Cennet kapısının anahtarı
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Her şeyin sahibi ve yaratanı Allahü teâlâdır. Her iyiliğin, her nimetin sahibi, Odur. Esas kaynak Odur. Maksat da, Onun sevgisine ve rızasına kavuşmaktır. Ancak Allahü teâlâ, kendisine kavuşturacak, Cennete girilecek her kapıyı kapatmış, sadece tek kapıyı açık bırakmıştır. Bu tek kapı, Peygamber efendimizin mübarek kalbidir. Diğer Peygamberler dâhil herkes, bu kapıdan geçmedikçe Allahü teâlânın rızasına ve sevgisine kavuşamaz. Allahü teâlâ, Cennete girilecek tek kapının anahtarını Peygamber efendimize verdi. Onun Peygamberliğini kabul etmeyen, yani Müslüman olmayan, kim olursa olsun, Cennete giremez. Onu tasvip etmeyen, sevmeyen, tasdik edip yolunda gitmeyen, asla Cenneti göremez, çünkü anahtar ondadır. Cennetin kapısından, ancak Peygamber efendimize imanı olan girebilir.

Evliya bir zata bir talebesi, (Efendim, kâfirlerden de, Allah’a inandığını söyleyenlerin, Peygamberimizi övenlerin olduğunu görüyoruz. Bunlar da Cennete girerler mi?) diye sorar. O mübarek zat da, (Hayır, Peygamberimizi övse de, kesinlikle giremez. Cennete ancak Müslüman olanlar girer. Anahtar, sevgili Peygamberimizdedir) cevabını verir.

Çok kimse, Allah diyor. Onların Allah dedikleri, hakiki Allah değildir. Onlar, kendi kafalarındaki, hayallerindeki tanrıya Allah diyorlar. Allah’ın değil, kendi isteklerinin peşindeler. Allahü teâlâ, Peygamber efendimizi kabul etmeden, ne kendisine yapılan ibadeti, ne de imanı kabul eder. İslamiyet’in ilk şartı, kelime-i şehadettir. (Muhammedün Resulullah) demeyen mümin olamaz.

Musa aleyhisselam zamanında günahkâr biri vardı. Ölünce, cesedini çöplüğe attılar. Allahü teâlâ Musa aleyhisselama, (Filanca çöplükte bir evliya kulum var, onu temizle, namazını kıl ve defnet) emrini verdi. Musa aleyhisselam adamın cesedini buldu, emredileni yaptı. Ahali, kendilerinin çöpe attığı adama, Allah’ın Peygamberinin gösterdiği ilgiye şaşırdı. Definden sonra Musa aleyhisselam, adamın hanımını buldurup, (Ey hatun, bu adam hangi hayırlı ameli yaptı?) diye sordu. Kadın, (İyi bir ameli yoktu) dedi. (İyi düşün, bunun iyi bir amelinin olması lazım) dediyse de, kadın, (Hiçbir iyiliği yoktu, hep günah işlerdi, kimse sevmezdi onu) dedi. (Bunun mutlaka bir şeyi var ki, Allahü teâlâ ona sevgili kulum dedi ve bana onu defnetmemi emretti) dedi. Kadın, (Belki şu olabilir: Bir gün Tevrat okuyordu, okurken Muhammed aleyhisselamın “Ahmed” ismi geçti. Bu ne güzel isim dedi. Tekrar okudu, yine bu ne güzel isim dedi. Sonra, “Yâ Rabbi, ismi böyle güzel olanın, kim bilir kendisi ne kadar güzeldir, ben ona âşık oldum” dedi ve ismini öptü. Bu ismi her okuduğunda böyle öperdi) dedi. Musa aleyhisselam, (Tamam, anlaşıldı) buyurdu.

"Sen olmasaydın"

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Allahü teâlâ, Peygamber efendimiz için, (Ey Resulüm, İbrahim'i halil [dost], seni de habib [sevgili] edindim. Senden daha sevgili hiçbir şey yaratmadım. Senin, benim indimdeki yüksek derecenin bilinmesi için, dünyayı ve dünya ehlini yarattım. Sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım) buyuruyor. Böyle yüce bir Peygamberin ümmeti olmak, en büyük saadettir, çünkü bizden önceki peygamberler bile, bu ümmetten olmak istemişlerdir. Kur'an-ı kerimde bu ümmet için, (Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz) buyuruluyor. Onun için Peygamber efendimize biraz benzemek, Allahü teâlânın rızasını, sevgisini kazanmaya ve günahların affına sebep olur.

Peygamberimize benzemek nasıl olur? Onun getirdiği dine, sünnetine uymak, ona benzemek olur, fakat asıl önemli olan, onun vazifesine yardımcı olmaktır. Peygamber efendimiz İslamiyet'i Allahü teâlânın kullarına tebliğ etmek, yaymak için gelmiştir. İşte kim, her ne şekilde, Peygamber efendimize bu bakımdan benzerse, Onun vârisi, Onun sevgilisi olur. Allahü teâlâ ondan razı olur. Onun için, dinimizi doğru bildiren Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından bir kitap vermeyi, böylece insanların dinlerini doğru öğrenmelerine vesile olmayı az görmemeli. Bu, o yüce Peygambere benzemektir.

Peygamber efendimiz, yalnız ümmetine değil, bütün Peygamberlere de şefaat edecektir. Allahü teâlâ bütün Peygamberlere ayrı ayrı, (Sen kimsin?) diye soruyor.

Âdem aleyhisselam, (Yâ Rabbi, ben Safiyullahım) diyor.
İbrahim aleyhisselam, (Yâ Rabbi, ben Halilullahım) diyor.
Nuh aleyhisselam, (Yâ Rabbi, ben Neciyullahım) diyor.
Musa aleyhisselam, (Yâ Rabbi, ben Kelimullahım) diyor.
İsa aleyhisselam, (Yâ Rabbi, ben Ruhullahım) diyor.

Sıra Peygamber efendimize gelince, (Yâ Rabbi, ben Ebu Talib'in yetimiyim) diyor. Habibullah olduğunu söylemiyor. Bu tevazu, Allahü teâlânın çok hoşuna gittiği için buyuruyor ki:
(Ey Habibim, senin bu tevazuun yok mu, senin bu güzel huy ve ahlakın yok mu, ben sana âşığım. Seni yalnız ümmetine değil bütün Peygamberlere de şefaatçi kıldım. Yalnız ümmetine değil, Peygamberlere de şefaat edeceksin.)

(Herkesin bir hocası var, beni ise Rabbim terbiye etti)
hadis-i şerifini de iyi anlamalı. İslamiyet, Resulullah efendimizin hayatı, sözleri, emirleri ve yasakları demektir. Dini tebliğ eden, Kur'an-ı kerimi, sözleriyle ve yaşayışıyla açıklayan Odur. Bizi böyle yüce bir Peygambere ümmet eden Allahü teâlâya ne kadar şükretsek azdır.

www.ailevekadin.com