Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:


Bütün Yazıları


Üzüm; tek başına eczane gibi

Variste beslenmeye dikkat

Vitamin deposu Kapari

Vitamin deposu otlar

Vitaminlerle kendinizi zehirlemeyin!

Vücudun yazlık bakımı ve sivilceler

Vücut ağrılarına tabii çözümler

Yaban marulu ve faydaları

Yaban mersini, tarçın ve bal

Yaramaz çocuklar ve sindirim problemi

Yaşlılar için tabii doping

Yaşlılıkta beyne böğürtlen dopingi

Yavşan otu şekeri düşürüyor

Yaz meyvelerinin kıymetini bilin

Yaz zatürresine dikkat

Yazın çocuğunuzu cilt kanserinden koruyun

Yeşil çay ve doğal maskeler

Yılan sokmasına dikkat

Yoğurt alerjiye dur diyor

Zayıflamak için iştah kesen yiyecekler


1 2 3 4 5 6 7 8 9

 
Yazı boyutunu büyütmek için      Yazıcı için

Sınav stresi ve renk körlüğü

Bugünlerde yoğun bir tempo içinde lise ve üniversite giriş sınavlarına hazırlanan veya yıl sonu sınavları ile boğuşan milyonlarca öğrenciye tavsiyemiz, bol bol yeşil erik yemeleri... Çünkü, B Vitamini yönünden son derece zengin olan ve bol miktarda B1, B2, B3 ve B6 vitamini içeren yeşil erik, öğrencilerin yıpranan sinir sistemine büyük destek sağlayarak sınav stresi içinde iyice bunaldıkları bu zor günleri daha kolay atlatmalarını sağlayacaktır. Ayrıca sinir sistemlerinin sağlıklı ve zinde olması öğrenme ve algılama yeteneklerinin de üst seviyede kalmasını sağlayacaktır.


Karaciğer ve kalp dostu
Market, manav ve pazar tezgahlarını süslemeye başlayan erik; aynı zamanda kalp, damar, karaciğer, böbrek ve sindirim sistemimiz için de son derece yararlı bir mevsim meyvesidir. B vitaminlerinin yanı sıra bol miktarda A, C ve E vitamini, ihtiva eden erik, bu bakımdan yüksek “antioksidant” özelliğe sahiptir. Bu sayede vücudumuzda biriken zararlı maddelerin (toksinlerin) dışarı atılmasını sağlar. Gıda ve beslenme uzmanları; sindirim rahatsızlığı çekenlere, tuzsuz rejim yapanlara ve romatizmal hastalığı olanlara da bol bol erik yemelerini tavsiye ediyor. Çünkü erik, zengin vitamin içeriğinin yanı sıra soydum, potasyum, fosfor ve magnezyum gibi mineraller açısından da önemli bir meyvedir.


Eriğin besin değeri
100 gram taze erik; 66 kalori, 17.8 gr karbonhidrat, 299 mg potasyum, 17 mg fosfor, 2 mg sodyum, 18 mg magnezyum, 0.5 mg demir ve 0.4 gr. lif içeriyor. Erik ayrıca, A, B1, B2, B3, B6, C ve E vitaminleri yönünden de son derece zengindir.


Yeşili kadar kurusu da yararlı
Kafkasya ve Hazar Denizi civarından dünyaya yayıldığı sanılan erik, bugün ülkemizin hemen her yöresinde yetiştirilmektedir. Daha çok taze meyve olarak tüketildiği gibi kurutularak ya da şurup, pekmez, reçel, marmelat veya pestil yapılarak saklanır ve kış aylarında da tüketilebilir. Çünkü eriğin kurusu da son derece yararlıdır.

Meselâ, şiddetli öksürük şikayetlerinde eriğin kurusunu kaynatıp bol bol içmek hem öksürüğü tedavi eder, hem de balgam söktürerek bronşları rahatlatır. Araştırmalara göre harika bir lif kaynağı olan kuru erik, bu sebeple önemli bir kabızlık ilacıdır. Ayrıca kötü kolesterolü (LDL) düşürerek, damar tıkanıklığı ve felç riskini azaltır. Bir yandan bağırsakların düzenli çalışmasını sağlayarak diğer yandan da litokolik asit konsantrasyonunu düşürerek kolon kanserini önlemeye yardımcı olur. Kanda pıhtı oluşmasını engeller. Menopoz sonrası kadınların östrojen seviyesinin düşmemesine yardımcı olur.


Renk körleri için lens geliştirildi
Dünyadaki her 20 erkekten ve her 200 kadından birinin “renk körü” olduğunu biliyor muydunuz? Evet, basit ifadesiyle “gözün, renkleri ayırt etme yeteneğine sahip olmaması” şeklinde tanımlayabileceğimiz ‘renk körlüğü’ tahmin edilenden daha yaygın bir rahatsızlıktır. Uzmanlara göre birçok insan renk körü olduğunun farkında bile değil. Yapılan basit testlerle ortaya çıkarılan bu hastalık, çoğu zaman kalıtım yolu ile geçiyor ve tedavisi mümkün değil. Ancak gelişen tıp teknolojileri renk körlüğüne de çare buldu. Renge dayalı işlerde çalışamayan, ehliyet dahi alamayan renk körleri için geliştirilen lensler sayesinde artık renkler kolayca ayırt edilebiliyor.


Birçok kişi bilmiyor
Türkiye Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Abdülkadir Egemenoğlu, birçok kişinin, renk körü olduğunu kendiliğinden fark edemediğini söyledi. Renk körlüğünün kalıtsal bir hastalık olduğunu ifade eden Egemenoğlu şöyle konuştu: “Kadınlar, kendileri renk körü olmadan kırmızı-yeşil renk körlüğünü çocuklarına geçirebilirler. Kadınların kırmızı - yeşil renk körü olmaları, ancak babalarının kırmızı - yeşil renk körü, annelerinin de taşıyıcı olma durumunda söz konusudur. Renk körlüklerinin bazı ender türleri iki cinste eşit olarak görülür. Erkekleri daha fazla etkileme eğilimi gösteren renk körlüğü ise, bir kuşağı atlayıp bir sonrakinde ortaya çıkabilir.”

Renk körlüğünün sebebinin tam olarak bilinmediğini anlatan Opr. Dr. Egemenoğlu, “Renkler gözün ağtabakasında bulunan koniler tarafından algılanır. Bunlar pigment, yani renk maddesi, içerir ve belirli koniler belirli renkleri ayırt eder. Kalıtsal bozukluk sonucu bu pigmentlerden birinin eksik olmasının, renk körlüğü oluşturmada rol oynadığı sanılmaktadır” dedi. Bazen renk körlüğünün, ağtabaka ya da göz siniri hastalığıyla ortaya çıktığını da vurgulayan Egemenoğlu, “Bu tür renk körlüğü ender görülür ve ilerleyicidir. Görüş de bozulur” şeklinde konuştu. Egemenoğlu, renk körlüğünün yaygın ve kalıtsal olan tipinin tedavisinin olmadığını ifade etti.


Renk ayrımı yapan lens
Renk körü olması sebebiyle birçok işte çalışamayan kişiler için yapılan bir araştırma umut ışığı oldu. Renk görme bozukluğuna sahip ve okuma zorlukları çeken hastalara yardımcı olmak üzere “kromajen lens” geliştirildi. Haploskopik filtreler, özel olarak renklendirilmiş ve göz içi lensi ya da gözlük olarak kullanılabilen kromajen lensler; göze giden her rengin algılanmasını ve renk ayırımını sağlıyor. Lensin rengini saklamak için, gözlük camları, aynalı ya da yarı aynalı yapılıyor. Bu gözlükler, ayrıca dışarıda kullanmak için de uygun. Hastalara düz lensler veriliyor ve normal gözlüklerinin üstüne takabiliyor. Lenslerin altı ayda bir yenilenmesi gerekiyor. > Osman Sağırlı


Ehliyet alamıyorlar
Yapılan araştırmalara göre renk körlüğünün yaygını olan kalıtsal türünde, yeşil, sarı, turuncu ve kırmızı aynı biçimde algılanıyor ve farklı renkler ancak yoğunluklarıyla ayırt edilebiliyor. Bu bozukluk doğuştan kaynaklandığından renk körleri zamanla belirli tonları ayıracak hale gelebiliyor.

Renk körlüğünün ender görülen ve ciddi olan türünde ise görüş bozukluğu ilerleyici. Bu türde hasta her şeyi siyah-beyaz görür. Renk körlüğü günlük hayatta önemli bir problem oluşturmaz fakat hasta, renklerle ilgili belirli işlerde çalışamaz.

Kırmızı-yeşil renkler, kara ve deniz işaretlerinde yaygın olarak kullanıldığından, renk körleri sürücülük ve denizcilik yapamıyorlar. Bu renklerde önemli uyarılar yapıldığından, görülmemeleri hayati tehlike oluşturabiliyor.


Hamilelikte stres sigara kadar zararlı
Merkezi Amsterdam’da bulunan ‘Doğmuş Çocukların Gelişimi’ adlı araştırma kuruluşu tarafından 7 bin anne üzerinde yapılan bir incelemeye göre, hamilelik döneminde stres altında çalışmak sigara içmek kadar zararlı. Araştırma, haftada 32 saatten fazla ve stresli bir meslekte çalışan annelerin doğmamış çocuklarının risk altında olduğunu ortaya koydu.

Sonuçlara göre, hamilelik dönemini ağır çalışma şartları altında geçiren kadınların çocukları, bu dönemde sigara içen annelerin çocukları gibi az kilolu doğuyor. Ayrıca, hamilelik esnasında annenin havale geçirme riski çok yüksek. Araştırmaya göre, bu şartlar altında dünyaya gelen bebekler daha çok ağlıyor.

Araştırmayı yürüten uzmanlar, stresin anne bünyesindeki “kortizol” adlı hormonu artırdığını, bu hormonun plasentadan içeri sızabildiğini ve büyümeyi yavaşlattığını ileri sürüyor. Doktorlar, yüksek stresli işlerde çalışan anne adaylarına, haftada en fazla 24 saat çalışmalarını öneriyor.


Fast-food kalbi vuruyor
Günümüzde giderek yaygınlaşan fast-food türü beslenme ile önümüzdeki 20 yılın kalp hastalarının yetiştiği belirtiliyor. Bunun için, nasıl sigaranın üzerine “Sağlığa zararlıdır” diye yazılıyorsa, fast-food türü yiyeceklerin üzerine de ‘’fast-food sağlığa zararlıdır’’ ibaresinin yazılması isteniyor. Ünlü Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, bu konuda yaptığı açıklamada, son yıllarda, romatizmal kalp hastalıklarının kontrol altına alınmasıyla birlikte kalp kapakçığı rahatsızlıklarında,düşüş görüldüğünü, ancak fast-food türü beslenme yüzünden koroner kalp hastalıklarının ciddi oranda arttığını belirtiyor.

Prof. Dr. Sönmez, kalp hastalıklarının seyri ile ilgili olarak şunları söylüyor:
“Spor yapmayı hiç sevmiyoruz, hareketsiz hayat yaşıyoruz. Ağır olan mutfağımızın yanın da bir de fast-food mutfağı ortaya çıktı. Bu da yeni yetişen çocukları çok ciddi şekilde olumsuz etkiliyor. Bugün Amerika Birleşik Devletleri’nde ki obez çocukların aynılarını bizim okullarımızda da görebiliyoruz. İlköğretim okullarında fast-food büfeleri var, bunlar da önümüzdeki 20 yılın kalp hastalarını yetiştiren yerler. Bence nasıl sigara üzerine ‘sigara sağlığa zararlıdır’ yazıyorsa fast foodlara da ‘fast-food sağlığa zararlıdır’ yazılması kanunla sağlanmalıdır.’’ (30.05.2006)
 

Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.