Önce ölmek, sonra olmak
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Cüneyd-i Bağdadi hazretleri, hocası hayattayken, edebinden tam 30 yıl vaaz ve nasihat etmemişti. Bir gün rüyasında Resulullah "sallallahü aleyhi ve sellem" ona, (Konuş yâ Cüneyd!) diye buyurur. Sabah çekinerek hocasının huzuruna çıkınca hocası, (Konuş yâ Cüneyd, aynı rüyayı ben de gördüm) buyurur. İşte bu yol, önce ölmek, yani kendini ölü bilmek, sonra olmak yoludur. Önce olmak, sonra ölmek değil! Merhum hocamız buyururdu ki:
(Şu hizmetlerin, bir zerresini kendimden bilsem, helâk olurum. Bütün bunların hepsi mübarek hocam Seyyid Abdülhakim efendinin himmetidir, bereketidir, onun duasının neticesidir. Bütün bu nimetlere edebimi muhafaza ettiğim için kavuştum.)

İslamiyet’in, başı, ortası ve sonu edeptir. Hiçbir edepsiz, Allah’ın sevgili kulu olamaz. Kendisine, ailesine, ana babasına, hocasına, arkadaşına, komşusuna yani herkese karşı edep şarttır. Edepli insan cahil de olsa çok makbuldür. Edep ve saygısı olmayan, kendisini âlim ve evliya bilse de, hiç kimse onun yüzüne bakmaz. İnsanlar onu görünce, yolunu değiştirir. Müslüman su gibi olmalıdır. Suya kâfirin de, Müslümanın da ihtiyacı vardır. İşte kâmil mümin, herkese karşı hayırlı ve faydalıdır, elinden ve dilinden emin olunan kimsedir.

Edebin zirvesi Eshab-ı kiramda idi. Peygamber efendimiz konuşurken, belki sesli olur diye nefes alıp vermelerinde bile sıkıntı çekerlerdi. Sohbet esnasında, elleri yukarıdaysa, aşağı indirmezlerdi. Hattâ taş gibi hareketsiz durdukları için, başlarına kuşlar konardı. Resulullah’a karşı böyle çok saygılıydılar.

Resulullah'ın vârisleri olan Silsile-i aliyye büyüklerini tanıyıp seven bir kişinin, yedi sülalesine faydası vardır. Bu büyüklerden birine buğz edenin de imanla gitmesi çok zordur. Çünkü bu büyüklerin her biri, peygamber vekilidir. Peygamber efendimize, hayır diyen kâfir olacağı için, Eshab-ı kiram, insanlık hâli, (Olur mu ya Resulallah?) dememek için ağızlarına taş koyarlardı. Böylece taşı çıkarana kadar söyleyeceklerini düşünürlerdi. Çünkü Resulullah'ı üzen, Cenab-ı Hakk’ı incitmiş olur. İşte, onun vârisleri de üzülürse, bu saygısızlık silsile yoluyla Resulullah’a kadar gider ve kişinin dünyada ve âhirette felaketine sebep olur.

Korku ve sevgi

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Merhum hocamız anlatıyor:
(Seyyid Abdülhakîm efendiye karşı bir edepsizlik yapmaktan o kadar korkardım ki, belki yanlış bakarım da, hocamın kalbi kırılır diye yüzüne bakamazdım. Bir edepsizlik yaparım da beni kovar diye, bir şey söylemeye korkardım. Onlar açıkça kovmazlar, ama “Zaten bizden alacağınızı aldınız, bundan sonra gelmeseniz de olur. Bizim de fazla söyleyecek bir şeyimiz kalmadı” demeleri, benim için ölümden yüz bin kat beterdi, en çok korktuğum şey kovulmaktı.)

Bu, Cennetten kovulmak gibidir. Çünkü o kovunca, hocası da kovmuş demektir ve bu iş silsile yoluyla Peygamber efendimize kadar gider. Onun için, bu korku olmazsa, çok kötüdür. Seyyid Taha-i Hakkârî hazretleri halifesine, (Aslanın yanındaki kedi gibi hocandan korkmazsan, istifade edemezsin) buyurmuştur. İstifadenin bir yolu da korkmaktır. Korkmamak ise felakettir. (Sen de benim gibi bir insansın, senin ne farkın var) gibi çok tehlikeli bir mukayeseye, felakete götürür. Zâhiren farkı olmadığı doğrudur. Ama yetkili olmak, irşad makamında olmak, çok önemli bir mevkidir. O zat, Allah Resulünün vârisidir. Seyyid Fehim Arvâsî hazretleri, Seyyid Abdülhakim efendinin kardeşlerine şöyle bir mektup yazar:
(Bu Abdülhakîm, eski Abdülhakîm değildir. İcazetini almıştır. Saadetiniz ve felaketiniz onun elindedir. Kardeşlik, arkadaşlık bağlarınız sizi yanıltmasın. Abdülhakîm, buraya talebe olarak gelmişti. Şimdi, bir mürşid-i kâmil olarak dönüyor. Sakın eski âdetlerinizle hareket etmeyin, artık ona kardeşiniz, akranınız gözüyle bakmayın, yoksa felakete gidersiniz. İlmin şerefini gözetmek için ona karşı çok tevazu gösteriniz!)

Bu büyüklere zâhir gözle bakan zehirlenir. İrtibat kopar, soğukluk ve laubalilik meydana gelir. Neticesinde o büyükler de edeplerinden, asla (Öyle yapma!) veya (Git!) demezler. Çünkü Peygamber efendimizin ahlâkıyla ahlaklanmışlardır. Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramı âyet-i kerimelerle ikaz edip, (Sakın, ya Muhammed demeyin! Onunla yüksek sesle konuşmayın!) ve (O size kalkın gidin demez, fakat yanında fazla durmayın!) buyurdu.

Velhâsıl, mürşid-i kâmilden istifade için edep lazımdır. Bu yüzden bazı mürşid-i kâmiller, kendi evlatlarını, evde edebe riayet edemez de helâk olur diye, ilim tahsili için başka hocaya gönderirlerdi.

www.ailevekadin.com