Kötülük tez yayılır
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kötü arkadaş, engerek yılanından daha kötü, daha zararlıdır. Yılan insanı sokar, candan eder; kötü arkadaş, dinden imandan eder. Bir sepet üzümde bir tane çürük olsa, hepsini bozar. O kadar sağlam üzüm, o bir tane çürüğü düzeltemez. Herkes, kötülük deposu olan bir nefs taşır. Bu nefs, insanın müsait bir anını yakalayınca derhal saldırır, mahveder. İnsan yıllarca uğraşır, çok şeyler kazanır, ama bir gaflet hepsini siler, götürür. Muhteşem bir binayı, mesela Selimiye Camisi’ni yapmak çok zordur, büyük bir mimar ve uzun zaman gerekir, fakat yıkmak kolaydır, birkaç işçi kısa zamanda yıkar. Bunun gibi, nefs kâfir olduğu ve herkes de nefs taşıdığı için, iyiliklerin yok olması, kötülüklerin yayılması çok kolaydır, ahlak ve faziletin yayılması ise çok zordur.

Hadis-i şerifte (İnsanın dini, arkadaşının dini gibidir) buyurulmuştur. Neler arkadaştır? Seyredilen TV, dinlenen radyo, okunan gazete ve kitap birer arkadaştır. Eğer bunlar kötü olursa, insanın dinini de, dünyasını da götürür. Bu yüzden, arkadaş, eş ve iş seçerken daima iyileri tercih etmeli. İyi insanların arasında bulunmalı. Bozuk olan, iyilerin arasında, iyi çevrede düzelir. Ama insan, ne kadar iyi olursa olsun, ne kadar güzel terbiye alırsa alsın, kötü bir çevreye düşerse, er geç bozulur. Hadis-i şerifte, (Kızını fâsıka veren melundur) buyurulmuştur. Bunun için itikadı bozuk olan, günah işlemekten çekinmeyen, namazı kılmayan, kısacası Allah’tan korkmayanlardan uzak durmalı.

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri buyuruyor ki: Bulaşıcı hastalık olan cüzzama yakalanmış bir hastayla, bir sağlam insan, aynı odada kalsalar, aynı kaptan yeseler, yedi sene beraber bulunsalar, bu cüzzam hastasının, hastalığının sağlam olan insana bulaşmama ihtimali vardır. Ama bir binada, ayrı odalarda, ayrı katlarda da olsa, bir kötünün, iyi bir insana zararının dokunmama ihtimali yoktur.

Yine aynı zat, oğlunu sanat öğrensin diye bir terziye verir. Her sabah evden çıkarken ona, içinde çay olan termosla bardak ve şeker verir. Bir yakını bunun sebebini sorunca, buyurur ki:
(O, çayı çok sever, yolda çay isteyip bir kahveye girebilir. Orada bir kötüyle karşılaşabilir, o kötü bunu bozabilir. Kahveye gitmesin diye, çayı yanında hazır bulunduruyorum.)

Demek ki, her fırsatta iyilerle beraber olmaya, kötülerden uzak durmaya çalışmalıdır.

İslamiyet ilaçtır
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Şeytandan çok, kötü insandan korkmalı. Şeytanın aldatması, kötü arkadaşa göre çok zayıf kalır. Onun için evlenirken, ev ve iş kurarken, yolda giderken, daima kendimizden daha çok ilmi ve ameli olan kişileri, takva sahiplerini tercih etmeliyiz ki, kurtulabilelim. Aksi yapılırsa, nefsinin esiri olan kimseler her an felakete düşebilir. En kötü arkadaş, parayı, dünyayı seven, mala muhabbeti olan kişidir.

İmam-ı Rabbani hazretleri, bir şehirde böyle dünyaya, paraya, mala düşkün birine rastlama ihtimali varsa, o şehri terk etmek gerektiğini bildiriyor. Fâsıkların bulunduğu mahalleden, salihlerin bulunduğu yere göçmek vacib oluyor. Böyle kimselerle karşılaşınca, onların kalbindeki kötülük, bizim kalbimize akar. Onlar, bize dünyayı sevdirir, bu ise insanı mahveder. Peygamber efendimiz, (Günahların, hataların başı dünya sevgisidir) buyuruyor. Yani dünya sevgisi, para, mal sevgisi, haramların sevgisi, Allah’tan gayrı olan her şeyin sevgisi, bütün felaketlerin, fenalıkların başıdır, sebebidir. Her kötülükten daha büyük kötülüktür.

Mal ve para sevgisi yüzünden, Allah korusun, din de, iman da, hattâ dünya da gider. İmam-ı Rabbani hazretleri dünya için, (Yüzü gözü boyalı, süslü bir fahişedir) diyor. Çok cazibelidir. İnsan, görünüşe aldanıp, dünyaya âşık olabilir, fakat kavuşulduğu anda, kapana girer, mahvolur.

İmanı korumak ve imanla ölebilmek için, dikkatli olmalı. Kelime-i tevhidi çok söylemeli, Kur’an-ı kerim okumalı, dinden ve din büyüklerinden bahsetmeli, salihlerle sohbet etmeli, böylece, kalbimizi, Allah sevgisiyle doldurmalı. Para ve mal sevgisinden uzaklaşmalı.

İslamiyet yani dinimiz, ilaçtır. İnsan, hastadır. Hastanın tedavisi için ilaç gerekir. İlaç, acı da olsa, kullanmak lazımdır. Yani İslamiyet’in emirleri, nefse zor gelse de, yapmak şarttır. Yoksa âhiretteki acılar, dünyadakilerle kıyas bile edilemez. Âhiretten bir kıvılcım gelse, dünya yanar yok olur. İnsan, gaflet ve cehaleti yüzünden, yarın başına gelecek felaketleri düşünemiyor. Yiyip içiyor, gezip oynuyor, kahkahalarla gülüyor. Âhiretin dehşetini düşünen, ağlamaktan sızlamaktan yiyip içemez, incelip, kıl gibi olur. Yarın Kıyamet günü, büyük felaketlere maruz kalmamak için, dinimizin emirlerine uyup, yasak ettiklerinden kaçmaya çalışmalıdır.

www.ailevekadin.com