Hoş geldin
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Namazda Peygamber efendimize selam veriyoruz. Evliyanın isimlerinin anıldığı yere ruhları geldiği gibi, Peygamberlerin ruhları ise elbette gelir. Biz Ona selam verdiğimiz zaman, Peygamber efendimiz, o namaz kılanın önünde tecessüm edip, kim bana selam veren diye, o selam vereni hafızasına alır. Vefat ederken de tanır. Kabirde de tanır ve kabre girince bize
(Hoş geldin) der. Zaten bu da yeter.

Kabirde hoş geldin denilmesi çok mühimdir. Bu söze muhatap olabilecek şekilde yaşamak lazım. Bunun için de, her saniyenin kıymetini bilmek, niyetimizi düzeltmek gerekir. Kimler sevilir, kimler sevilmez, bunları iyi bilmeliyiz. Ne ektiğimizi ve bunun karşılığında ne biçeceğimizi iyi hesap etmeliyiz. Akıllı tüccar gibi olmak lazımdır.

Allahü teâlâdan dert ve bela istemek uygun değil; ancak kulun acziyet içerisinde olması, biçare olması, Ondan yardım istemesi de Allahü teâlânın hoşuna gider. Bu, kulun kibirlenmemesine vesile olur. Onun için, hastalandığında şikâyet mahiyetinde değil de Allahü teâlâdan medet umar vaziyette yalvarmak ve şifa beklemek gerekir.

Zaman değişir; ama insan değişmemeli. Müslüman her yerde, her zaman Müslümandır. Su nerede olsa sudur. Asıl maddesi düzgünse, her yerde kıymetlidir.

Dünyada en zor iş, hitap ettiğin kişileri aynı hedefe yöneltmektir.

Dinimiz iki temel üzerine oturmuştur: Biri sabır, diğeri şükür.

Bir kişi daha yanmaktan kurtulsun diye uğraşmalıyız.

Öyle yaşayalım ki, bizim yüzümüzden hiç kimse Cehenneme gitmesin, çünkü bizi de götürür.

Son nefes, hayatın sonu çok önemlidir. Muteber olan sondur.

Kalbin şifası dini ilim yani ehl-i sünnet bilgileridir.

Herkes, evine geleni şanına layık şekilde ağırlar. Allahü teâlâ da, camilere gelenleri, kendi şanına layık şekilde ağırlar.

Bugün inanmayanlar, Peygamber efendimiz zamanında olsalardı yine inkâr ederlerdi. Bugün inananlar o zaman olsalardı yine Peygamber efendimiz için canını malını feda ederlerdi. Değişen bir şey yoktur. İman etmek için, görmek veya görmemek önemli değildir.

Sevab kazanmak çok önemli, kazanılan sevabları kaybetmemek daha önemlidir.

Müslümanların kalblerine sürur vermek, Müslümanları sevindirmek, en kıymetli ibadetlerdendir.

Malayani ile uğraşana selam bile verilmez, boş durmak da malayani demektir.



Önemli olan sondur

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Bir mümin için, her günün sonunda iki haber olur; biri acı, diğeri tatlıdır. Acı olanı, ömründen bir gün eksildi. Tatlı olanı, bir gün daha ahirete yaklaştı. Yüce Rabbine, sevgili Peygamberine ve mübarek hocalarına, Cennetteki makamına kavuşmaya bir gün daha yaklaşmış oldu. Bir taraftan kaybediyor; ama bir taraftan da yaklaşıyor.

Önemli olan sondur. Bir insan, başında uçabilir, her kötülükten kaçabilir, her türlü hizmeti yapabilir; ama son anında, Allah muhafaza etsin, küfre düşürücü bir şey yaparak felakete yuvarlanabilir.

Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

(Bir mümin ömür boyu Cennetlik amel yapar, Cennetlik amel işler ve artık Cennete girmesine bir zra yani 40–50 cm kalmıştır. Orda bir yanlış iş yapar, Cehenneme gider. Bir kâfir, 80 yıl küfür içinde yaşar. Artık onun Cehenneme girmesine bir zra kalmıştır. O da bir kelime-i şehadet getirir, tevbe eder, hiç günahsız Cennete gider.)

Bir hadis-i şerifte de,
(Yahudilerin en hayırlısı Mihrik’tir) buyuruldu. Kimdir bu Mihrik? 80–90 yaşlarında ihtiyar bir Yahudi’dir. Peygamber efendimiz eshab-ı kiramla birlikte savaşa gidiyor ve bu ihtiyar Yahudi karşısına çıkıp diyor ki:

— Durur musun, sen kimsin?

— Ben, Muhammed'im “aleyhissalatü vesselam”.
— Şu ahir zaman Peygamberi dedikleri sen misin?

— Evet, benim.
— Allah Allah, bu simanın sahibi yalan söylemez. Vallahi, sen peygambersin.
— O zaman kelime-i şehadet getirmen gerekir.

Hemen söyler:
— Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulühü.

Sonra der ki:
— Peki ya Resulallah, şimdi sen nereye gidiyorsun?

— Cihada gidiyorum.
— İzin ver de ben de gelip Allah yolunda savaşayım.

— Sen çok yaşlısın, savaşacak durumun yok, burada kal, bize dua et! Bize bu yeter.
— Ya Resulallah, müsaade buyursan da, ben cihaddan geri kalmasam…

Ve Peygamber efendimiz müsaade etti, o da geldi. Yarım saate kalmadı, savaş başladı, ilk oku da bu yedi ve şehit düştü. Müslüman oldu, eshab-ı kiramdan oldu, şehit oldu. Ne oruç, ne hac, ne namaz, hiçbir şey yok. Bir saat sonra, onun üzerine o hadis-i şerifi buyurdular. Çünkü bu, suçsuz, günahsız gitti!



Allahü teâlâ kalbe bakar

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

İnsanlar birbirlerinin görünüşüne bakar. Allahü teâlâ, kalbe ve niyete bakar. İnsanlar birbirlerinin ne yaptıklarına bakar. Allahü teâlâ, niçin yaptığına bakar. Bir işi ne için yaptığımızı en iyi bilen, Allahü teâlâdır. Dinde niyet esastır. Bütün ameller, bütün ibadetler niyete bağlıdır. Amel çok, niyet bozuksa, on para etmez. Niyet çok güzel, fakat amellerde kusur varsa, Allahü teâlânın izniyle kurtulur.

Bazı bilinmeyen ve görülmeyen hizmetler ve ibadetler var ki, onun kazancını kimse tahmin edemez. Mesela, bir gün Cebrail aleyhisselam, Peygamber efendimize gelerek dedi ki:
— Yâ Resulallah, bu gece Ebu Bekr-i Sıddık’ın kazandığı sevab, kıyamete kadar gelecek bütün insanların kazancından daha fazladır. Ebu Bekir böyle bir ibadet yaptı.

Ertesi gün Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekr’i yanına çağırıp buyurdu ki:

— Yâ Eba Bekir, sen dün gece ne yaptın?
— Her zamanki gibi ya Resulallah, namaz kıldım, Kur’an-ı kerim okudum, yattım.

— Başka ne yaptın? Sen bu gece öyle bir ibadet yaptın ki, kıyamete kadar gelecek Müslümanların sevabları toplamından daha fazla sevab kazandın. Neydi o ibadet?
— Ya Resulallah şu olabilir mi? Yatağa yattığım zaman kendi kendime, (Ya Rabbi, sen Allah’sın. Kur’an-ı kerimde,
(Allah, verdiği sözden dönmez) buyuruluyor. Sen öyle takdir ettin ki, Cenneti de, Cehennemi de insanlarla dolduracaksın. Cehennem insanlarla dolacağına göre, benim vücudumu öyle büyüt ki, Cehennemi ben doldurayım, başka kimse girmesin) demiştim. O ibadet bu olabilir.

Resulullah efendimiz tasdik edip,
(Evet o ibadetin sayesinde büyük derecelere kavuştun) buyurdu.

Hazret-i Ebu Bekir, kimseye söylemediği, kimsenin bilmediği bu niyeti sebebiyle kıyamete kadar, kimsenin erişemeyeceği kadar sevab kazandı. Allah indinde, kalbden yapılan ibadet, zikir, niyet, dille yapılandan efdaldir. Hatta dille olup, kalb gafil olursa, o niyet, niyet değildir. Namaz kabul olmaz, hac kabul olmaz, hiçbir şey kabul olmaz. Bizim dinimizin esası kalbdeki niyettir. Namaza dururken, bir yere giderken, insan içinden sürekli konuşur. O konuştukları, Allah indinde bilinir, ona göre de ecir verilir. Günah verilmesi için yapılması lazım, fiile dönmesi lazım. Ancak ecre sebep olacak işi, içinden geçirdiği anda sevab yazılır.

www.ailevekadin.com