Yalnız Senden Yardım İsteriz

Sual: Fatiha suresinde Yalnız Senden yardım isteriz dendiği için, Peygamber kabrine veya bir yatıra gidip Onu vasıta ederek dua etmek şirk olmaz mı?CEVAP
Duaların kabul olması için bazı şartlar vardır. Herkeste bu şartlar bulunmadığı için duaların kabul olmadığı görülüyor. Onun için, ulemanın ve evliyanın dua etmesi için onlara yalvarmak, onları vasıta kılmak gerekir. Evliyanın diri veya ölü olması arasında fark yoktur. Zira (Büyük bir âlim vefat edince, feyz vermesi kesilmez, hatta artar) buyuruldu. (İrşad-üt-talibin)

Allahü teâlâ, sevdiklerinin ruhlarına işittirir. Onların hatırı için istenileni yaratır. Diriler, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olduğu gibi, ruhları da diri olduğu için, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olur. Hazret-i Âdem, Muhammed aleyhisselamın hürmeti için dua etti, duası kabul oldu. Allahü teâlâ da, (Ya Âdem, Muhammed aleyhisselamın ismi ile, her ne isteseydin kabul ederdim, O olmasaydı, seni yaratmazdım) buyurdu. (Hakim, Beyheki)

Ölü-diri her velinin ruhundan yardım istenir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Çölde yalnız kalan kimse, bir şey kaybederse, "Ey Allah’ın kulları, bana yardım edin" desin! Çünkü Allahü teâlânın sizin göremediğiniz kulları vardır.) [Taberani]

(Halil-ür-rahman [Hazret-i İbrahim] gibi 40 kişi her zaman bulunur. Onların sebebiyle yardım görülür ve zafere kavuşulur. Onların bereketiyle gökten yağmur yağar. Onların yerine yeni birisi gelmedikçe, ölen olmaz.) [Taberani]

Diri de bir şey yapamaz
Fatihadaki (Yalnız senden yardım isteriz) âyet-i kerimesi, ölünün de, dirinin de bir şey yapmasına tesir eden kudretin, yalnız Allahü teâlâdan olduğuna inanmaya mani değildir. Mesela acıkan, hiçbir sebebe yapışmadan (Ya Rabbi beni doyur) demesi, bu âyete uygun değildir. Çünkü Cenab-ı Hak, doyurmak için yemek yemeyi sebep kılmıştır. Yemek yiyip doyan da, doymayı Allah’tan bilmesi gerekir. Rabbimiz, yemek yemeden de doyurur. Fakat yemek yenmesini sebep kılmıştır. Yalnız senden yardım isteriz diyen kimse, fırıncıya gidip (Bana ekmek ver) diye ondan yardım istemesi Allah’tan gayrisinden yardım istemek sayılmaz. Allahü teâlânın emrettiği sebeplere yapışmak demektir. Ölü veya diri evliyadan yardım istemek de, sebeplere yapışmaktır.

Abdülaziz-i Dehlevi hazretleri Fatihanın tefsirinde buyuruyor ki:
Birisinden yardım istenirken, yalnız ona güvenilirse, onun, Allahü teâlânın yardımına mazhar olduğu düşünülmezse, haramdır. Eğer yalnız Allahü teâlâya güvenilip, o kulun Allah’ın yardımına mazhar olduğu, Allahü teâlânın her şeyi sebeple yarattığı, onun da bir sebep olduğu düşünülürse, caiz olur. Enbiya ve Evliya da, böyle düşünerek başkasından yardım istemiştir. Bu düşünce ile birisinden yardım istemek, Allahü teâlâdan istemek olur.

Çok tecrübe ettim, Musa Kazım’ın kabri, duamın kabul olması için ilaç gibidir. (İmam-ı Şafii)

Büyük bir zat, "Diri iken tasarruf [yardım] yaptığı gibi, öldükten sonra da yapan evliyadan Maruf-i Kerhi ile Abdülkadir-i Geylani’yi gördüm" buyurmuştur. (İmam-ı Gazali)

Keşf ehli evliyanın çoğu, ruhlardan feyz alarak olgunlaştığını bildirmişler, bunlara Üveysi demişlerdir. (Eşiat-üllemeat)

Evliya vesiledir
Mevlana Abdülhakim-i Siyalkuti hazretleri buyuruyor ki:
(Dua eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duasının kabul olması için, Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vasıta yapmaktadır. (Ya Rabbi, bu sevgili kulunun hatırı ve hürmeti için bana da ver) demektedir. Yahut evliyadan bir zata, (Ey Allah’ın velisi, bana şefaat et, bana vasıta ol, benim için dua et) demektedir. Dileği veren, yalnız Allahü teâlâdır. Veli, yalnız vesiledir, sebeptir. O da fânidir, tasarrufu, gücü yoktur. Böyle inanmak şirk olsaydı, Allah’tan başkasına güvenmek olsaydı, diriden de dua istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Diriden de dua istemek, bir şey istemek, yasak edilmedi. Bir cahil, dileğini Allah’ın kudretinden beklemeyip (Veli yaratır) derse, bu düşünce ile ondan isterse, bu elbette yanlıştır. Bunu ileri sürerek, İslam âlimlerine dil uzatılamaz.) [Zad-üllebib]

Ebul Hasan-ı Harkani hazretleri, sefere çıkan talebelerine, (Sıkıştığınız zaman benden yardım isteyin) buyurur. Eşkıya talebeleri yakalar. Allahü teâlâya dua ederlerse de, kurtulamazlar. Bir talebe (Ya Ebel Hasan imdat) der. O talebeyi eşkıya göremez. Diğerlerinin nesi varsa alırlar. Seferden dönünce hocalarına, (Biz Allah’tan yardım istedik, kurtulamadık. Fakat şu arkadaş, sizden yardım isteyince kurtuldu. Bunun hikmeti nedir?) derler. O da (Allahü teâlâ günahkârların duasını kabul etmez. Bu talebe, benden yardım isteyince, onun duasını Allahü teâlâ bana duyurdu. Ben de, (Ya Rabbi imdat diyen talebemi kurtar) dile dua ettim. Allahü teâlâ da kurtardı. Ben sadece vasıta oldum, dua ettim. Kurtaran Rabbimizdi) diye cevap verir. (Tezkiret-ül Evliya)

Ruhların kerametleri
Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri buyuruyor ki:
(İnsan ölürken ruhunun ölmediğini, şuur sahibi olduğunu, ziyaret edenleri ve onların yaptıklarını anladıklarını âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler açıkça bildiriyor. Evliyanın ruhları, diri iken olduğu gibi, öldükten sonra da, yüksek mertebededir. Evliyada, dünyada da, öldükten sonra da keramet vardır. Keramet sahibi olan, ruhlardır. Ruh ise, insanın ölmesi ile ölmez. Kerameti yaratan, yalnız Allahü teâlâdır. Her insan, Allahü teâlânın kudreti karşısında, diri iken de, ölü iken de hiçtir. Bunun için, Allahü teâlâ, diriler vasıtası ile çok şey yaratıp verdiğini, herkes, her zaman görmektedir. İnsan diri iken de, ölü iken de bir şey yaratamaz. Ancak Onun yaratmasına vasıta olmaktadır.) [Mişkat]

Resulullahı ve evliyayı vesile ederek dua etmek caizdir. (Hülasat-ül-kelam)

Ben ölünce, beni düşünün, imdadınıza yetişirim. (Mevlana Celaleddin-i Rumi)

Ruhaniyetime teveccüh edin veya Mazhar-ı Cananın kabrine gidin! Ondan hasıl olan fayda, bin dirinin faydasından daha çoktur. (Mektubat-ı Dehlevi)

Evliya, Peygamberler yaratıcı değildir. Allahü teâlâ istenilen şeyi onların hürmetine yaratır. Yani onlar vesiledir, sebeptir. Cenab-ı Hak, her şeyi yoktan yarattığı halde, yaratmasına bazı şeyleri sebep kılmıştır. Mesela Hazret-i Âdem’i ana-babasız yaratmış, fakat çamuru vesile kılmıştır. Bütün çocukları yaratan da Allahü teâlâdır. Fakat çocukların yaratılması için, ana-babayı vesile, vasıta kılmıştır. Hazret-i Âdem’i yarattığı gibi, bütün insanları da ana-babasız yaratabilirdi. Fakat ana-babayı sebep vasıta kılmıştır. Onun âdeti böyledir. Onun için Kur'an-ı kerimde (Allah’a yaklaşmak için vesile arayın) buyuruldu. (Maide 35)

Her şeyi yaratan Allah’tır. "Sebeplere yapışın" buyurduğu için bir sebebe yapışılır. İbni Kemalpaşazade hazretlerinin Hadis-i erbain’deki (Bir işinizde, sıkışıp bunalınca, kabirdekilerden yardım isteyin) ve Deylemi’nin bildirdiği (Kabirdekiler olmasa, yeryüzündekiler yanardı) hadis-i şerifleri de, Allahü teâlânın izni ile, ölülerin dirilere yardım ettiğini göstermektedir. (M.Nasihat)


Sebeplere yapışmak şirk değildir
Sual:
Allah’tan başka bir şeyin bir iş yaptığını söyleyen, müşrik olur. Mesela (Aspirin ağrıyı kesti) veya (Resulullahın hürmetine, Abdülkadir Geylani’nin hürmetine Allah duamı kabul etti) diyen müşrik olur. Çünkü Fatiha suresinde (Biz yalnız senden yardım dileriz) deniyor. Bunun için ilaçtan, aspirinden, Peygamberden veya evliyadan yardım isteyen müşrik olmuyor mu?
CEVAP

Enbiya ve Evliyadan şefaat istemek, yardım istemek, Allahü teâlâyı bırakmak, Onun yaratıcı olduğunu unutmak demek değildir. Bulut vasıtası ile Allahü teâlâdan yağmur beklemek, ilaç içerek Allahü teâlâdan şifa beklemek, top, bomba, füze kullanarak Allahü teâlâdan zafer beklemek, hep Allahü teâlâdan istemek olur. Bunlar sebeptir. Allahü teâlâ, her şeyi sebeple yaratmaktadır. Bu sebeplere yapışmak, şirk değildir. Peygamberler hep sebeplere yapıştılar.

Allahü teâlânın yarattığı suyu içmek için çeşmeye, Onun yarattığı ekmeği yemek için fırıncıya gidildiği ve Allahü teâlânın zafer vermesi için, savaş vasıtaları ve talim terbiye yapıldığı gibi, Allahü teâlânın duayı kabul etmesi için de, Peygamberin, Evliyanın ruhlarına gönül bağlanır. Allahü teâlânın elektro magnetik dalgalarla yarattığı sesi almak için radyo kullanmak, Allahü teâlâyı bırakıp bir kutuya başvurmak değildir. Çünkü, radyo kutusundaki aletlere o özellikleri, o kuvvetleri veren Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, her şeyde, kendi kudretini gizlemiştir.

Müşrik, puta tapar, Allahü teâlâyı düşünmez. Müslüman, sebepleri, vasıtaları kullanırken, sebeplere, mahluklara, tesir, hassa veren Allahü teâlâyı düşünür. İstediğini Allahü teâlâdan bekler. Geleni Allahü teâlâdan bilir. Müminler her namazda Fatiha suresini okurken, (Ya Rabbi, dünyadaki arzularıma, ihtiyaçlarıma kavuşmak için maddi, fenni sebeplere yapışıyor ve bana yardım etmeleri için, sevdiğin kullarına yalvarıyorum. Bunları yaparken ve her zaman, dilekleri verenin, yaratanın yalnız Sen olduğuna inanıyorum. Yalnız Senden bekliyorum) anlamında söylüyorlar. Her gün böyle söyleyen müminlere nasıl müşrik denir ki?

Enbiya ve evliyanın ruhlarından yardım istemek, Allahü teâlânın yarattığı bu sebeplere yapışmaktır. Bunların müşrik olmadıklarını, halis mümin olduklarını (Fatiha) suresinin bu âyeti açıkça haber vermektedir. Mezhepsizler maddi, fenni sebeplere yapışıyor, nefslerinin isteklerine kavuşmak için, her vesileye, her çareye başvuruyorlar da, Enbiya ve Evliyayı vesileye şirk diyorlar. (S. Ebediyye)

Müslümanlara müşrik damgası basmak ne kadar çirkindir.


Dirilten ve öldüren yalnız Allahü teâlâdır
Sual:
Bazıları, "İlaç hastalığıma iyi geldi demek veya türbeye gitmek, Fatiha suresinin, (Yalnız senden yardım bekleriz) âyetine zıt olduğu için şirktir" diyorlar. Öldürüp dirilten yalnız Allah olduğu için, "Terörist falancayı öldürdü" demek de şirkmiş. Yanlış değil mi?
CEVAP
Böyle konuşanlar, Ehl-i sünnet olmayan sapıklardır. Elbette öldüren ve dirilten yalnız Allahü teâlâdır. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Dirilten ve öldüren yalnız Odur.) [Yunus 56]
(Ölüm zamanında insanı, Allahü teâlâ öldürüyor.) [Zümer 42]

Hazret-i Azrail’in can alması da mecazidir. (Azrail öldürdü, Azrail can aldı) demek de mecazidir. Esas öldüren Allahü teâlâdır. Hastaya şifa veren de Allahü teâlâdır. Çünkü Kur'an-ı kerimde, (Hasta olduğum zaman ancak O bana şifa verir) buyuruluyor. (Şuara 80)

Cenab-ı Hak her şeyi sebep ile yaratıyor. İlaçsız da şifa vermeye gücü yettiği halde, ilacı sebep kılıyor. Her şeyi yaratanın, şifa verenin Allahü teâlâ olduğunu bilen bir Müslümanın, (Aspirin başımın ağrısını giderdi) demesi şirk olmaz. Öldüren yalnız Allahü teâlâ olduğu halde, (Falanca falancayı öldürdü) veya (Azrail babamın canını aldı) demek günah değildir.

Aynı mecazlar Kur'an-ı kerimde de vardır. Mesela, (Öldürmek için vekil yapılmış olan melek sizi öldürüyor) buyuruluyor. (Secde 11)

Bu bakımdan, (Şu ilaç hastalığına iyi gelir) veya (Doktor, hastayı iyileştirdi) demek şirk olmaz. Çünkü Kur'an-ı kerimde Hazret-i İsa’nın, (A’manın gözünü açarım, Baras hastalığını iyi ederim ve Allah’ın izni ile ölüleri diriltirim) dediği bildiriliyor. (Al-i İmran 49)

Aynı sapıklar, âyet-i kerimelerdeki mecazi manaları anlamadıkları için -hâşâ- Allahü teâlânın gökte olduğunu, Onun eli olduğunu söylüyorlar. Halbuki Türkçede de âyet-i kerimelerde bildirilen mecazların benzerleri çoktur. (İstanbul, valinin elindedir) denince, İstanbul’un valinin emri altında olduğu anlaşılır. Yoksa İstanbul, valinin elinin içinde demek değildir. Mülk suresinde, (Mülk, Allah’ın elindedir) buyuruluyor. Buradaki eli de, insan eli gibi düşünmek çok yanlıştır. Her türlü tasarrufun, hükümranlığın ancak Allahü teâlânın kudreti altında olduğu anlaşılır. Böyle âyet-i kerime ve hadis-i şerifler çoktur. Bunları İslam âlimlerinin açıkladığı şekilde anlamak gerekir. (Rahman, Arşı istiva etti) mealindeki âyet-i kerimeyi de, (Allah Arşta oturuyor) şeklinde anlamak küfür olur. Onun için Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumak gerekir. (El-Münkız)

Biri, bir bardak su istese, bu, (Yalnız senden yardım dileriz) âyet-i kerimesine aykırı olur mu? Hangi hususta başkasından yardım istemeyeceğiz?

Bir doktora muayene olsak, ilaç verse, güvensek, (Yalnız Allah’a güvenin) âyetine aykırı olur mu? Topkapı’dan Sirkeci’ye giden tramvaya binsek, "Bu tramvay Sirkeci’ye gider" desek, Allah’tan başkasına mı güvenmiş olacağız? Peygamber efendimizin ve âlimlerin sözlerine güvensek, Allah’tan gayrisine mi güvenmiş oluruz? Demek ki bunların izahı gerekir. Birkaç âyet-i kerime meali:
(Yalnız benden korkun!) [Bekara]
(Eğer iman etmişseniz, onlardan değil benden korkun!) [Al-i İmran 175]
(İnsanlardan korkmayın, benden korkun!) [Maide 44]

Hırsızdan, hainlerden ve yılandan korksak bu âyete aykırı olur mu? Atalarımız, (Allah’tan korkmayandan korkmak gerekir) demişlerdir. Demek ki açıklamaya ihtiyaç vardır.

Kur'an-ı kerimde (Namaz kılın, zekat verin) buyuruluyor. (Hac 78, Nur 56)
Namazın nasıl, kaç rekat kılınacağı, zekatın nasıl, hangi mallardan verileceği açık değildir. Bütün bunlar, hadis-i şeriflerle ve âlimlerin açıklaması ile anlaşılmıştır.

(Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir.) [Araf 155, İbrahim 4]
Bu âyetleri okuyan bir dinsiz, (Doğru yola getiren ve sapıttıran Allah olduğuna göre, beni de dinsiz yapan Odur. Benim bunda ne suçum var?) diyebilir. Bu bakımdan hadis-i şeriflere ve âlimlerin açıklamasına ihtiyaç vardır. Nitekim, âyetlerden anladığına uyup, "Hayır-şer Allah’tan olduğuna göre, bize günah işleten de Allah’tır. Biz günahlardan mesul değiliz" diyenler çıkmıştır. İşte bu tehlikeyi önlemek için Peygamber efendimiz, gerekli açıklamalarda bulunmuş, âlimler de bunları açıklamış, artık, bahane kalmamıştır. Üç âyet-i kerime meali:
(Kur'anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]
(Verdiğimiz bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43]
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun.) [Nahl 43]

Bu âyet-i kerimeler, Kur'an-ı kerimi anlamak için Peygamber efendimizin ve âlimlerin açıklamasına ihtiyaç olduğunu bildirmektedir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]


Dua ederken
Sual:
Fatiha suresini tek başına sure veya dua olarak okuyorum. Sana ibadet ederiz, senden yardım dileriz, bizi doğru yola ilet şeklinde çoğul dua edilmiş oluyor. Niçin "Beni doğru yola ilet!" denmiyor da, bizi deniyor?
CEVAP
Dua umumi olursa, kabul olma ümidi daha fazladır. Bunun için ben yerine biz demek gerekir. Bizleri denince, bütün Müslümanları içine alır. Ayrıca Müslümanların içinde birinin duası kabul olunca, diğerlerininki de onun hürmetine kabul olur. (İ.Razi)

Bu bakımdan dua ederken, "Bizi" denmeli ve duaya salevat-ı şerife ile başlayıp yine salevat-ı şerife ile bitirmek sünnettir. Allahü teâlâ, salevat-ı şerifeyi kabul eder. Duanın başı ve sonu kabul olunca ortasının kabul olmaması düşünülmez. Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâya günah işlenmeyen dil ile dua edin) buyurunca, Eshab-ı kiram, böyle bir dili nasıl bulacaklarını sual ettiler. Resul-i Ekrem efendimiz, (Birbirinize dua edin! Çünkü ne sen onun, ne de o senin dilinle günah işlemiştir) buyurdu. Hele dua, mümin kardeşimizin gıyabında yapılırsa, duanın kabul olma ihtimali daha fazlalaşır.


Evliyayı ziyaret
Sual:
Mezhepsiz bir yazar, Zümer suresinin 3. âyetini tefsirinde, "Tevhid ve ihlas sahibi bir kimse, Allah’tan başkasından bir şey istemez. Hiçbir mahluka itimat etmez. Bugün Müslümanlar evliyaya ibadet ediyor, İslamiyet’ten öncekilerin putlara tapındıkları gibi, şimdikiler de evliyadan şefaat istiyorlar. Halbuki Allah’ın bildirdiği tevhidde Allah ile kul arasında vasıta ve şefaat etmek yoktur" diyor.
Ehl-i sünnet âlimleri tevessülün caiz olduğunu bildirmiyorlar mı?

CEVAP
Ölmüş evliyadan yardım istemenin caiz ve gerektiğini, defalarca vesikaları ile bildirdik. Bahsettiğiniz yazar, Ehl-i sünnet olmadığı için, kendi görüşünü din gibi bildiriyor.

Allahü teâlâya mahsus olan sıfatlara Üluhiyyet sıfatları denir. Taş, ağaç, güneş, yıldız, inek, insan, heykel, resim gibi bir mahlukta üluhiyyet bulunduğuna inanmak, bunlara yalvarmak, ibadet etmek olur ki, böyle inanmaya şirk denir. Şirke girene müşrik denir. Müşrikin ibadet ettiği bu şeylere şerik, mabud, put denir. Şimdiki Hıristiyanların çoğu, Budistler, Brehmenler ve Mecusiler müşriktir.

Müslüman, hiçbir evliyada üluhiyyet sıfatı bulunduğuna inanmaz. Enbiyanın ve evliyanın, Allah’ın sevgili birer kulları olduklarını bilirler. Ziyaret edenleri, dua isteyenleri, Allahü teâlânın kendisine haber verdiğine inanırlar. Dua etmeleri için bunlara yalvarırlar. Kur'an-ı kerimde, (Allahü teâlâya yaklaşmak için vesile arayınız) buyuruluyor. Peygamber efendimiz de, (Bir işinizde şaşırırsanız, ölmüşlerden yardım isteyiniz) buyuruyor. Bu hadis-i şerif, Cinlere de fetva vermekle meşhur olan Müfti-yüs-sekaleyn ve Şeyh-ül İslam ibni Kemalpaşazade hazretlerinin Hadis-i erbain kitabında vardır.

Ölülerin işitmediğini zannedenler Ehl-i sünnet değildir.
Ölünün de, dirinin de yardımı ancak Allahü teâlânın izni ile olur.


Allah’tan başkasına dua
Sual:
İbni Teymiyeci bir yazar, (Sizlere fayda ve zararı olmayan, Allah’tan başkasına dua etmeyiniz) ve (Allahü teâlâ ile birlikte başkasına dua etmeyiniz) âyetlerini gösterip, evliya, hatta peygamber de olsa, Allah’tan başkasından bir şey isteyenin kâfir, müşrik olacağını söylüyor. Dinimizin bu husustaki hükmü nedir?
CEVAP
Bu âyet-i kerimede yasak edilen dua, ilim dilinde kullanılan dua demektir. Yani tapınarak yapılan duadır. Bu dua, ancak Allahü teâlâya olur. Fakat, bir kimse, yalnız Allahü teâlâya dua edileceğini, Allahü teâlâdan başka kimsenin yaratıcı olmadığını, her şeyi Onun yaptığını bilerek, enbiyayı ve evliyayı vesile eder, onların Allah’ın sevgili kulları olduklarını ve Allahü teâlânın, onların ruhlarına, insanlara yardım edebilmek kuvvetini verdiğini düşünerek, ruhlardan yardım beklerse, caiz olur.
Onlar, mezarlarında, bilmediğimiz bir hayatla diridirler. Ruhlarına, kerametler ve tasarruf kuvveti ihsan edilmiştir.

Böyle inanana müşrik denemez. Böyle olmakla beraber, Müslümanlar, evliyanın ruhlarından, kalblerinin temizlenmesini, feyz, marifet ister. Resulullahın mübarek kalbinden, onun kalbine kadar, kalbden kalbe akıp gelmiş olan bilgilerden, kendine de vermesini ister. (F.Bilgiler)


Hazret-i Ebu Bekri vasıta etmek
Sual:
Hazret-i Ebu Bekri aracı ederek yapılan dua kabul oluyormuş. Böyle bir şey olabilir mi? Bu şirk değil mi?
CEVAP
Sadece Hazret-i Ebu Bekri değil, Eshab-ı kiramdan herhangi birini veya herhangi bir evliya zatı vasıta kılarak yapılan dualar kabule şayandır. Böyle bir dua gayet uygundur. Şirkle bir alakası yok.

Peygamber efendimiz (Allahümme inni es’elüke bihakkıssailine aleyke = Ya Rabbi, senden isteyip de, verdiğin kimselerin hatırı için, senden istiyorum diye dua ediniz) buyururdu. (İbni Mace)

Maddi veya manevi bir isteği olan kimse, gece, gusledip veya abdest alıp, iki rekat namaz kılsa, her rekatında bir Fatiha ve üç İhlas okusa, selamdan sonra secdeye gidip, (Ya Rabbi, benim isteğimi Ebu Bekr-i Sıddık hürmetine yerine getir) diye dua etse; Allahü teâlâ, isteğini verir. (Menakıb-ı çihar yâr-i Güzin)


Resulullahın hakkı için
Sual:
Peygamber efendimiz veya falanca evliya hürmetine diye dua edilir mi?
CEVAP
Allahü teâlâ, bazı kullarına, kendinde hak ihsan ettiğini Kur'an-ı kerimde bildirdi. (Müminlere yardım etmek, üzerimize hak oldu) buyurdu. (Rum 47) [Hadika]

Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ya Rabbi, senden isteyip de, verdiğin zatların hatırı için, istiyorum.) [İ.Mace]

Ölü veya diri olan bir velinin veya bir nebinin ismini söyleyerek, onun hürmeti için dilekte bulunmak caizdir. (Bezzâziyye)

Allahü teâlânın Peygamberlerini ve salih kullarını vesile ederek dua edilir. (Hısn-ül-hasin)

Peygamberin hakkı için demek, Onun peygamberliği haktır; bir velinin hakkı için demek de onun evliyalığı haktır demek olur. Peygamber efendimiz de bu niyet ile, (Peygamberin Muhammed hakkı için) demiş ve harplerde Allahü teâlâdan, Muhacirlerin fukarası hakkı için yardım dilemiştir. İslam âlimlerinden, (Senden istedikleri zaman verdiğin kimseler hakkı için) ve (İmam-ı Gazalinin hakkı için) gibi dualar yapanlar ve kitaplarına yazanlar çok olmuştur. (Berika)

Hısn-ül-hasin kitabı böyle dualarla doludur.
Ruh-ul-beyan tefsirinde, Maide suresinin 18.âyetinde diyor ki: Hazret-i Ömer’in haber verdiği hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Âdem aleyhisselam dua edip dedi ki:
- Ya Rabbi! Muhammed aleyhisselam hakkı için beni affet!
Allahü teâlâ da ona sordu:
- Ya Âdem, Onu daha yaratmadım, Onu nereden biliyorsun?
- Ya Rabbi! Beni yaratınca, başımı kaldırdım. Arşın eteklerinde, La ilahe illallah Muhammedün resulullah yazılmış olduğunu gördüm. Sen isminin yanına, en çok sevdiğinin ismini yazarsın. Bunu düşünerek Onu çok sevdiğini anladım.
- Ey Âdem, doğru söyledin. Mahluklarımın içinde, en çok sevdiğim Odur. Onun için, seni affeyledim. Muhammed olmasaydı, seni yaratmazdım.) [Beyheki]


Hazret-i Süleyman hâşâ bilmiyor muydu?
Sual:
Mahluklardan her şeyi, hatta insanın yapamıyacağı, fakat keramet olarak Allahü teâlânın Evliyasına ihsan ettiği şeyleri istemek caiz midir?
CEVAP
Caiz olduğunu gösteren çeşitli âyet-i kerimeler vardır. Bunlardan biri Neml suresindeki 38. âyet-i kerimedir. Bu âyet-i kerime, Süleyman aleyhisselamın mealen, (Ey cemaatim! Onu kürsisi ile hanginiz getirirsiniz?) dediğini bildirmektedir. Cemaatin içinde, cin ve insanlar ve şeytanlar da vardı. Cinnin kötü kısımlarından, İfrit, sen yerinden kalkmadan onu getiririm, dedi. Süleyman aleyhisselam bundan daha çabuk gelmesini istiyorum dedi. Süleyman aleyhisselamın katibi olan Asaf bin Berhıya, ben daha çabuk getiririm, dedi. Belkıs’ın kürsisi Yemen’de idi. Süleyman aleyhisselam, Şam’da idi. Arada, [insan yürüyüşü ile], üç aylık yol vardı. Oradan Şam’a yer altından hemen getirdi. Bu kürsi, altın ve kıymetli taşlarla süslü bir kanepe idi. Bu bir keramet idi.

Allahü teâlâ, Velileri için, sevdiği iyi kulları için, âdetinin, kanunlarının dışında olarak keramet vermektedir. Allahü teâlâ, salih kulu olan bir Velisine verdiği kerameti, Kur’an-ı kerimde, överek bildiriyor. Bu kerameti istediği için, Süleyman aleyhisselama darılmıyor. Ben sana şah damarından daha yakın iken, niçin başkasından istedin? İnsanların yapamıyacağı bir şeyi, benden başkasının gücü yetmeyeceği bir şeyi, niçin benden istemedin demedi. Çünkü, Süleyman aleyhisselam, Allahü teâlânın Peygamberi idi. Bu sözün, bu dileğin, sebeplere yapışmak olduğunu ve sebeplere yapışmanın Onun dinine uygun olduğunu biliyordu. Allahü teâlâ, sebeplere yapışmayı emir etmektedir. Resulullahtan ve şehidlerden ve salih kullardan bir şey istemek de, bunun gibidir. Allahü teâlânın onlara ihsan etmiş olduğu kerametlerden faydalanmaktadır. Onlar sebeptir, vasıtadır, vesiledir. Yaratan ve yapan yalnız Allahü teâlâdır. Velilerin kerameti, Peygamberlerin üstünlüklerinden, mucizelerindendir. Veliler, Peygamberlere uydukları için, onların vasıtaları ile kerametlere kavuşmaktadırlar.


Mümin, mümin kardeşinin aynasıdır
Sual: Evliyanın kabirlerine giderek, Allahü teâlâdan bir dilekte bulunurken, onları vesile etmek, vesile olmaları için onlara yalvarmak caiz midir?
CEVAP
Elbette caizdir. Maide suresi 35. âyet-i kerimesinde mealen, (Ey müminler! Allahü teâlâdan korkun ve Ona yaklaşmak için vesile arayın!) buyuruldu. Bütün tefsirler, vesilenin Allahü teâlânın sevdiği, beğendiği şeylerden herbiri olduğunu bildiriyor. Nisa suresinin 80. âyetinde mealen, (Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur) buyuruldu. Bunun içindir ki, İslam âlimlerinin çoğuna göre, birinci âyet-i kerimedeki vesile, Resulullah demektir. Böyle olunca, Peygamberleri ve onların vârisleri olan Velileri, salih Müslümanları vesile etmek, onların yardımları ile Allahü teâlâya yaklaşmak caiz olmaktadır.

Peygambere karşı söylemek, yalvarmak küfür ve şirk olsaydı, namaz kılanların hepsinin kâfir olması lazım gelirdi. Muhammed bin Süleyman’ın Eşedd-ül-cihad’da yazılı fetvasına göre, vehhabilerin de kâfir olmaları lazım olurdu. Çünkü her Müslüman, namazda otururken, Esselamü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullah diyerek Resulullaha selam vermekte ve o yüce Peygambere dua etmektedir.

Kabirleri ziyaret etmekte ve Evliyayı vesile ederek dua etmekte faydalar vardır. Çünkü, İbni Asakir’in bildirdiği ve Künuz-üd-dekaık’de yazılı hadis-i şerifte, (Mümin, mümin kardeşinin aynasıdır) buyuruldu. Dare Kutni’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Mümin, müminin aynasıdır) buyuruldu. Bu hadis-i şeriflerden anlaşılıyor ki, ruhlar, birbirlerinin aynaları gibidir. Birbirlerinde görünürler. Kabir başında, o Veliyi düşünüp, vesile eden kimsenin ruhuna, Velinin ruhundan feyz gelir. Hangisinin ruhu zayıf ise, kuvvetlenir. Birleşik iki kaptaki sıvı gibidir. Yüksek olan ruh zarar eder. Kabirdekinin ruhu aşağı derecede ise, ziyaret edenin ruhu sıkıntı duyar. Bunun içindir ki, İslamiyet’in başlangıcında, kabir ziyareti yasak edilmişti. Çünkü mezarda olanlar, cahiliye zamanından kalmış olanlardı. Müminler de ölmeye başlayınca, kabir ziyaretine izin verildi.

Peygamberin veya bir Velinin kabri ziyaret edilince, o Veli düşünülür. Hadis-i şerifte, (Salihler düşünüldüğü zaman, Allahü teâlâ merhamet eder) buyuruldu. Bu hadis-i şeriften anlaşılıyor ki, kabir ziyaret edene, Allahü teâlâ merhamet eder. Merhamet ettiği kulunun duasını kabul buyurur. Kabir ziyaret edilmez, Peygambere, Evliyaya tevessül olunmaz sözünün, senetsiz bir düşünce, bir görüş ayrılığı olduğu meydandadır. (Ben öldükten sonra, hac eden bir Müslüman beni ziyaret ederse, diri iken ziyaret etmiş gibi olur) hadis-i şerifi, bu inanışı kökünden çürütmektedir. Kabir ziyaretinin lazım olduğunu göstermektedir. Bu hadis-i şerif, vesikaları ile, Künuz-üd-dekaık kitabında yazılıdır.

(Kabrimi ziyaret eden, beni diri iken ziyaret etmiş gibi olur) hadisi, Hücre-i saadeti ziyaret ederek faydalanmayı emir buyurmaktadır. Onu diri iken ziyaret eden, çok faydalanarak ayrılırdı. Mübarek kabrini ziyaret edenlerin de, böyle ayrılacaklarını, bu hadis-i şerif bildiriyor.

Sual: Peygamber efendimiz, bir hadislerinde, (Kabrimi bayram yapmayın!) buyurmuş. Burada anlatılmak istenen nedir?
CEVAP
Hadis âlimlerinden Abdül’azîm-i Münzirî hazretleri (Kabrimi bayram yapmayın!) hadis-i şerifine mana verirken (Kabrimi bayram gibi yılda bir ziyaret etmekle bırakmayın! Her zaman ziyaret etmeye gayret edin!) demektir, diye açıklamışlardır. (Evlerinizi mezarlık yapmayın!) hadis-i şerifi de, evlerinizi namaz kılmamakla, kabirlere benzetmeyin, demektir. Çünkü kabristanda namaz kılmak caiz değildir. (Kabrimi bayram yapmayın!) hadis-i şerifi; (Kabrimi ziyaret için, bayram gibi belli gün tayin etmeyin!) anlamında olduğu da bildirilmiştir. Zira Yahudiler ve Hıristiyanlar, Peygamberlerinin mezarlarını ziyaret için toplanıp çalgı çalar, şarkı söyler, bayram yaparlardı. Siz böyle yapmayın, ziyaret için, bayramda haram şeylerle eğlenir gibi, ney, dümbelek çalmayın, toplanıp, merasim yapmayın demektir. Ziyaret için, gelip, selam vermeli, dua etmeli, fazla durmamalıdır.

 


www.ailevekadin.com