İslâm dairesinin dışında ölmek felakettir
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir ülkeden kaçarken, o ülkenin sınırını aştığımızda kurtulma ihtimalimiz olduğu gibi, vurulma veya hapse girme ihtimalimiz de olur. İslâmiyet’in sınırını aşmak da böyle tehlikelidir. Bütün varlığımızla, bütün gücümüzle bu sınırın içinde olmaya çalışmalıyız. Bazen nefsanî, bazen şeytanî hareketler, bazen kötü insanların yanıltmasıyla sınırı aştığımız anda, o felaketten kurtulmak için tevbe ve istigfar etmek gerekir.

İnsanlar nefsine tâbi olarak, şeytana, kötü arkadaşa uyarak bazen sınırı aşıyor, yani haram işliyor veya küfre girebiliyor. O anda ölürse mahvolur. İslâm hududunun, İslâm dairesinin dışında ölmek felakettir. O bakımdan Peygamber efendimizin bildirdiği (Allahümme, yâ mukallibel kulûb, sebbit kalbî, alâ dînik) duasını her gün okumalı. (Ey büyük Allah’ım! Kalbleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren, ancak sensin. Kalbimi, dininde sabit kıl, yani dininden döndürme, ayırma! Dinin hudutları içinde kalmamı nasip eyle!) demektir.

Sınırın dışında olmak tehlikelidir. O bakımdan dinimizin ilk emri sınırları öğrenmektir. İslâmiyet’in sınırı, önce küfürden, şirkten sakınmak, ikincisi haramlardan sakınmak, ondan sonra mekruhlardan sakınmaktır. Bunlardan sakınınca o sınırlar içinde yapılan her ibadet sahih olur.

Allahü teâlâ, sınırın dışında olan ibadetten razı değildir. O insanın kurtulma ümidi de çok azdır. Çünkü sınırın dışında, her an küfre girebilir, haram işlerken ölebilir, kötü bir yerde can verebilir. Yani ibadetleri o anda onu kurtarmaz. Ama sınırı aşmazsa, Allahü teâlânın razı olduğu yerde olduğu için yaptığı her ibadetten ecir alır, ölürse Müslümanların arasında ölür, kabri belli olur, haramlardan her an sakındığı için cihat sevabı alır. Sınırın içinde kalmanın tek yolu sâlihlerin arasında olmaktır. Bunun için Peygamber efendimiz, (Cemaatte rahmet vardır ayrılıkta azab-ı ilâhî vardır) buyurmuştur.

Dinimizde sıra, önce iman etmek, ikincisi ilim yani İslâmiyeti bilmek, sonra da bildiğine uygun yaşamaktır. İslâmiyet’in sınırını bildikten sonra insan günah işlemez. Sınırları bildiği hâlde günah işlemeye giderse, bu çok daha tehlikeli olur.

Uçurumun kenarında dolaşmak ahmaklıktır


Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Elfaz-ı küfür, küfre sebep olan, yani imanı götüren sözlerdir. Böyle bir sözü, kasten söyleyenin imanı gider. Çünkü her Müslümanın, bilmesi gereken şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özür olmaz, büyük günahtır. Bir mekruhu, bir sünneti bile hafif görmek, küfre sebep olur. Küçük günaha devam etmek, büyük günah olur. Büyük günaha devam etmek de, insanı küfre kadar sürükler. Sonra Allah korusun, küfre düşer, sonsuz ateşte yanar.

Uçurumun kenarında, sınırda dolaşmak ahmaklıktır. Peygamber efendimiz, sallallahü aleyhi ve sellem, (Uçurumun kenarında dolaşan kimse, her an uçuruma yuvarlanabilir) buyuruyor. Merhum Hocamız da, (Nefsine uyan haram işler, haram işleye işleye küfre dalar, kâfir olur gider. Çünkü haramı işleyince alışır, alışınca zevk alır. Zevk alınca, önem vermez, haram olduğunu unutur. Harama önem vermeyen kâfir olur) buyururdu.

Yüzümüzü âhirete dönmeliyiz, başkasının kusurlarıyla değil, kendi günahlarımızla uğraşmalıyız. Abdest suyu kaynarsa ona bile dayanamayız. Cehennemin dehşetini anlatmak mümkün olmaz. O kadar korkunç bir yerdir ki, günahsız olan melekler bile, onun dehşetinden korkarlar.

Peygamber efendimiz, Cebrail aleyhisselamı çok üzgün görünce sebebini sorar. O da, (Cehennemin öyle kızgın bir alevini gördüm ki, onun etkisinden hâlâ kendime gelemedim) diye cevap verir.

En büyük nimet
Âhirette Allahü teâlânın rahmetine kavuşabilmek için, imanla ölmek gerekir. Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilenlere uygun imanı olmayan veya haramlardan sakınmaya önem vermeyen kimsenin imanı gider, mürted olur.

Allahü teâlânın kullarına ihsan ettiği en büyük nimet, doğru iman nimetidir. Yani Ehl-i sünnet itikadıdır. Nimet ne kadar büyükse düşmanı da o kadar çoktur, bu düşmanlarının en büyüğü nefstir. O da içimizde, imanımızı çalmak için fırsat kolluyor, bir an gâfil değil. Bu nefsten korunmanın çaresi, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riayet etmektir. Nefs ölmez, ama haramlardan kaçtıkça, ibadetleri yaptıkça zayıflar, güçten düşer ve aldatması azalır.

www.ailevekadin.com