Muhabbet ince bir yoldur
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Kâb-ül-Ahbar hazretleri, Hazret-i Ömer’e, (Ey Emir-ül-müminin! Allah’tan korkan bir kimsenin amelini yap! Kıyamet günü yetmiş Peygamberin yaptığı amelle gelsen, orada gördüklerinden dolayı amelini yine az görürdün) dedi. Bunları işiten Hazret-i Ömer, düşüp bayıldı. Ayıldığı zaman, (Bize nasihat et) dedi. Kâb-ül-Ahbar hazretleri; (Ey Emir-ül-müminin! Şayet Cehennemden doğuda çok ufak bir yer açılsaydı, batıdaki adamın beyni kaynar, sıcaktan erirdi) dedi. Bunu işiten Hazret-i Ömer çok ağlayarak, (Devam et ey Kâb) dedi. O da buyurdu ki:
(Ey müminlerin emiri! Kıyamet günü Cehennem öyle şiddetlenir ki, mukarreb melekler, Peygamberler ve bütün herkes diz üstü çökerler. Bütün Peygamberler, “Ya Rabbi! Bugün nefsimi isterim” diyecekler, sadece Resulullah efendimiz “Ya Rabbi! Ümmetimi isterim, başka bir şey istemem” diyecektir.)

İşte bu azaptan kurtulmanın çaresi, kurtulanları sevmektir. Peki muhabbet, yani sevmek nedir? Ben bir kimseyi çok seviyorum denir. Bu sevgi gerçek mi değil mi? Yani kişi doğru mu söylüyor, yalan mı söylüyor? Bunun iki alameti var. Bu iki şart varsa doğru söylüyor, eğer bu iki şart yoksa yalandır.

Birincisi,
eğer seviyorsa, onu sevenleri sever, onu sevmeyenleri sevmez ve onun sevdiklerini sever, sevmediklerini sevmez. Buna hubb-i fillah, buğd-i fillah denir. Ben Allah’ı çok seviyorum diyor, Ona isyan edenlerle dost oluyor, muhabbet besliyor. Bunun Allah’ı seviyorum demesi yalandır. Ben Resulullahı çok seviyorum diyor; ama Resulullah efendimizi inkâr eden, hatta Peygamberliğini kabul etmeyenle münasebet kuruyor. Onunla dost olanın, Resulullahı seviyorum demesi yalandır. Bir kimse de, Ehl-i sünnet âlimlerini, hocamı çok seviyorum der de, onların düşmanlarıyla dost olursa, bu nasıl sevgi demezler mi?

Yol ikidir. Allah var, bir de düşmanı var. Allah’ın dostu olan, dostlarıyla beraber olur. Hem düşmanlarıyla beraber olmak, hem de aşk ilan etmek kadar yanlış şey olmaz. Bu, iki yüzlülüktür.

İkincisi,
sevginin şartı itaattir. İnsan sevdiğine itaat eder. Allah ve Resulünü seviyorum diyen kimsenin, sözünde samimiyse, Allah ve Resulüne itaat etmesi gerekir. Demek ki, muhabbet ince bir yoldur. Böyle gözü kapalı gidecek bir yer değildir.

Muhammed aleyhisselama zerre kadar tâbi olmak, bütün dünya nimetlerinden ve bütün ahiret lezzetlerinden daha makbuldür. Bütün dünya nimetleri bir tarafa, Ona tâbi olmanın zerresi bir tarafa! Bütün Cennet nimetleri bir tarafa, Ona bağlılığın, Ona muhabbetin zerresi bir tarafa! Yani bu daha ağır gelir. Onun Allah indinde makbuliyet derecesi böyledir.


Kıyametteki pişmanlık


Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Kelime-i tevhidi söyletmek için milyonlarca mümin şehid düştü, bu kelime-i tevhidi söylememek için milyonlarca kâfir Cehenneme gitti; çünkü kelime-i tevhid hakla bâtılı ayırıyor. Asırlardır Müslümanlarla kâfirler arasındaki savaşların sebebi sadece budur. Söyleyen şehid oldu, söylemeyen Cehenneme gitti.

İnsan bir daha dünyaya gelmeyecek, bu son vadedir. Bundan sonra bir daha fırsat yoktur.

Kıyamette herkes, pişmanlık duyacaktır. Dünyada pişmanlık nimettir; fakat oradaki pişmanlık felakettir. Kabirden birisi çıkıp dünyaya gelse nasıl yaşardı? Elbette bir an boş geçirmez, hep ahireti için çalışırdı, günah işlemezdi, kalb kırmazdı. Peki, biz oraya gitmeyecek miyiz? Gidince başımıza neler geleceğini, nelerle karşılaşacağımızı dinimiz bildiriyor. Allah’a iman etmeyenler, Peygamber efendimizin getirdiklerine inanmayanlar, beğenmeyenler, din-i İslam’ı kabul etmeyenler, Cehennemde feryat edecektir. (Ya Rabbi bizi tekrar dünyaya gönder, hiç günah işlemeyeceğiz, hep ibadet edeceğiz) diyecekler. Onlara, (Siz zaten oradan gelmediniz mi) denilecektir.

Mübarek bir zat, bir Müslümana ait kabrin önünde durup, talebelerine sorar:
— Bu kabirdeki kişi, tekrar dünyaya gelse sizce neyle uğraşır, ne yapar?

Talebenin birisi, (Elbette sürekli namaz kılar) der. Diğer biri de, (Devamlı oruç tutar) der. Bir diğeri de, (İslamiyeti yayar) der. Her talebe faydalı bütün işleri sayar. O zat buyurur ki:
(Doğru söylüyorsunuz; ancak bu mezarda yatan kişinin dünyaya tekrar geleceği şüphelidir. Sizin oraya gideceğiniz ise kesindir. Yani siz de onun gibi öleceksiniz. O halde neden şimdi bu söylediklerinizi yapmıyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz? Onun kaybettiği fırsatı siz bir ganimet bilmelisiniz, yarına bırakmadan bu faydalı işlerle uğraşmalısınız.)

Peygamber efendimiz de, (Bu dünyada garip gibi yaşa, yolcu gibi ol ve kendini ölmüş kabul et!) buyuruyor; çünkü bir gün mutlaka öleceğiz. Muhakkak olacak şeyi, şimdiden oldu bilmeli. Öldükten sonra pişmanlık, ah demek, yandım demek fayda vermeyecek. Şimdiden ona hazırlanmakta fayda var. Onun için şimdiden kendimizi o kabir ehlinden kabul etmek ve ölmeden önce uyanmak gerekir. Yine Peygamber efendimiz, (Şu kişiye şaşılır ki, o dünyanın peşinde, ölüm de onun peşindedir) buyurdu. O halde, (Nasihat olarak ölüm yeter) hadis-i şerifini de düşünerek ölenlerden ibret almaya çalışmalıdır.

www.ailevekadin.com