir, her güzelliğin, [her iyiliğin, her nimetin] âfetidir.) [Deylemi]
(Kibirli fakire şiddetli azap vardır.) [Müslim]
(Cehennem, kibirsiz olan Müslümana haram olur.) [Beyheki]
(Kendisine el pençe divan durulmasını isteyen Cehenneme hazırlansın!) [İ. Ahmed]
(En şerliniz, katı kalbli ve kibirli olandır.) [İ.Ahmed]
(Kibirli, ahirette Allahü teâlâyı gazaplı bulur.) [Buhari]
(Kibir, hıyanet ve borçtan temiz olarak ölenin gideceği yer Cennettir.) [Nesai]
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Kibriya ve azamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana ortak olanı hiç acımadan Cehenneme atarım.) [Müslim]
Kibir, diğer günahlardan niçin daha büyüktür? Çünkü, kibir, yani büyüklük ancak Allahü teâlâya mahsus iken, kulun kibirlenmesi, bir kölenin hükümdarın tacını başına geçirerek onun tahtında oturup hükmetmesine benzer. Hükümdarın bir emrini yapmayarak suç işlemekle, hükümdarlığına sahip çıkmak arasında elbette büyük fark vardır. İşte kibirlenmek, Allah’ın emrini yapmamak gibi bir suç değil, bizzat ilah olmak gibi büyük suç oluyor.
Bu suçun biraz daha aşağısı ilahlığa ortak olmaktır. Hükümdarın maiyetine hakaret eden, onlara üstünlük taslayan ve onları kendi idaresine almak isteyen kimse, bir noktada hükümdara ortak olmuş sayılır. Her ne kadar bunun tahtına oturmak gibi değilse de ona yakındır. Bütün yaratıklar, Allahü teâlânın kullarıdır. Bunlar üzerinde büyüklük, hakimiyet, yalnız Ona mahsustur. İnsanlara bu şekilde kibirlenen, Allahü teâlâya ortak olmuş sayılır.
Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir. Büyüklenerek ben demek feyz ve bereketi keser.
Hazret-i Ebu Bekir buyuruyor ki:
Kibirden sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek olan bir varlığın kibirlenmesi, bugün var, yarın yok olan bir varlığın kendini beğenmesi ne kadar anlamsızdır.
Büyüklenmek üç çeşittir
Kibir, kendini başkasından üstün görmektir. Yapıldığı yerlere göre üçe ayrılır:
1- Allahü teâlâya karşı kibirdir:
Kibrin en kötüsü budur. Nemrud, Firavun böyle idi. İlahlık iddiasında bulundular. Bazı dinsizler de imanı, ibadeti, namaz kılmayı aşağılık, gericilik sanarak kibirlenirler. Kur’an-ı kerimde Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Büyüklenerek bana ibadet etmeyenler alçalmış olarak Cehenneme girecektir.) [Mümin 60]
(Cehennem, kibirliler için ne çirkin, ne kötü bir yerdir.) [Nahl 29]
2- Peygamberlere karşı kibirdir:
Bazıları, Peygamberleri kendileri gibi bir insan gördükleri için, kibirlenerek onlara uymayı kabul etmediler. Mesela Peygamber efendimiz için dedikleri, âyet-i kerimede şöyle bildiriliyor:
(Bu da sizin gibi bir insan. Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz, hüsrana uğrarsınız.) [Müminun 33, 34]
3- İnsanlara karşı kibirdir:
Herhangi bir hususta kendini başkasından üstün gören kibirlidir. Kibrin sebepleri şunlardır: İlim, ibadet, soy, güzellik, kuvvet, servet, mevki, yakınların çokluğu.
İlim: İlim silah gibidir. Düşman elinde zararı, dostun elinde faydası olur. Yani ilim, kibirlinin kibrini, tevazu ehlinin tevazuunu artırır. İlmi ile kibirlenmek, büyük felakettir. Hadis-i şerifte, (Âlimin afeti, kendini büyük görmesidir) buyuruldu. (İ. Gazali)
İbadet: İbadeti sebebiyle kibirlenmek de büyük felakettir. Bunun için "Çok ibadet edenin, kibirden kurtulması zor olur" buyurulmuştur.
Soy: Soyu ile övünmek ahmaklıktır. Kabil, Hazret-i Âdem’in oğlu idi. Babasının Peygamber olması, bunu küfürden kurtarmadı. Hadis-i şerifte, (Atalarınız ile övünmeyi terk edin) buyuruldu. (Ebu Davud)
Bir gün iki kişi birbirine üstünlük taslayarak biri, "Ben falancanın oğlu filanım. Ya sen kimsin?" dedi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz aleyhisselam buyurdu ki:
Musa aleyhisselamın yanında iki kişi birbirine karşı övünmeye başladı. Biri ecdadını 9 göbek geriye doğru saydı. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama, "Ona söyle, iftihar ettiği 9 kişi Cehennemdedir. Kendi de onuncusudur" diye vahyetmiştir.) [İ. Ahmed]
Güzellik: Bu daha çok kadınlarda görülür. Başkalarını ayıplamaya, küçük düşürmeye ve gıybete vesile olur. Halbuki güzellik, insanda kalıcı değildir, er-geç gider. Geçici olan şeyle kibirlenmek, ahmaklıktır. Kibredenin güzelliği, gübrelikte biten gül gibidir.
Kuvvet: Kuvveti ile zayıflara üstünlük sağlar. Gücü, kuvveti ile kibretmek de, cahilliktir. Çünkü hayvanların kuvvetleri, insanlardan çok fazladır. Mesela bir insan fil kadar kuvvetli olamaz. Kaplan gibi koşamaz. Kuş gibi uçamaz. Hayvanlar, bir bakımdan insandan üstündür. Hayvanlarda da bulunan üstünlüklerle kibirlenmek elbette uygun olmaz.
Servet: Çok zengin olmak da üstün olmayı gerektirmez. Karun’un çok malı vardı. Malı ile beraber kahrolup gitti. Geçici olarak sahip olunan servet ile, mal ile kibirlenmek, çok çirkindir.
Mevki: Gelip geçici olan makam, mevki de üstünlük sebebi değildir. Bir çok krallar, derebeyler, Firavunlar mevki sahibiydi. Hepsi gitti. Ancak iyilerin iyiliği, kötülerin kötülüğü söylenmektedir. Kötü birinin mevki, makamı ile övünmesi neye yarar?
Şam Ordusu kumandanı Ebu Ubeyde bin Cerrah hazretleri büyük bir kalabalıkla Hazret-i Ömer’i karşıladı. Hazret-i Ömer kölesi ile nöbetleşe deveye bindiğinden, Halife devesinden indi. Yerine kölesi bindi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp deredeki sudan geçti. Bunu gören kumandan dedi ki:
- Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebiliriz?
Hazret-i Ömer buyurdu ki:
- Ya Eba Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allahü teâlâ, bizleri Müslümanlıkla şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi zelil eder, her şeyden aşağı eder.
Yakınların çokluğu: Akraba ve tanıdıklarının çokluğu ile üstünlük taslamak da yanlıştır. Bir kimsenin kendi iyi değilse, bütün dünya onun akrabası olsa ne çıkar?
Kibirli hakkı kabul etmez
Asıl düşman içerdedir, bu da nefsimizdir. En büyük düşman, insanın nefsidir. Nefsinin arzularına tâbi olanın, Allahü teâlâya kul olması zordur. Nefs daima kötü şeyleri ister. Haram işlemek nefse esir olmayı gösterir. Nefs, bütün iyiliklerden süzülmüş, sadece bütün kötülüklerin bulunduğu en ahmak yaratıktır. Nefs bir kötülük deposudur. Kendini iyi zanneder, halbuki süper cahildir. Her istediği aleyhinedir. Gıdası haramlardır. Asıl arzusu ilah olmaktır.
Tatmin olmaz kötülük yaptırmakla,
rahat bulur kendine taptırmakla.
Büyük küçük herkeste nefs vardır. Hiç kimse emir almak istemez. Küçük diye, çocuk diye geçmemeli, onun gururu ile oynamamalı. Ankara’ya yeğenimi ziyarete gitmiştim. Yeğenimin 2-3 yaşlarındaki kızının ayakları çıplaktı. Bir ayağı betonda bir ayağı halının üzerindeydi. Ona, betona basma, öteki ayağını da halının üstüne koy dedim. Sen bana ne karışıyorsun, ben kârımı zararımı bilmez miyim der gibi, bana ters ters baktı. Sonra hışımla, inatla halıdaki ayağını kaldırıp betondaki öteki ayağının yanına sertçe koydu. Çocuk olduğu için tepkisini gizleyemedi. Büyükler de aynen o tepkiyi gösteriyorlar, fakat ayıplanacağız diye tepkilerini belli etmemeye çalışıyorlar. Bir arkadaş anlattı: Kime sabah namazına gel dediysem herkes bir mazeret buldu, inşallah geliriz diyen kimse çıkmadı. Kimisi, (Sen yatsıya gelmiyorsun biz de sabaha, sen önce kendine bak. Hem biz evde çoluk çocukla cemaat yapıyoruz) dedi.
Halbuki haklı bile olsalar, geçerli bir mazeretleri bulunsa bile, tepki göstermemeleri gerekirdi. Doğru söz kimden gelirse gelsin inat etmeden kabul etmek gerekirdi. Mazeretinden dolayı gelemiyorsa, (İnşallah) da denemez miydi? Nefs, kibir hepimizde mevcuttur. Bunu azaltmaya çalışmamız lazımdır. Dinin her emrine uymakta ve yasak ettiği her şeyden kaçmakta mutlaka nefsi kırma payı vardır. Buna riyazet ve mücahede denir. Riyazet, nefsin arzularını [haram ve mekruhları] yapmamaktır. Mücahede, nefsin istemediği şeyleri [ibadetleri] yapmak demektir.
Kibir, şirkin kardeşidir. Kibir taşıyan kafada, akıl bulunmaz. Nefsi aradan çekmeli, kendimizi beğenmemeliyiz, kendimizden iğrenmeliyiz, kendinden tiksinmeyen kurtulamaz.
Bir kimseye emri maruf yapınca, Allah’tan kork şunu yap, şunu yapma denince, eğer kabul etmezse o kişi nefsine mağlup olmuş demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’tan kork diyene, sen önce kendine bak diyeni Allahü teâlâ sevmez.) [Beyheki]
Hakkı, doğruyu kim söylerse söylesin kabul etmek gerekir. Doğru olan bir şeyi kabul etmemeye inat denir. İnat, karşımızdakini aşağı görmek, ondan nefret etmek, ona düşmanlık beslemek, haset etmek gibi sebeplerden ileri gelir. Hakkı, düşmanımız da söylese kabul etmeliyiz.
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın en sevmediği kimse, hakkı kabul etmekte inat edendir.) [Buhari]
(Küçük, büyük, iyi kötü veya hoşlanmadığın biri, hakkı söylerse, kabul et.) [Deylemi]
(Bilmediği bir hususta inat edene, inadından vazgeçene kadar Allahü teâlâ gazap eder.) [İ.Ebiddünya]
(Din kardeşine itiraz etme.) [Tirmizi]
(Kibirli, hakkı küçük görür, inkâr eder, insanlara hakaret gözü ile bakar.) [İ.Gazali]
(Müslümanı hakir görmek, kişiye kötülük olarak yeter.) [Müslim]
(Kendini beğenen helak olur.) [Buhari]
Fudayl bin Iyad hazretleri "Tevazu, ister cahilden, ister çocuktan duyulsa da hakkı tereddütsüz kabul etmektir. Kabul edemeyen kibirlidir" buyuruyor. Abdülkadir Geylani hazretleri de, (Kardeşinin yaptığı öğüdü kabul et. Ona itiraz etme) buyurdu.
Kibirden doğan hastalıklar
Bir kimse, biraz bilgiliyse, ibadet de yapıyorsa, kibirden zor kurtulur. Bilgisiz insanı, hayvan gibi görür. Kendisi için sevdiğini başkası için sevemez. Hak ve hakikati başkalarından duysa kabul etmek istemez. Onların nasihatine, tavsiyesine uymayı nefsine yediremez.
Bunun için hıkd, gazap, haset, riya, hicr, şematet, gadr, hıyanet, suizan gibi hastalıklardan kurtulamaz. Kibirlinin maruz kaldığı bu hastalıklar ise hafife alınamaz.
Hıkd: Kibirli, başkalarına karşı kin ve düşmanlık besler, onlardan nefret eder.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç şey bulunmayan kişinin günahlarının affı umulur. Bunlardan biri, din kardeşine hıkd etmemektir.) [Taberani]
Gazap: Kibirli, aşırı sinirlenince, küfre düşebilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gazap imanı bozar.) [Beyheki]
Haset: Kibirli, sevmediği kimsede bulunan nimetleri kıskanır, ondan çıkmasını ister. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hasetten kurtulmak zordur. Haset ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyiniz!) [İ. Ahmed]
Riya: Kibirli, ibadetini göstererek halkın sevgisini kazanmaya çalışır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Riya ile ibadet edene, Kıyamette, "Ey kötü insan, bugün sana sevap yoktur. Dünyada kime ibadet ettiysen, sevabını ondan iste!" denir.) [İbni Ebiddünya]
Hicr: Kibirli, beğenmediği kimselere dargın durur, küser, onlarla olan dostluğunu bırakır. Halbuki, Müslümanın, üç günden fazla dargın durmaması gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sana darılana git, barış! Zulmedeni affet, kötülük edene iyilik et!) [Berika]
Şematet: Kibirli, başkasına gelen belaya sevinir. Başkasına gelen belaya, zarara sevinenin aynı şeye maruz kalacağı hadis-i şerifle bildirilmiştir. [Tirmizi]
Gadr: Kibirli, verdiği sözde durmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Sözünde durmayan kimsenin, Kıyamette kötü şekilde cezasını göreceği bildirilmiştir.) [Müslim]
Hıyanet: Kibirli, kendini emin, güvenilir tanıttıktan sonra, o emniyeti bozucu iş yapar. Hıyanetin zıddı emanettir. Emanete hıyanet etmek münafıklık alametidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Emin olmayanın imanı, sözünde durmayanın dini yoktur.) [Bezzar]
[Bu hadis-i şerif, emanete hıyanet edenin imanı kâmil olmayacağını, buna önem vermeyenin imanının kalmayacağını bildirmektedir.]
Suizan: Kibirli, mümin kardeşine kötü gözle bakar, kusurlarını araştırır, onun günah işlediğini zanneder. Dinimiz, suizandan kaçınılmasını, hüsnü zan etmeyi emretmiştir.
Kibirli, buna benzer birçok hastalıklara yakalanır. Her Müslüman kendinde hangi kötü huylar varsa, tespit edip çaresine bakmalıdır!
Kendini beğenip başkasını hor görmek
Sual: Ben bilgili, görgülü ve kültürlü biriyim. Konuşmam düzgün, ikna kabiliyetim yüksektir. İnsanları etki altına alabiliyorum. Cahilleri ve ot gibi yaşayanları görünce, onları aşağı ve hor görüyorum. Elimde olmadan kendimi beğeniyorum. Elimde olmadığı için günah oluyor mu?
CEVAP
Elimde değil demek yanlıştır. Kalbe kibir gelince hemen tevbe istiğfar etmeli. Müslümanları öyle aşağı görmek çok kötüdür. Bir hadis-i şerif meali:
(Müslüman kardeşini hor, aşağı görmesi kişiye kötülük olarak yeter.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace]
İlmi ile kibirlenmek, afetlerin en büyüğüdür. Hastalıkların en ağırı ve tedaviyi en zor kabul edeni ilmi ile kibirlenmektir. Bir hadis-i şerif meali:
(Âlimin afeti, kendini büyük görmesidir.) [İ. Gazali]
Bilen kimse, kendini büyük, bunları bilmeyenleri de hakir, aşağı görür. Onlardan her zaman saygı, hizmet bekler. Başkalarını aşağı gördüğü için, onların halinden endişeye düşer. Böyle kimseler ilmi arttıkça, daha çok tehlikeye düşer. Fakat tevazu ehlinin ilmi artarsa, tevazuu da artar. (Allah’tan ancak âlimler korkar) âyet-i kerimesi, tevazu ehli âlimleri bildirmektedir.
İlim silah gibidir. Düşman elinde zararı, dostun elinde faydası olur. Yani ilim, kibirlinin kibrini, tevazu ehlinin tevazuunu artırır. İlim yağmur gibidir. Yağmur, temiz olarak yağar, bitkilerin kökleri bu suyu emer, kendi vasfına çevirir. Aynı yağmur suyu, biberi acılaştırırken, karpuzu tatlılaştırır. Temiz olan ilim de, kibirliyi azdırır, mütevazı olanın da tevazuunu artırır.
Kabül Ahbar hazretleri (Malın azdırdığı gibi ilim de azdırır) buyuruyor. Az da olsa, bir şey bilen insan cahillerin yanlışlarını görünce, ben onlar gibi değilim diye kendini beğenir. İlim sahibi de, ekseriya, kendini cahilden üstün görür. Âlim, kibirden ancak iki şeyi bilip amel etmekle korunabilir:
Birincisi: Allahü teâlâ katında âlimin mesuliyetinin daha fazla olduğunu bilmesidir. Çünkü, günah olduğunu bilerek isyan eden ile, bilmeyerek o günahı işleyenin cezası elbette bir olmaz. Bir hadis-i şerif meali:
(Kıyamette bir din adamı Cehenneme atılır. Cehennemdeki tanıdıkları ona, niçin bu azaba düştüğünü sorarlar. O da, Halka, günahtır, yapmayın der, kendim yapardım. Yapın dediklerimi de yapmazdım. Bunun cezasını çekiyorum, der.) [Buhari]
İblis de, âlim idi. Fakat ilmi ile amel etmedi. Kibirlendi. Kibirlenmek İblis’in huyudur, tevazu ise Peygamberlerin ahlakıdır.
İkincisi: Dağda kalan kimsenin yanında, çeşitli silahlar bulunsa, bunları kullanmasını iyi bilse ve çok cesur olsa, kendine hücum eden aslana karşı kullanmadıkça, bu silahların faydası olmaz. Bunun gibi, din bilgilerinden yüz bin mesele öğrense, bunları kullanmadıkça, faydalarını görmez. Bir hasta, derdine en faydalı ilacı bulsa, kullanmadıkça, faydasını görmez.
Bilip de amel etmeyenler, Cuma suresi 5. âyetinde eşeğe, Araf suresi 175. ve 176. âyetlerinde ise köpeğe benzetilmiştir. Ne zaman ki, bir âlim, cahile nispetle kendini üstün görmeye başlarsa, içinde bulunduğu bu büyük tehlikeyi düşünmelidir. Bunu düşününce, cahile göre mevkii üstün olduğu gibi, tehlikesinin de o nispette büyük olduğunu anlar. Bu âlim, hayatı tehlikede olan hükümdar gibidir. Hükümdarı yakalayıp öldürecekleri zaman "Keşke bir hizmetçi olsaydım da bu tehlike ile karşılaşmasaydım" der. Nice âlimler var ki, kıyamette, ilmi ile kibirlenmenin cezasını görünce, keşke cahil olsaydım diyecektir.
İşte bu tehlikeleri düşünmesi, âlimi kibirden korur.
|