Vazifemiz ışık tutmak olmalı
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Arazilerin, binaların, altınların, yani dünyadaki bütün varlıkların, Allah indinde sivrisineğin kanadı kadar değeri yoktur. Olsaydı düşmanı olan kâfirlere bir yudum su vermezdi.

Bir handa sadece bir gece kalacak ve oraya bir daha hiç dönmeyecek olan bir yolcu, o hanın çevresindeki bahçelerin, tarlaların hepsine sahip olmak isterse, onun hâline herkes güler. (Sen deli misin, hâlâ tapuları saymakla meşgulsün, sabahleyin zaten buradan gideceksin!) derler. İşte insanlar da böyledir. Dünyada kalacakları birkaç gün, birkaç gece için, bin senelik yatırım yapar, bin senelik ticaretle uğraşırlar. Hâlbuki az zaman sonra, hepsini terk edip gideceklerdir.

Evet, din büyüklerinden çok zengin olanlar, ticaretle uğraşanlar vardı. Ama onlar zenginliği, Allahü teâlânın rızasına uygun işlerde kullanmak için isterlerdi. Büyüklerden zengin bir zata, (Sizin niyetiniz nedir, ne için bu kadar uğraşıyorsunuz?) diye sorduklarında o mübarek zat, şu iki maksat için uğraştığını söyler:

1- Bizi yoktan var eden, bizi her an varlıkta durduran, bizi insan yaratan, Müslüman yapan, büyüklere talebe eden, o büyükleri tanıtan Rabbime ibadet için. Yani Allah için.

2- Onun kullarına iyilik etmek için. Bu zamanda çok kimse, hem itikat, hem amel bakımından, karanlık gecede sağını solunu görmeden giden sarhoşlar gibidir. Önlerinde dere mi var, uçurum mu var, hiç farkında değiller. Ortalık çok karanlık olduğu için, yani bid’atler ve küfürler her tarafa yayıldığı için, Ehl-i sünnet âlimlerinin nasihatlerini, kitaplardan anlatmak suretiyle, insanların en azından gittikleri yolu, önlerindeki çukurları görecekleri kadar ışık tutmak istiyoruz.

Bundan sonrasında, ayağını atarken ihtiyatlı ve dikkatli mi, yoksa yine uyurgezer gibi dikkatsiz mi davranacağını kendisi bilir. Bunu takip etmek, bizim işimiz değildir. Çünkü hidayet Allah’tandır. Cenâb-ı Hak, bir âyet-i kerime mealinde Peygamber efendimize hitaben, (Ey Habibim! Sen kimseyi zorla Müslüman yapamazsın. O benim takdirimdir) buyuruyor. İşte bizim vazifemiz sadece, o karanlığa, o önünü görmeyen gözlere ışık tutmaktır. Karşımızdakinin de nasibi varsa, akıl ve idrakini kullanarak, kendisini uçurumlardan korur.

Dine hizmette başarının yolu

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Ehl-i sünnet kitaplarını, doğru din bilgilerini yaymak maksadıyla yapılan hizmetler için sarf edilen paralar, yapılan bütün çalışmalar, dünyanın uzak yerlerindeki insanlara dinimizi ulaştıracak olan Ehl-i sünnet gemisinin yakıtı gibidir. O hâlde bu geminin yakıtını elde etmek için uğraşan herkes bu sevaba ortaktır. Çünkü gaye, herhangi bir kimseye maddi menfaat sağlamak değil, bu gemiye, ne şekilde olursa olsun, bir parça katkıda bulunmaktır. Bedenen çalışarak, para ve mal sarf ederek veya hiç olmazsa dua ederek yapılan katkıların hepsi çok kıymetlidir. Bu hizmetlerin karşılığının ne kadar büyük olduğu, âhirette anlaşılır. Seyyid Abdullah-ı Dehlevî hazretleri, (Bir mücahidin cephede kılıcını şöyle bir sallaması, bir âbidin [ibadet edenin] kırk sene, hem de halvette ibadet etmesinden daha kârlıdır. Âbid, sadece kendini kurtarmakla uğraşıyor. Mücahid ise, insanları kurtarmakla da uğraşıyor) buyurmuştur.

Büyüklerimiz, (Allahü teâlânın dininden bir meseleyi birine öğretmek, anlatmak, yüz umreye bedeldir) buyuruyorlar. Hadis-i şerifte de, (Unutulmuş bir sünneti ihya edene yüz şehit sevabı vardır) buyuruluyor. Ecdadımız, gittikleri yerlere, toprak almak için değil, Allahü teâlânın kelamını oradaki insanlara duyurmak için ve o insanların âhirette, (Biz bilmiyorduk, biz İslamiyet’i işitmedik) dememeleri için gittiler.

Bu hizmetlerde, hiç kimsenin kimseye bir üstünlüğü yoktur ve olamaz. Kimin niyeti düzgün, ihlâsı çoksa, kim Allah için daha çok koşturur, daha çok yorulursa, o daha çok sevab kazanır.

“Ben misafirim”
Dinimize hizmet eden mübarek bir zata, (Siz nasıl başarılı oldunuz? Hizmetleriniz, işleriniz nasıl bu kadar büyüdü?) diye soran bir misafire, o mübarek zat buyurur ki:
(Siz şimdi bizi ziyarete geldiniz, burada misafirsiniz. Ben de bu işlerde misafirim. Bir an sahiplensem, bu hizmetler durur. Zaten bir kimse bir işi sahiplendiği, ondan menfaat beklediği anda, başkaları da sahiplenmeye kalkacaktır, sonrasında da menfaat çatışması olur. Ama "Ben bu işin sahibi değilim" denirse, orada sevgi ve güven teşekkül eder, arkasından da mutlaka başarı gelir.)

www.ailevekadin.com