Temelsiz bina olmaz
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Elbette temelsiz ev, köksüz ağaç olmaz. Dinimizde bu temel ve kök, doğru imandır, imanın ve İslam’ın şartlarıdır. Taklid de olsa, görünüşte de olsa, iman çok önemlidir. Sonra bu temelin üstüne ilaveler yapılır, bunlar da kişinin ihlâsına, gayretine, kabiliyetine bağlıdır. Ama temel olmazsa, hepsi birden yıkılır. Katın biri bile sağlam olmazsa, o kat yıkıldığı gibi, üstündeki katlar da yıkılır.

İman çok kıymetlidir, ama ona kavuşmak çok zordur. Çevre düşmanla doludur. Çünkü ona kavuşmak için, çok tehlikeli yollardan geçmek lazım. Doğru imana; nefsimiz, şeytan, bid’at ehli ve kâfir düşman olduğu gibi, para sevgisi de düşmandır. Kısacası imanın düşmanı çoktur.

(Âb-ı hayat, zulumatta bulunur) buyurulmuştur. Âb-ı hayat, içenin ölmediği can suyu demektir. Zulumat ise, karanlık demektir. Bu su, balta girmemiş ormanlarda, canavarların, ejderhaların bulunduğu, zifiri karanlıkta, ormanların diplerinde bulunurmuş. Bu suya kavuşmak imkânsız denecek kadar çok zormuş. Bu çetin engelleri aşıp da, o suya kavuşan kimse, artık ölmezmiş.

Ehl-i sünnet itikadı da, sanki Kaf Dağının arkasında, balta girmemiş ormanların en ücra köşesindeki âb-ı hayat suyu gibidir. Sonsuza akan bu sudan bir damla içenler, sonsuz nimetlere kavuşurlar. İşte bu büyüklerin sohbetleri, kitapları, kendileri ve talebeleri de, birer âb-ı hayattır. Onu içenler, o gıdayla büyüyenler, yetişenler, Allahü teâlânın razı olduğu, sonsuzluk diyarı olan Cennete giderler.

Bütün sohbetlerin, nasihatlerin özeti bir cümledir. O da, İmam-ı Rabbani hazretleri gibi bir Allah adamını tanıyıp sevmek ve yolunda gitmektir. Bu yolda giden her şeye kavuşur. Bu çok zor bir iştir. Yüz bin kişide bir kişiyi bulmak mümkün mü? İşte en büyük şans, onların içinde cevher olanları bulup çekmiş olmalarıdır. O kimselerin kendilerinin büyükleri bulmaları ne hadlerine! Hangi ilimle, hangi takvayla onları bulacaklar?

Bu büyükleri tanıyan Müslümanın gözü açılır ve aydınlığa kavuşur. Tanımayan ise kördür. Gözü olsa da, ışık olmadığı için göremez. Kör olmasının sebebi, bu din büyüklerine inanmamak, güvenmemek, tanımamaktır. Demek ki, görmek için hem göz sağlam olacak, hem de ışık olacak. Büyüklerin önüne ışık tutması sayesinde, etrafını rahatça görebilen, iyiyi kötüden ayıran kimse ne kadar bahtiyardır.

Hidayet ve dalalet

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Allahü teâlânın çok sıfatları var, bir tanesi de Hâdî sıfatıdır, hidayete erdirici demektir. Hangi nasipli kimse, bu sıfatla hidayete kavuşmuşsa, emr-i maruf aşkıyla yanıp tutuşur, insanların hidayeti için çalışır, onu kimse durduramaz. Çünkü artık o, büyük bir nimete kavuşmuştur. İyiler iyilik, kötüler de kötülük yapmak isterler. Bir kumarbaz, kendisine çok arkadaş bulup bu işi meşru hâle getirmek için herkesin kumar oynamasını ister. Sarhoşlar, uyuşturucu kullananlar da, kendilerine böyle arkadaş ararlar.

Allahü teâlânın Hâdî sıfatının tecellisine kavuşup hidayete eren bir Müslüman da, mutlaka başkalarının bu nimete kavuşması için çalışır. Çalışmazsa ne olur? Allah korusun, Cenab-ı Hak, bu nimeti ondan alır. Bu büyük nimetin elden gitmemesi için herkes, maddî ve manevî imkânı nispetinde, Ehl-i sünnete hizmet etmeye çalışmalı. Çünkü Kıyamette hiçbir zaman, insanın malını mülkünü, rütbesini, makamını hesaba katmazlar, dine yaptığı hizmete ve hizmetteki ihlâsına bakarlar.

Allahü teâlânın, Hâdî sıfatı olduğu gibi, Mudil yani dalalete götüren sıfatı da vardır. Cenab-ı Hak, pek çok kulunu, hak ettikleri çeşitli sebeplerden dolayı dalalete sürüklemiştir. Neden böyle yapmıştır? Hâşâ, Allah’a böyle soru sorulmaz. Her şeyin öncesini, sonrasını, neticesini bilen ve yaratan O’dur.

Bu dalalete gidenler ne yapar? Onlar da, hidayete erenlerin yaptıklarının tersini yapmaya, herkesi kötü yola sürüklemeye uğraşırlar, hepsini bozmaya, hepsini birer İslam düşmanı yapmaya çalışırlar.

Bu, Allahü teâlânın ezelî takdiridir. Hidayete erecek olan kullarına, hidayete erdirici bir mürşid-i kâmil nasip eder. O, mıknatısın manyetik cevheri çektiği gibi, sonsuz nimete kavuşacakların hepsini çeker. Ya kendisi bizzat çeker yahut kitaplarıyla veya talebeleriyle çeker, ama mutlaka herhangi bir yolla çeker.

Hidayete kavuşup Ehl-i sünnet olan Müslümanlara müjdeler çoktur. Bu büyükleri tanıyan, seven, şaki olmaz, yani mürted olup Cehenneme gitmez. Eğer ezelde şeklen inanır da, bunun kıymetini bilmezse, Allah korusun, Mudil sıfatı tecelli eder ve mürted olur. Evliya olduğu zannedilen zatlardan, mürted olarak gidenler vardır. Neden? Çünkü bunlar, Hâdî sıfatının gereğini yerine getirmemişler, nimetin kıymetini bilmemişlerdir.

www.ailevekadin.com