Resulullahı Anmak İbadettir
Sual: Mevlit münasebetiyle Peygamber aşırı övüldü. “O da bir beşer [insan] idi, Kur’anı getirmekle görevi bitti. Aşırı övmek şirk değil mi?
CEVAP
O, ilah değildi, elbette beşer idi, ama “Seyyid-ül-beşer” idi, bütün insanların efendisi idi. Hiç kimse Onu Allahü teâlânın övdüğü kadar övemez. Bu övgüden de ancak başka dinde olan rahatsız olur.

Âlemlerin rahmet ve uyarıcısı
Sual:
Peygamber efendimizi öven âyet-i kerimeler hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Kur’an-ı kerim baştan sona kadar Resulullah efendimizi övmektedir. Bu konudaki âyet-i kerimelerden bazılarının mealleri şöyledir:

(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.)
[Enbiya 107]

(De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm.) [Araf 158]

(Âlemlere
[Cin ve insanlara ilahi azap ile] korkutucu [uyarıcı] olarak Furkanı [Kur’anı] kuluna [Muhammed aleyhisselama] indiren [Allah’ın şânı] ne yücedir.) [Furkan 1]

(Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmez.)
[Sebe 28]

(Rabbinin sana verdiği nimetlerle mecnun değilsin. Senin için bitmeyen, sonsuz mükafat vardır. Elbette sen en büyük ahlak üzeresin.)
[Kalem 2-4]

(Rabbin sana
[çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın!) [Duha 5]

(Allah ve melekleri, Resule salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56]

(Resullerden kimisini kimisine üstün kıldık.)
[Bekara 253]

(Nebilerden bazısını bazısından üstün kıldık.) [İsra 55]

Son iki âyet-i kerime de, peygamberlerden bazısının, diğerinden üstün olduğunu göstermektedir. Bir hadis-i şerifte de, (Beni insanların en iyisi bilmeyen kâfirdir) buyuruluyor. (Hatib)

Allahü teâlâ, bütün peygamberlere (Ya Âdem, Ya Musa, Ya İsa) diyerek ismi ile hitap ederken, Muhammed aleyhisselama, (Ya eyyühennebiyyu, ya eyyüherresul) diye özel hitap ediyor. Bu hitap şekli de Onun diğer peygamberlerden üstün olduğunu göstermektedir.

Fatiha suresinde bildirdiği gibi Allahü teâlâ (Âlemlerin Rabbi)dir. Resulullah da âlemlerden üstün olduğu için, (Rabbüke), (Rabbike) yani (Senin Rabbin) buyuruluyor. (Bekara 30, Saffat 180)

Fetih suresinin, (Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Resulünü hidayet ve hak din ile gönderen Odur) mealindeki 28. âyeti de Resulünün en üstün olduğunu göstermektedir. Resulullah, her peygamberden üstün olduğu gibi, eshabı da diğer eshabdan, ümmeti de diğer ümmetlerden üstündür.

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın peygamberidir, Onunla birlikte bulunanlar [Eshab], kâfirlere karşı şiddetli ve birbirlerine karşı merhametlidir.) [Feth 29]

(Mekke’nin fethinden önce Allah için mal veren ve savaşanlara, fetihten sonra verenlerden ve savaşanlardan daha yüksek derece vardır. Bunların dereceleri eşit değildir. Hepsi için Hüsnayı
[Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]

(Allah, hepsine hüsnayı
[Cenneti] vaad etmiştir!) [Nisa 95]

(Muhacir ve Ensar ile iyilikte onların
[Eshabın] izinden gidenlerden Allah razıdır, onlara Cenneti hazırlamıştır.) [Tevbe 100]

(Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.)
[Al-i İmran 110]

Musa aleyhisselam, bu ümmetin faziletini Tevrat’ta okuyunca, (Bu hayırlı ümmete beni peygamber olarak gönder) diye dua etti. Cenab-ı Hak da, (Onlar Ahmed’in ümmetidir) buyurdu. Hazret-i Musa (Ya Rabbi, Ahmed’in ümmeti için bu kadar nimet ihsan ettin, beni de onun ümmetinden eyle) diye dua etti. Hazret-i Musa gibi büyük bir Peygamberin, bu ümmetten olmayı istemesi, Muhammed aleyhisselamın ve Onun ümmetinin üstünlüğünü göstermektedir. (Tenvir)

İncil’in aslında Muhammed aleyhisselamın vasıfları, üstünlükleri yazılıydı. Bunları bilen İsa aleyhisselam da, Musa aleyhisselam gibi, Muhammed aleyhisselamın ümmetinden olmak için çok yalvardı, dua etti ve bu duası da kabul oldu. Allahü teâlâ, Onu diri olarak göğe yükseltti. Kıyamete yakın tekrar yer yüzüne inecek, Muhammed aleyhisselamın dinine uyacak ve onu yayacaktır.

Resulullah efendimizin üstünlükleri
Sual:
İnşirah suresinin (Biz senin zikrini yükseltmedik mi?) mealindeki 4. âyet-i kerimesini İslam âlimleri nasıl tefsir etmişlerdir?
CEVAP
İbni Ata hazretleri, (Senin zikrini kendi zikrim kıldım, seni zikreden beni zikretmiş olur. İmanın sahih olması için benim zikrimin seninkiyle beraber olmasını sağladım) manasına geldiğini bildiriyor.

Katade hazretleri de bu âyet-i kerimeyi açıklarken buyuruyor ki:
(Hak teâlâ, Fahr-i âlemin zikrini dünya ve ahirette yükseltmiştir. Namaz kılan herkes, “Eşhedü” diyerek Allah’a ve Resulullaha şehadet getirmektedir.)

Kur’an-ı kerimde ve namazda olduğu gibi, ezan okunurken de Allah’ın ismi, Habibinin ismiyle birlikte okunmaktadır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Göklerden geçerken, “Muhammed Resulullah” olarak ismimi gördüm.) [Bezzar]

(Cennette her ağacın yaprakları üzerinde “La ilahe illallah Muhammedün Resulullah” yazılıdır.)
[Ebu Nuaym]

(Arş üzerinde, Cennetteki her şeyin üzerinde benim ismim vardır.)
[İbni Asakir]

(Âdem aleyhisselam Cennetten çıkarılınca, ya Rabbi, Muhammed aleyhisselamın hürmetine beni affet diye dua etti. Allahü teâlâ ise, [ne cevap vereceğini bildiği halde, cevabını da diğer insanların duyması için] “Ya Âdem, onu henüz yaratmadım. Nereden bildin?” buyurdu. Âdem aleyhisselam da, Arşta "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" yazılı olduğunu gördüm. Anladım ki, şerefli isminin yanına ancak en çok sevdiğinin, en şerefli olanın ismini layık görürsün dedi. Allahü teâlâ buyurdu ki: “Ya Âdem doğru söyledin. O bana insanların en sevgilisidir. Onun hürmetine dua ettiğin için seni affettim. Eğer Muhammed aleyhisselam olmasaydı, seni yaratmazdım”) [Taberani]

Hazret-i Ali, (Allahü teâlâ, Resulullaha iman etmeleri için peygamberlerin hepsinden ahd [söz] almıştır) buyuruyor. Nitekim Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin nuru, diğer peygamberlerin nurlarını kaplayınca, bu nurun kimin olduğunu suâl ettiler. Hak teâlâ da, (Bu Habibimin nurudur. Ona iman ederseniz, sizi peygamber olarak gönderirim) buyurdu. Onlar da (Senin Habibine iman ettik) dediler. Cenab-ı Hak da, (Ben şahid olayım mı) buyurdu. Onlar da (Evet) dediler. (Mevahib)

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âdem, cesetle ruh arasındayken, benden misak alınırken ben peygamberdim.) [İ. Şabi]

(Allahü teâlâ, yer ve gökleri yaratmadan elli bin yıl önce, Ümm-il kitaba şunu yazmıştır: Muhammed peygamberlerin sonuncusudur.)
[Müslim]

(Ben âlemlerin efendisiyim.)
[Beyheki]

(Kıyamette insanların efendisi benim.) [Buhari]

(Soyca da insanların en şereflisiyim.)
[Deylemi]

(Arş-ı alaya benden başka kimse oturmaz.) [Tirmizi]

(Allahü teâlâ, beni insanların en iyisinden yarattı. İnsanların en iyisiyim, en iyi ailedenim. Kıyamette herkes sustuğu zaman ben söylerim, onlara şefaat ederim. Kimsenin ümidi kalmadığı bir zamanda onlara müjde veririm. O gün her iyilik, her türlü yardım, her kapının anahtarı bendedir. Liva-i hamd benim elimdedir. Peygamberlerin imamı, hatibi ve hepsinin şefaatçisiyim. Bunları öğünmek için söylemiyorum, hakikati bildiriyorum.)
[Hakikati bildirmek vazifemdir. Bunları söylemezsem vazifemi yapmamış olurum. Mektubat-ı Rabbani 1/ 44]


Resulullahı övmek şirk değildir
Sual:
Vehhabiler, Resulullahı övmeye, Ondan şefaat istemeye şirk, böyle yapan Müslümanlara müşrik, yani kâfir damgasını basarlar. Resulullahı metheden imam-ı Busayri’nin (Kaside-i bürde)sinden örnek vererek, (Bu sözler Allah’tan başkasını övmektir, şirktir) derler.
Bunlar yanlış değil mi?
CEVAP
Resulullahı, Allahü teâlâ övmüştür. Bu övgüden ancak Allah’ı sevmeyen rahatsız olur. Kendisi de, kendisini överek, Allahü teâlânın kendisine ihsan etmiş olduğu nimetleri saymıştır. Bu övmeleri, o kadar çoktur ki, Busayri hazretlerinin övmesi, onların yanında hiç kalmaktadır.

Resulullahı övmek ibadettir. Eshab-ı kiramın hepsi övmüşlerdir. Bunlardan Hassan bin Sabit ve Ka’b bin Züheyrin uzun methleri meşhurdur. Ka’b bin Züheyr, Banetsü’ad kasidesinde, Busayri’den daha çok övmüştü. Resulullah, bunu beğenip, Ka’bın önceki kusurunu af buyurmuş ve mübarek hırkasını ona hediye etmişti. Bu hırka-i seadet, şimdi İstanbul’da Topkapı sarayındadır.

İmam-ı Muhammed bin Said Busayri, sofiyye-i aliyyenin büyüklerindendir. Kendisine felç hastalığı geldi. Bedeninin yarısı hareketsiz kaldı. Resulullaha tevessül edip, insanların en üstününü öven meşhur kasidesini hazırladı. Rüyada Resulullaha okudu. Çok hoşuna gidip arkasından mübarek hırkasını çıkarıp, imama giydirdi. Bedeninin felçli olan yerlerini mübarek eli ile sığadı. Uyanınca, bedeni sağlam idi. Hırka-i seadet de arkasında idi. Bunun için, bu kasideye Kaside-i bürde denildi. Bürde, hırka, palto demektir.

İmam-ı Busayri sevinerek, sabah namazına giderken, salah ve zühd ile meşhur bir zata rastladı. İmama, kasideni dinlemek isterim dedi. Benim kasidelerim çoktur. Hepsini herkes bilir dedi. Kimsenin bilmediği bu gece Resulullaha okuduğunu istiyorum deyince, bunu hiç kimseye söylemedim. Nerden anladın dedi. O zat da, imamın rüyasını, olduğu gibi haber verdi. Vezir Behaeddin bu kasideyi işitince, hepsini okutup, saygı ile ayakta dinledi. Hastalara okununca, iyi oldukları, okunan yerlerin dertlerden, belalardan emin oldukları görüldü. Faydalanmak için, inanmak ve halis niyet ile okumak lazımdır.

Vehhabi mantığına bakın!
Vehhabi Feth-ul- mecid kitabının önsözünde, (Süud torunu Abdülaziz tevhidi yeniledi. Arabistan yarım adasına sulh ve emniyet getirdi. Oğlu Süud da, geçmişlerinin yoluna hayat verdi. Hulefa-i raşidinin yolunu açtı) diyor. Süud oğullarının kılıçlarının keskin olmasına dua ediyor. Yunanistan’da, Atina’nın en lüks otellerinde, yüzlerce gayrı meşru cariye ile, Yunan kızları arasında, yıllarca sefalet, içki ve fuhuş âlemleri sürerek 1964 yılında zevk, safa, işret içinde ölen Süudü ve dedelerini övmek için (hayat verdi, yol açtı) gibi methiyeler söylemesi, ondan yardım dilemesi şirk, suç olmuyor da, imam-ı Busayri’nin, Allahü teâlânın sevgili Peygamberini övmesi, o yüce Peygamberin, mahlukların en yüksek derecesinde olduğunu bildirmesi, (Her istediğini vereceğim) müjdesi ile şereflenmiş olan o en yüksek Peygamberden yardım ve şefaat istemesi, suç ve şirk oluyormuş!

Utanmadan bu yazıları, din kitabı diyerek Müslümanların önüne sürmektedir. Gençleri aldatmak, mezhepsiz yapmak için, İslam âlimlerine, Müslümanların gözbebeklerine, müşrik, sapık demekten haya duymamaktadır. Hadis-i şeriflerde, Resulullahın kendi yüksek makamını anlatmasına, acaba ne diyecektir. Peygamberlerin seyyidi, gelmiş gelecek, bütün insanların en üstünü olduğunu bildirdiği için, o şerefli Peygambere de, (hâşâ) kirli kalemini bulaştırmak küstahlığını mı yapacak?

Vehhabi yazar, binlerce Müslümanı şehit etmiş olan zalimleri övüyor. Onların, masum kanları damlayan kılıçlarını, İslam mücahidlerinin mübarek kılıçlarına benzetiyor da, Allahü teâlânın yüce Peygamberini övmeyi de, puta tapanların putlarını övmelerine benzetiyor. Resulullahı övenlere müşrik damgası vuruyor. Kâfirler putlarını halık, mabud [yaratıcı, tanrı] olarak övmüştü. Böyle övmek ancak Allahü teâlâ için olur. Müslümanlar, yalnız Allahü teâlâyı böyle över. Resulullahı överek mahlukların en üstünde olduğunu bildiririz. Resulullaha aşık olan, Onu çok öven, İslam âlimlerinin hiçbiri, o yüce Peygamberi halık ve mabud derecesine çıkarmamış. Allahü teâlâyı över gibi övmemiştir. Bu kitabı yazan, hak ile bâtılı birbirinden ayıramıyor. Kitabını, kâfirleri bildiren âyet-i kerimelerle ve hadis-i şeriflerle doldurmuş. Bunlara yanlış manalar vererek, İslam âlimlerine saldırmakta, tasavvuf büyüklerine, Allahü teâlânın sevdiği Müslümanlara müşrik ve kâfir demektedir. Bu vehhabi kitabını okuyanlar, her sayfasındaki âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri görerek aldanmakta, bunlara verilen bozuk manaları doğru sanarak felakete sürüklenmektedirler.


Resulullahı anmak bid’at olmaz
Sual:
Mevlit ne demektir, mevlit okumaya bazıları bid’at diyor doğru mu?
CEVAP
Mevlit, doğum zamanı demektir. Mevlit gecesi, Rebiul-evvel ayının 11. ve 12. günleri arasındaki gecedir. Peygamber efendimizin doğum günü, bütün Müslümanların bayramıdır.

Resulullah efendimiz dünyaya gelince, amcası Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe, (Kardeşin Abdullah’ın oğlu oldu) diyerek kendisine müjde getirince, sevinmişti. (Ona süt vermek şartı ile, seni azat ettim) demişti. Bunun için, Ebu Leheb’in, her mevlit gecesinde, azabı biraz hafiflemektedir. Mevlit gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminlerin pek çok sevap kazanacağı buradan da anlaşılmaktadır. Hafız Muhammed ibni Cezeri Şafii diyor ki: (Ebu Leheb rüyada görülüp, ne halde olduğu sorulduğunda, çok azap çekiyorum. Ancak, her yıl, Rebiul-evvel ayının 12. geceleri, azabım hafifliyor. Resulullah dünyaya gelince, müjde veren cariyemi sevincimden azat etmiştim. Bunun için, bu gecelerde azabım hafifliyor) dedi. Ebu Leheb gibi azgın bir kâfirin azabı hafifleyince, O yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mümin, Onun doğduğu gece sevinir, malını uygun yerlere dağıtır, ziyafet verir, böylece, Peygamberine olan sevgisini gösterirse, Allahü teâlâ onu Cennetine sokar.) [M. Nasihat]

Resulullah efendimiz, mevlit gecelerinde eshab-ı kirama ziyafet verir, dünyayı teşrifindeki ve çocukluk zamanındaki şeyleri anlatırdı. Hazret-i Ebu Bekir de, halife iken, eshab-ı kiramı toplar, Resulullah efendimizin dünyayı teşrifindeki olağanüstü hâlleri konuşurlardı. Bu gece, Resulullahın doğum zamanında görülen hâlleri, mucizeleri okumak, dinlemek, öğrenmek çok sevaptır.

İslam âlimleri mevlit gecesine çok önem vermişlerdir. Hazret-i Mevlana, (Mevlit okunan yerden belalar gider) buyurmuştur.

Mevlit gecesi, Kadir gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Hatta, Mevlit gecesinin Kadir gecesinden de kıymetli olduğunu bildiren âlimler de vardır.

(Allahü teâlâ bir kimseye söz ve yazı sanatı ihsan ederse, Resulullahı övsün, düşmanlarını kötülesin)
hadis-i şerifine uyularak, asırlardır mevlit kitapları yazılmış ve okunmuştur. Resulullah efendimizi öven çeşitli mevlit kasideleri vardır. Meşhur olan ve Türkiye’de her zaman okunan Mevlit kasidesini Süleyman Çelebi, 15. asırda yazmıştır. Bu kasidenin asr-ı saadetten sonra yazılması, bid’at olmasını gerektirmez. Çünkü Resulullah efendimizi övmek ibadettir. Her zaman Onu övücü kasideler, yazılar yazılabilir. Onları da okumak bid’at değil, sevap olur. Mevlit-i şerif okumak, Resulullah efendimizin dünyaya gelişini, miracını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlamak, Onu övmek demektir. Her müminin Resulullah efendimizi çok sevmesi gerekir. Bu da zaten imanın gereğidir. Çok sevmek kâmil mümin olmanın da alametidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Beni ana-baba, evlat ve herkesten daha çok sevmeyen, mümin olamaz.) [Buhari]

(Peygamberleri anmak, hatırlamak ibadettir.)
[Deylemi] (Bu ibadeti, şiir olarak söylemek daha tesirli olur. Resulullah efendimizin şairleri, camide, Resulullahı öven ve kâfirleri kahreden şiirler okurlardı.)

(Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar.)
[Deylemi] (Resulullahı seven de Onu çok anar.)

Vehhabiler, mezhepsizler, Resulullah efendimizi öven ve Ondan şefaat isteyen Müslümanlara müşrik, yani puta tapan kâfir damgasını basıyorlar. Ülkemizde bunu açıkça söyleyemedikleri için, mevlide bid’at diyorlar. Resulullahı övmek bid'at olmaz. Bu övgüden ancak Allahü teâlâyı sevmeyen rahatsız olur. Çünkü Allahü teâlâ Onu övmektedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik.) [Enbiya 107]

(Biz seni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.) [Sebe, 28]

(Senin için bitmeyen, sonsuz mükafat vardır. Elbette sen en büyük ahlak üzeresin) [Kalem 3-4]

(Rabbin sana
[çok nimet] verecek, sen de razı olacaksın!) [Duha 5]

(Allah ve melekleri, Resule salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin.) [Ahzab 56]

Mevlidi, erkek kadın karışık olmadan, çalgı ve başka haram karıştırmadan, Allah rızası için okumak, salevat-ı şerife getirmek, tatlı şeyler yedirip içirmek, hayrat ve hasenat yapmak, böylece, o gecenin şükrünü yerine getirmek müstehaptır. (Ni'met-ül kübrâ, Hadika, M.Nasihat)

Resulullah efendimizi çok övmek, mahlukların en üstünde olduğunu söylemek, Allahü teâlânın, sevgili Peygamberine verdiği üstünlükleri saymak ve Ondan şefaat istemek, büyük ibadettir. Buna karşı koymak, koyu bir cahillik, pek çirkin bir inattır. Resulullahı övmek, anmak lazım geldiğine delil olarak, Ahzab suresinin (Allah ve melekleri, Resule salevat getiriyor, iman edenler, siz de salevat getirin) mealindeki 56.âyet-i kerimesi yetmez mi?


Dini yazıları kasten çarpıtanlar
Sual:
Mübarek geceleri kutlamaya, Mevlit okumaya karşı olanlar diyor ki:
(İbni Âbidin, “İbadet telakki ederek minarelerden mevlit okuyarak, hastalarının şifaya kavuşması ve kayıplarının bulunması için adarlar. Halbuki mevlit okutmak müzik ve eğlenceden başka bir şey değildir” diyor. Görüldüğü gibi mevlit okumak kötü bir bid’attir.)
Mevlit okutmak bid’at midir?
CEVAP
Böyle bir yazının aslı yoktur, tamamen uydurmadır. Bunu Resulullaha olan düşmanlıklarından dolayı yapıyorlar. Peygamber efendimizi övmekten ancak başka dinlerde olanlar rahatsız olur. İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Yatırın üzerindeki kandilde veya minarede yakılmak için yağ adamak bâtıldır. Nitekim kadınların Seyyid Abdülkadir için adadıkları yağ, minarenin doğu tarafında yakılır. Bundan daha çirkini de, mevlitlere şarkı, oyun gibi şeyler katarak minarelerde okutmayı adayıp bunun sevabını Peygamber efendimize hediye ederler.)

O günkü mevlitlerde de, bugünkü bazı mevlitlerde olduğu gibi teganni ve uygunsuz şeyler de var imiş. Dikkat edilirse mevlide oyun gibi şeyler karıştırılıyor deniyor, mevlidin kendisi kötülenmiyor. Mevlidi oyun eğlence haline getiriyorlar deniyor. Bir kimse Kur’an-ı kerimi de öyle teganni ile okursa, oyun ve eğlence arasında okursa elbette caiz olmaz. Böyle okumak caiz değil demek, Kur’an okumak caiz demek değildir anlamına gelmez ki. Kasten bunu çarpıtıyorlar.

Mevlit okumak ibadettir. Çünkü Peygamber efendimizi övmek ibadettir. Bu ibadeti, şiir olarak söylemek daha tesirli olur. Resulullah efendimizin şairleri vardı, camide, Resulullahı övücü ve kâfirleri kahredici şiirler okurlardı. Camide şiir okumaya, Resulullahı övmeye bid’at demek çok yanlıştır. Şiir okumayı âdet haline getirmek uygun olmaz. Kandillerde okunmasının mahzuru olmaz. Mevlitlere bid’at ve günah olan şeyler karıştırmak caiz olmaz. Mesela para ile mevlit okumak caiz olmaz. Bunu bahane ederek mevlidin bizzat kendisine hücum etmek yanlıştır.


Salevat getirmek
Sual:
Bazı kimseler, (Peygambere salat okunmaz, salevat getirilmez. Salat, Allah’a getirilir) diyorlar. Bu doğru mudur?
CEVAP
Salat
, dua demektir. Salevat ise, bunu çoğuludur, dualar demektir. İkisi de aynıdır. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah ve melekleri, Resule salat ediyor. Ey iman edenler, siz de, gönülden teslimiyetle, ona salat edin, salevat getirin.) [Ahzab 56] (Allah’ın salat etmesi rahmet etmek, meleklerinki dua etmek, müminlerinki ise Onun şefaatini talep etmektir.)

Görüldüğü gibi, Resulullaha salat veya salevat getirilmesini, bizzat Allahü teâlâ, Kur’an-ı kerimde emretmektedir. Bunun için, Resulullah efendimize ömürde bir defa salevat getirmek farz, ismi geçtiği zaman bir oturumda, bir yazıda bir defa salevat getirmek vacip, sonrakiler müstehaptır. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bana bir salat getirene, Allah ve melekleri yetmiş salat getirir.) [İ. Ahmed]

(Şefaatime en layık olan, bana en çok salevat okuyandır.) [Tirmizi]

(Bana çok salevat getirenin dertleri gider, günahları affolur.) [Tirmizi]

Resulullahın ismi söylenince veya işitilince, (aleyhissalâtü vesselâm) veya (sallallahü aleyhi ve sellem) demekle de, ona salat getirilmiş olur.

Sual: Delail-i Hayrat okumanın şirk olduğu söyleniyor. Doğru mu?
CEVAP
Bu kitabı, Ehl-i sünnet âlimlerinden, olgun veli, ariflerin önderi, 1465 senesinde şehid edilen Muhammed bin Süleyman Cezuli Şazili hazretleri yazmıştır. Delail-i şerif, bir salevat, bir dua kitabıdır. Hadis-i şeriflerde bildirilen ve Eshab-ı kiramın okudukları salevat dualarıdır. Salevat okumanın önemi ve faydaları anlatılmaktadır. Resulullaha salât ve selam okumayı Kur'an-ı kerim emrediyor. (Ahzab 56)

Bu dua kitabına okunmaz diyen kimse, Kur'an-ı kerimin bu emrine karşı gelmektedir. Âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde bildirilen duaları değiştirmeden okumak gerekir. Âyet-i kerimede ve hadis-i şeriflerde bildirilmemiş olan dualar namaz dışında okunabilir. Dinimiz bunu yasak etmemiştir. Allahü teâlânın ve Resulünün yasak etmediği şeye yasak diyenin ve hele şirk diyenin kendisi kâfir olabilir. Resulullahı çok övmek, Allahü teâlânın, sevgili Peygamberine verdiği üstünlükleri saymak ve Ondan şefaat istemek, büyük ibadettir.


Sevgi ve aşk
Sual:
Allah ve Peygamber için, sevgili denir mi; aşk kelimesi, onlar için kullanılır mı? Bunlar, insanlara mahsus değil mi?
CEVAP
Sevgili, sevilen kimse demektir. Asıl sevilmesi gereken, Allahü teâlâ ve Onun sevdikleridir. Yani, sevgili onlardır. Aşk da, böyledir. Sevginin kuvvetli olmasına, aşk denir.

(Habib)
, sevgili demektir. Bunun için, Peygamber efendimize, (Habibullah) denir. Allahü teâlânın sevgilisi demektir. Bunların yadırganması, günümüzde yanlış mânada kullanılmasından kaynaklanıyor. İslam âlimleri buyuruyor ki:
(Habibim, Sen olmasaydın, gökleri yaratmazdım) hadis-i kudsisi, gösteriyor ki, sevgi olmasaydı, yaratılış açığa çıkmaz ve âlem devamlı yoklukta kalırdı.

Şehvete, aşk denmesi yanlıştır. Aşk, kalbde olur ve kıymetlidir. Yani kalb, sevgi yeridir. Aşk, sevgi bulunmayan kalb ölmüş demektir. Kalbde, ya Allah sevgisi, yahut dünya sevgisi, yani haramlar bulunur. Zikir, ibadet yaparak, kalbden dünya sevgisi çıkarılınca, kalb temiz olur. Bu temiz kalbe, Allah sevgisi, kendiliğinden dolar. Günah işleyince, kalb kararır, hasta olur. Dünya sevgisi yerleşerek, Allah sevgisi gider. Kalbin bu hâli, bir şişeye benzer. Su doldurunca, havası çıkar. Suyu boşaltınca, hava kendiliğinden dolar.

www.ailevekadin.com