Gece altını ıslatma
Gece altını ıslatma, gece uyku sırasında farkında olmadan idrar yapma olarak tanımlanabilir. Normalde çocukların çoğu hem tuvalet eğitiminin etkisi hem de mesane kapasitesinin gelişmesi sonucu 2-4 yaş arasında idrarlarını hem gece hem de gündüz tutmayı becerirler. Gece altını ıslatma çoğu zaman mesane kapasitesi gelişimindeki gecikmenin bir sonucudur, bu nedenle de yaşla sıklığı azalır.
Üç yaşındaki çocukların %40’ı altını ıslattığı halde bu oran 5 yaşında %20’ye, 6 yaşında %10’a düşmektedir. Erkek çocuklar kızlara göre daha sık altını ıslatma sorunu yaşamaktadır. Aileler 5-6 yaş civarında bu sorunla ilgilenmeye ve genellikle de 7-8 yaşında hekimlerden yardım istemeye başlarlar.
Ülkemizde 7-11 yaşındaki erkek çocukların %16’sında, kızların ise %11’inde altını ıslatma sorunu olduğu bildirilmektedir.
Altını ıslatmanın çeşitleri ve sebepleri
Gece altını ıslatmanın iki tipi vardır. Eğer çocuk hekime getirilinceye kadar sürekli altını ıslatıyorsa birincil tip, en az 6 ay kuru kaldıktan sonra altını ıslatmaya yeniden başlamışsa ikincil tip altını ıslatmadan söz edilmektedir. Altını ıslatan çocukların büyük çoğunluğu birincil altını ıslatma grubunda toplanmaktadır. Bazen altını ıslatmaya sık ve acil idrar yapma ihtiyacı duyma gibi bulgular eşlik edebilir. Gece altını ıslatma, nedenlerine göre de fizyolojik ve organik olmak üzere iki gruba ayrılarak incelenmektedir.
Gece altını ıslatan çocukların büyük bir grubu (%90-95’i) fizyolojik altını ıslatma grubunda toplanmaktadır. Bu çocukların gece uykuda mesane doluluğunu hissetmelerinin yetersiz, mesane kapasitelerinin küçük ve uyku derinliklerinin fazla olduğu bildirilmektedir. En önemlisi de altını ıslatmanın büyük oranda genetik yatkınlığa dayanmasıdır. Anne ve babadan birisinde altını ıslatma öyküsü varsa çocukta % 45, ikisinde birden varsa %77 oranında altını ıslatma problemi yaşanmaktadır. Aile öyküsü olan olgular iyileşme zamanı bakımından ailelerine benzer bir seyir göstermektedirler. (10 Mart 2005)
Fizyolojik olmayan altını ıslatma olgularında bozukluklar
Altını ıslatan çocukların %2-3’ünden şeker hastalığı, böbrek hastalıkları, mesane hastalıkları gibi problemler tespit edilmektedir. Olguların %5-10’unda ise altını ıslatmaya sık ve acil idrar yapma ihtiyacı gibi yakınmalar eşlik etmektedir. Bunlar “çok semptomlu altını ıslatma” olarak tanımlanmaktadır.
Bu çocuklarda idrar yolu enfeksiyonu, idrarda bakteri olması, kabızlık ve bazen besin alerjisi tespit edilmektedir. Ayrıca son yıllarda “geniz eti” olan çocuklarda yüksek oranda altını ıslatma görüldüğü ve ameliyat sonrası yakınmalarının geçtiği üzerinde durulmaktadır.
Psikolojik problemler
Genel olarak psikolojik olaylar daha önce söz edilen birincil altını ıslatma problemine yol açmazlar. Fakat altını ıslatan çocukların büyük çoğunluğunda özgüven eksikliği başta olmak üzere çeşitli derecelerde psikolojik etkilenmeler ortaya çıkar. Davranışsal gerilemesi olan çocuklarda gece altını ıslatma yanında okul başarısızlığı, korku gibi ek bulgular vardır ve bunların mutlaka çocuk psikologları tarafından görülmesi gereklidir.
Yaklaşımın önemi
Hemen ve önemle belirtmeliyiz ki altını ıslatmanın kendisinden çok, bu çocuklara ailelerin ve toplumun yanlış tutumları zarar vermektedir. Bunların içinde en tehlikelisi cinsel bölgelere yönelik cezalandırma girişimleridir. Bu tür tutumlar, çocuklar üzerinde etkisi ömür boyu sürecek izler bırakmaktadır.
Altını ıslatan çocukların fizyolojik bir gelişme gecikmesi yaşadığı (bir tür diş çıkarmanın, konuşmanın gecikmesi gibi) ve ailenin temel görevinin çocuğun benlik saygısı zedelenmeden bu sorunu atlatmasını sağlamak olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle altını ıslatan çocukların en geç 6 yaşında konuyla ilgilenen bir çocuk hekimi tarafından değerlendirilmesi ve gerekli incelemeler yapıldıktan sonra bir tedavi planı yapılması gereklidir. (17 Mart 2005)
Altını ıslatma yakınması ile hekime getirilen çocuklar daha önce söz edilen organik faktörlerin varlığı bakımından incelenmelidir. Bunun için gündüz altına kaçırma, zor idrar yapma, kabızlık, zor ve acil idrar yapma, çok idrar yapma, kafa travması geçirme, idrarla birlikte kaka kaçırma, horlama ve gece ağızdan nefes alma gibi yakınmaların olup olmadığı soruşturulmalıdır.
Elde edilen bilgiler ve genel muayene sonuçlarına göre idrar incelemesinden, mesane filmlerine uzanan bir dizi tetkik yapılmalıdır. Altını ıslatan çocukların %97’sinde fiziksel bir neden yoktur. Bu sebeple ayrıntılı bir öykü çoğu zaman fizyolojik altını ıslatmanın olup olmadığı konusunda bilgi verir.
Yaklaşım ve kullanılan yöntemler
Altını ıslatma idrar yolu enfeksiyonu gibi bir nedene bağlı ise öncelikle bu tür sorunlar çözülmelidir.
Altını ıslatan çocuklara genel olarak 5 yaşına geldiğinde tedavi için girişimlerde bulunulması önerilmektedir. Bu girişimlerin başında çocuğun kendisinin ya da ailesinin gece uyanmasına dönük programlar gelmektedir. Önce çocukların kendiliğinden uyanması denenir, bu mümkün olmuyorsa ailenin çocuğu gece uyandırıp tuvalete gitmesini sağlayan program uygulanır.
Alarm kullanımı
Daha önce anlatılan ve daha çok davranış değişikliği üzerinde duran tedavilerden bir sonuç alınamadığında “enüretik alarm” kullanımı ya da ilaç tedavisi denenmelidir. Her iki tedavi yöntemi için de çocukların 6 yaşını bitirmesi beklenmelidir. Alarm cihazları çocuk idrar kaçırmaya başlar başlamaz harekete geçen ve böylece çocuğun uyanıp, mesanesini kontrol etmesi konusunda yardımcı olan araçlardır.
Son yıllarda “enüretik alarm” teknolojisinde önemli ilerlemeler olmuş ve hem küçük hem de kullanımı kolay alarm cihazları üretilmiştir. Alarm tedavisine 2-3 ay sürdürülmesi gerekmekte ve bu tedavi ile çocuklarda %70-84 oranında iyileşme sağlanmaktadır. Alarm tedavisi sonunda tekrarlama riski %10 dolayındadır.
Altını ıslatma tedavisinde uzun yıllardır çeşitli ilaçlar kullanılmıştır. Bunların arasında imipramin, oxybutyrin isimli ilaçlar ilk kullanılanlardır. Son yıllarda vücutta sıvı tutulmasını sağlayan desmopressin isimli ilaç da tedavide kullanılmaya başlanmıştır. İlaç tedavisi ile %60-80 arasında iyileşme sağlanmakta, fakat tedavi kesildikten sonra %10-90 arasında tekrarlama riski bulunmaktadır. Bu nedenle son yılarda alarm ve ilaç tedavisinin birlikte kullanılması önerilmektedir. (24 Mart 2005)
|