İyiliklerin başı Allah korkusudur
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Büyük zatlardan birine, (Sizdeki ve talebelerinizdeki bu dürüstlük ve güzel ahlak, iyi kötü herkesin sizi sevmesi gibi özellikler, size nereden geliyor?) diye sorarlar. O zat buyurur ki:

(Peygamber efendimiz, Müslümanı tarif ederken, (Müslüman, elinden ve dilinden emin olunan insandır. Aldanmaz ve aldatmaz) buyuruyor. Yani hırsızlık yapmaz, zulmetmez, hile yapmaz, gıybet etmez, yalan söylemez, kalb kırmaz, iftira etmez. Kimseyi aldatmaz. Müslüman emin insandır. Bizim servetimiz, malımız mülkümüz yok, ama emin olmak bakımından da, Allah’a şükür hiç endişemiz yok. Bir olay anlatayım:
Geçenlerde bir iş adamı geldi. (Efendim, benimle iş yapmak isteyen, randevu alır ayağıma gelir, çoklarını da kabul etmem. Ama ben buraya geldim, bu kadar merdiveni şu sakat ayağımla çıktım, seni görmeye geldim. Bunun bir sebebi olması lazım) dedi. (Nedir sebebi) diye sordum. (Sen namuslu, dürüst, güvenilir insansın. Onun için ben senin ayağına geldim. Her tarafa sordum, senin için “çok güvenilir insan” dediler. Ben böyle güvenilir kimse arıyorum) dedi.

Allah korusun! Biz, insanlar güvenilir desinler diye güven sağlamıyoruz. Allahü teâlâ öyle istediği için böyle oluyoruz. Müslüman, güvenilir insan demektir. Peygamber efendimiz, (Bütün hikmetlerin, iyiliklerin başı, Allah korkusudur) buyuruyor. İnsanlardan korkandan hayır gelmez. Ancak Allah’tan korkandan hayır gelir. Bir zat anlatır:
(Bir iş için Almanya’ya gidip otelde kaldım. Ayrılırken, taksi de kapıda bekliyor, uçağa yetişeceğim, verilen hesaba baktım, az geldi. Taksiye (Bir dakika) dedikten sonra, kasiyere gelip (Şu hesaba bir daha bakar mısınız, biraz eksik gibi) dedim. Kadın baktı, (Eyvah, başkasınınkiyle karışmış, şu kadar daha vermeniz lazım) dedi. Hemen çıkardım verdim. (Yalnız bir dakika, siz kimsiniz?) dedi. (Ben Müslümanım, biz Allah’tan korkarız, kul hakkına yaklaşmayız) dedim. Kadın baktı, (Olmaz böyle şey. Tam gidecekken arabadan inip bunu ödüyorsunuz. Ben sizi unutamam, adres verin bana) dedi. (Ne adresi, ben gidiyorum, uçağı kaçıracağım, hadi iyi günler) dedim ve hemen taksiye koştum.)

İşte her Müslüman, böyle olmaya çalışmalıdır.


Kâbe’yi yıkmaktan büyük günah

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Bir talebe hocasına, (Efendim, insanlara karşı sertlik gösterenleri, kalb kıranları niçin sevmiyorsunuz?) diye sorar. Hocası buyurur ki:
Kardeşim, benim bir huyum var: İster Müslüman, ister kâfir, ister dinsiz olsun, Allah’ın kuludur. Onunla görüştüğüm zaman, onun kalbini kırmamak, başlıca hedefim olmuştur. Kendim üzülebilirim, ağlayabilirim, ama onu incitmek, onun kalbini kırmak yetkisi bende yok. Allah o yetkiyi kullarına vermemiş. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
(Allahü teâlâ refiktir, yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri ve başka hiçbir kimseye vermediğini yumuşak davranan mümine ihsan eder.)

Allahü teâlâ, hiç kimseye vermediği en büyük nimetleri, huyu yumuşak olana, insanları incitmeyene veriyor. Birçok fillerle gelen Ebrehe’nin gücü Kâbe’yi yıkmaya yetmedi. Bu yıkılmayan Kâbe’den daha önemlisini yıkmaya çalışmamalı. Peygamber efendimiz, (Bir müminin kalbini incitirseniz, kırarsanız, yetmiş kere Kâbe’yi yıkmaktan büyük günaha girersiniz) buyuruyor. Bir değil, beş değil, yetmiş kere Kâbe’yi yıkmak günahı yazılıyor. Bunun için kalb kırmaktan çok sakınmalı!

İki Müslüman karşılaşınca, biri, diğerinin kalbini kıracak diye ödüm kopuyor. İki ortak bozuşmuşlar. Biri geldi, (Efendim alacağım var, vermiyor) dedi. (Olmaz öyle şey. Kul hakkı var. Mümin yalan söylemez, mutlaka senin dediğin doğrudur, nasıl vermez?) dedim. Öteki geldi, (Efendim hiç borcum yok, hattâ biraz da fazla verdim) dedi. Kendi kendime, (Müslüman yalan söylemez. Bunun da dediği doğrudur. Herhâlde biri unutmuştur) dedim. Bir hata var burada, ama hatada ısrar da var. Biri, (Hata bende) demiyor. Anlaşmalarına imkân yok. Bunu hâlletmem gerekir dedim. Kendi paramdan alacaklıya verdim, (Helalleşin, çünkü âhirette sorguya çekileceksiniz) dedim. Âhirette, bir dank yani yarım dirhem gümüş kul hakkı için, cemaatle kılınmış, kabul olmuş, 700 namazın sevabı karşı tarafa verilecek. Sevabı yoksa, karşı tarafın günahı buna yükletilecek. Bir şey âhirete kaldı mı, çok tehlikelidir. Çok kimse âhirete alacaklıyım diye gidecek, fakat borçlu çıkacak, yanılacak, yanacaktır. Bunun için borç alacak işlerini ve helalleşmeyi dünyada hâlletmeye çalışmalıdır.

www.ailevekadin.com