İki şeyi unut iki şeyi unutma
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

* İki şeyi unut, iki şeyi unutma. Yaptığın iyilikleri unut, sakın bir daha bahsetme. Çünkü her anlatışta, bir miktar daha sevabı gidiyor. O yazılmış bir sevap, unut. Sana yapılan kötülükleri de unut. Neden, çünkü sabrettin Allahü teâlâ sana bir ecir verdi, her söylediğinde kaybediyorsun. İki şeyi de unutma. Allahü teâlâyı unutma bir de ölümü unutma.

* İyiliği Allah için yapmak lazım, iyilik ticaret değildir, yani tüccarlık değildir. Ben bunu yaptım, sen ne yaptın veya ne yapacaksın denmez. Sen yap unut, hiç ummadığın yerde karşına çıkar.

* İman varsa, her şey var demektir; iman yoksa hiç bir şey yoktur. İman hayattır candır, beden topraktan var oldu, tekrar toprak olacaktır. Bedene can veren imandır. Büyükler, imansız bedeni seyyar kabre benzetmişlerdir.

* Ehli sünnet itikadını yaymak kimlere nasip olmuşsa çok şükretsinler, hâllerini bozmasınlar. Allahü teâlâ elimizden alır, başka diyarlara, başka kullarına verir diye çok korksunlar. Bu bir rahmet bulutudur, gezer, kim ve nere layıksa oraya rahmetini bırakır.

* İtaatsiz hizmet olursa fitne olur. Hizmetin itaate uygun olmasının bereketi vardır.

* Edepli insanın ömrü artar.

* Müslümanın hedefi sonsuza olmalıdır.

* Müslüman, almak için değil vermek için uğraşır. Çünkü Müslüman için dünya alma değil, verme yeridir. Almak ahirettedir.

* Müminin neşesi yüzündedir. Asık suratlı olmak ona yakışmaz.

* Namaz, Müslümanın sermayesidir. Bunun hesabı verildi mi, gerisi kolay olur.

* Sadaka verin, çok iyilik yapın. Sadaka ömrü uzatır, kazayı, belayı, hastalığı savar.

* Allahü teâlâ tevbe istiğfar edeni muhakkak affeder. Kim istiğfar ederse muhakkak kabul olur. Nasr suresinde mealen (Rabbine istigfar et, o muhakkak tevbeleri çok kabul edendir) buyuruyor. Hud suresinde de mealen, (İstigfar okuyun, imdadınıza yetişirim) buyuruyor.

* Tevbe edelim, Allahü teâlâ tevbe edenin tevbesini kabul eder. Peygamber efendimize birisi gelip, dedi ki; ben bir günah işledim, tevbe ettim, Allahü teâlâ tevbemi kabul etti mi? Efendimiz aleyhisselam "Etti" buyurdu. Adamcağız; peki tekrar günah işledim, tekrar tevbe ettim yine kabul etti mi? dedi. Efendimiz aleyhisselam tekrar "Etti" buyurdu. O zat tekrar sorunca, Peygamber efendimiz "Boşuna nefesini tüketme, kıyamete kadar da bu sürse, sen tevbe ettikçe Allahü teâlâ seni affeder" buyurdu.

* İnsanlar üç kısımdır:
1- Gıda gibi olanlar, her zaman gerekir.
2- İlaç gibi olanlar, bazen gerekir.
3- Hastalık gibi olanlar. Bunlar gerekmez ise de, gelip musallat olur. Bunlardan kurtulmak için, müdara etmek gerekir.

*
Peygamber efendimizin son sözlerinden biri, Namaza dikkat edin idi. (İ. Mace)
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her Peygamberin ümmetine son nefeste vasiyeti namazdır.) [Gunye]

* Âlim, ehli sünnet âlimlerinin kitaplarından nakleder, hem kendi aziz olur hem uyanlar. Cahil kafadan söyler. Hem kendi rezil olur, hem uyanlar.

* Yeis haramdır, büyük günahtır.

* Allahü teâlâya tevekkül et, işini Ona ısmarla, Ona teslim et. İhtiyarda [birini seçmekte] afet, tefvizde rahatlık vardır. İhtiyarı [tercihi] Rabbine terk et. Çünkü sen hangisinin sana faydalı ve zararlı olduğunu bilmezsin.

* İbrahim aleyhisselama dikkat et. Rabbine nasıl tevekkül etti, nasıl güvendi. Ateşe atılırken bile kimseden yardım istemedi: Cebrail aleyhisselam, (Bir ihtiyacın var mı?) diye sorunca, (Sendense hayır, Ondansa evet) dedi. (Ondan iste) deyince de, (O hâlimi biliyor, [yanmak hakkımda hayırlı ise yakar, kurtulmak hayırlı ise kurtarır] istememe ne gerek var) dedi.

* Tevekkül, tefviz, sabır ve rıza Allahü teâlâya varan yolun esaslarıdır. Sabrın başı çok acı ise de, sonu bal gibi tatlıdır. Allahü teâlâ sabredenleri sever.

* Allah’tan razı olandan, Allah da razıdır. Kazaya rıza, evliyanın şanındandır.

* Sevgiliden [Allah’tan] gelen bela bahşiştir. Bahşişi kabul etmemek hatadır.

* Taat ve marifet kulu sultan yapar, isyan ise sultanı köle yapar.

* Nefsinin zelil olduğunu bilen, Rabbinin aziz olduğunu anlar.

* Allah gibi sevgilisi olan, başkasına nasıl bakar? Allah gibi tabibi olan, başkasına nasıl güvenir? Allah gibi dostu olan, başkasından nasıl korkar? Allah gibi sahibi olan, başkasıyla nasıl meşgul olur? Allah gibi güzeli olan, başkasına nasıl gönül verir? Nitekim Allahü teâlâ, (Beni sevdiğini söyleyip de, kalbinde benden başkası olan kimse, iddiasında yalancıdır) buyurur.

* Cömertlikte akarsu gibi ol. Şefkatte güneş gibi ol. Kusur örtmekte gece gibi ol. Öfkede ölü gibi ol. Tevazuda toprak gibi ol. Müsamahada deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.

* Kötü kimseyi; kötülüğü ile anma, bir iyiliğini bul, onu söyle. Eğer kötülüğü din hakkında ise, bid’at ise onu insanlara söyle ve ona uymaktan onları koru. Bid’at ehlinden uzak dur. Küfür ehli ile zaruretsiz konuşma, onlarla dost olma. Anneni, babanı, hocanı hayır duadan unutma.

Komşudan gördüğün ayıpları, emanet bil; sakla, kimsenin sırrını kimseye söyleme. Seninle istişare edene doğruyu söyle. Cimrilikten sakın. Tamahkâr olan mürüvvetsiz olur. Her işte mürüvveti gözet. İhtiyacın olsa da, kimseden bir şey isteme. Dünya ehline rağbet etme.

* Sabrın alameti; şikayeti terk, musibeti ve sıkıntıları gizlemektir.

* Akrabalar arasındaki düşmanlık, ormana düşen ateşten farksızdır.

* Hak yolda olan kimse, seçilmişlerdendir. Doğru ile yanlışı karıştıran ise cefa çeker.

* Cömertlik olmayınca malın, vefa olmayınca ise, arkadaşlığın hayrı olmaz.

* İbadete vasıta olan şeylere hürmet lazımdır.

* Dünya, dünyanın değil, ahiretin tarlasıdır. Bu öyle bir tarla ki ekiyorsun, bire on, bire 700 veriyor. Bu en azı yukarısının sınırı yok. Ancak, bu tarlaya, dünyalık ekersen koca bir hiç alırsın. Aklı olan hiç ile uğraşır mı? Bunun için bu tarlaya herkesin bir şeyler ekmesi lazım. Bu tarlada, insanların dünya ve ahiret saadetlerine kavuşmaları yani Müslüman olmaları için, şunu yapmak herkese farzdır: Beden ile çalışacaksın. Bu mümkün değil ise, beden ile çalışanlara destek olup, yardım yapacaksın. Bu da mümkün değil ise onlara dua edeceksin.

* İnsan ruh ve bedenden yaratılmıştır. Nasıl ki insan bedenin hastalanmaması için ona iyi bakıyorsa ruhuna da iyi bakması, beslemesi gerekir. Ruhun gıdası dini ilimdir. Bu ilmin menbaı da, ehli sünnet âlimleri yani onların kıymetli kitaplarıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehli sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anlaşılır. Çünkü Ehli sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana, her buluş kıymetsizdir, yanlıştır. Çünkü her sapık, Kur'an ve sünnete uyduğunu sanır, sapıklığının doğru olduğunu iddia eder. Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır. Doğru yoldan kayar, felakete gider. Ehli sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayan yanlıştır.)

* Ehli sünnet âlimlerinin kitaplarını okumayan ve dağıtmayanların imanlarında bir noksanlık vardır.

* Kul hakkından sakının, her şeyin çaresi var ama kul hakkı, helalleşmediğiniz müddetçe imkanı yok. Ahirete bırakmayın, kim haklı kim haksız orada belli olur, bakarsınız ben haklıyım dersiniz haksız çıkabilirsiniz. Yüzde yüz haklı olsanız da, (Tamam arkadaş, ben hakkımı helal ettim) deyip münakaşayı terk edene Cennette köşk vaat ediliyor. Bunu Peygamber efendimiz vaad ediyor. Bu yüzden, münakaşa etmeyin, haklı olsanız da münakaşadan vazgeçin, tamam arkadaş sen haklısın deyin.

* Elektrik, ampulde parlayarak belli olur. Aslında ampulde elektrik yoktur, ancak orada varlığı ortaya çıkar. İnsanda da Allahü teâlâ, yürek denilen et parçasında aynen o ampuldeki elektrik gibi kalb denilen görünmeyen kuvveti yaratmıştır. İnsanın içinden, dışından gelen her şey ama her şey bu kalbde toplanır. Kur’an-ı kerim okur, tesbih çeker, kötü düşünceler, akıldan, nefsten, duygu organlarından gelen her şey burada toplanır. Kalb bu kadar karışık tesirler içinde ne yapacağına karar verecektir. Çünkü dimağ kalbden ne emir gelirse onu yaptırır. İyi olsun, kötü olsun, hayır olsun şer olsun dimağ peki efendim der ve kalbin söylediğini yaptırır. Ne emredersiniz onu yaparım der. İşte kalbin bu karışık duygular, fikirler içinde doğru karar verebilmesi için kuvvetli, sağlam olması lazımdır. Allahü teâlâ insanın içine nefsi koymuş. 24 saat her nefes, her an, bütün ömür bu kâfir, hep Allahü teâlâya düşmanlık yapacaktır. Bunu böylece bilmek lazımdır. Bütün bu kötülüklerin aslı içimizde. Bunu böylece bileceğiz, kabul edeceğiz.

Peki Allahü teâlâ niye nefsi yarattı, niye bu kadar kötü şeyi içimize soktu? Nefsin bu kadar kötülüğü yanında faydaları da vardır. Çünkü nefs olmazsa kimse iş yapamaz, çalışmaz, üremez, evden çıkmaz, hiçbir şeye karışmaz. Bütün bunların olması için nefs lazımdır. Mesela elektrik ne kadar faydalı, insanları imha eden silahları ateşleyen, geceleri fuhşu yaptıran, kötü yayınları yaptıran da bu. Su da çok faydalı, susuz hayat olmaz. Seller, boğulmalar, evleri yıkan harap eden de hep su...

İşte Allahü teâlâ içimize böyle bir nefsi koydu, ama bunun yanında insana her zaman doğruyu gösterecek, iyiyi-kötüyü, eğriyi-doğruyu tartacak bir miyar, ölçü aleti verdi. Bu da akıldır. Aklın vazifesi; içerden dışardan gelen karmakarışık şeylerin eğrisini doğrusunu kalbe bildirmek. Aklın da doğruyu bulabilmesi için, bu karışık şeylere dalmaması için, sağlam sıhhatli olması lazımdır. Akıl nasıl sıhhatli olur? Aklın sağlam olması için kefen giymesi lazımdır. Peygamber efendimiz, (Yürüyen ölü görmek isteyen Ebu Kuhafe’nin oğluna [Ebu Bekir’e] baksın) buyurdu. Çünkü Hazret-i Ebu Bekir (radıyallahü anh) kendini her an kefen içinde görürdü. Eshab-ı kiramın en akıllısı idi. Çünkü kendini bir an kefenin dışında görmedi. İşte aklın doğru karar verebilmesi için ölümü ve ölümden sonrasını hiç unutmaması lazımdır. Eğer ölümü unutursa o zaman dünyaya göre hareket eder. Halbuki ahiret sonsuzdur. İşte bu bozuk akla (ahireti, ölümü unutmuş, dünyaya dalmış akla) akl-ı meaş denir, bu yanılır. Ölümü unutmayan, ahirete göre karar veren akla, akl-ı muad denir. Akl-ı selim budur. Bunun için de doğru yazılmış ilmihâl kitapları okumalıdır.

Akıl kalbe doğrusu budur, böyle yap der. Evet hepimiz, bunları ilimleri biliyoruz, her şeyi öğrendik, ama netice, bildiğimiz gibi olamıyoruz, bildiğimizi yapamıyoruz. Peki, şimdi ne yapacağız? Çare? Her şeyin çaresi vardır. İki şeyin çaresi yoktur. İhtiyarlık ve ölüm..

İmam-ı Rabbani hazretleri bunun çaresini, çok kolay, herkesin anlayacağı şekilde iki üç kelime ile özetliyor:
(Kendine böyle bir arkadaş bul.) [Yani kurtulmuşlarla beraber ol]
Bu arkadaş zengin, mevki sahibi değil, çöpçü de olur. Bu takva işi. Sen onu bul, bırakma yapış...

* İnsanın nefsi, Allah’la kul arasında en büyük engeldir. İnsanın nefsi, Allahü teâlânın rızası ile kendisi arasında en büyük duvardır. Bu duvarı delmek lazım. Bu duvar nedir? Bu duvar şöhrettir, bu duvar âmir olmaktır, emir vermek arzusudur. Bu duvar kibirdir, Allah korusun çok tehlikeli, çok tehlikeli, çok tehlikeli... Çünkü Cenab-ı hak bir hadis-i kudside “Bütün günahların cezasını affederim, Azamet ve Kibriya bana mahsustur. Kim bunda bana ortak olmak isterse, hiç acımam, Cehenneme atarım” buyuruyor. Bütün günahlara Allahü teâlâ, sıfatları ile düşmandır. Kibirliye ise zatı düşmandır. Bu duvarların yıkılması için aletler farklıdır. Bunun ilacı ibadet değildir. Bunun ilacı, imam-ı Rabbani hazretleri gibi bir Allah dostunu sevmek, onunla beraber olmaktır. Onları seven, kitaplarını okuyup yollarında olan, onunla beraber olmuş demektir.

* Dün öldü, bugün can çekişiyor, yarın var mı?
Genç olan ölmez mi, ölenler hep ihtiyar mı?

* Kalbler, içi boş kaplara benzer, hayırlı olan hayırla dolu olandır.

* Şükredilen nimet bakileşir.

* Bir kimse günahını ben yapmadım diye gizlerse, yalan söylemiş olmaz, tevbe yerine geçer.

* Sevgi hep yüksekten aşağı gelir. Bir büyük zata birisi, (Allahü teâlâ beni seviyor mu?) diye sormuş. O da (Sen Allahü teâlâyı seviyor musun?) demiş. Evet seviyorum deyince, Allahü teâlâ seni seviyor buyurmuş. Çünkü sevgi yüksekten aşağı gelir. Eğer O seni sevmeseydi sen Onu sevemezdin. Kocası sevmezse hanım nasıl sevsin. Hocası sevmezse talebe nasıl sevsin. Onun için herkesi sevin. Siz severseniz onlar da sizi sever. Niye beni sevmiyorlar diye şikayet etmeyin. Siz severseniz onlar da sevmese bile severler.

* Şiddetli sel, önüne çıkanı alır götürür. Ancak bir çınarın kovuğuna girmiş saman çöpünü götüremez. O saman çöpü, çınarın kovuğunda döner durur, sel ona bir şey yapamaz. Ahir zamanda da, küfür, şiddetli sel gibi akar. Önüne çıkanı alır götürür. Ancak, imam-ı Rabbani hazretleri gibi bir ehli sünnet büyüğünün, böyle yüce bir çınarın kovuğuna girenleri götüremez, bunlara bir şey yapamaz. Bu büyüklerin kovuğuna girenler, yani onları sevip yollarında olanlar seçilmiş, mübarek insanlardır. Bu kimseler, neseplerinde muhakkak ya Peygamber efendimize ya da Eshab-ı kirama dayanırlar.

* Allahü teâlâ bir kuluna üç şekilde hidayet verir, Müslüman yapar:
1- Ezelde sevmiş nasip etmiştir.
2- Bir kul, Allahü teâlâya kavuşmak için araştırır, Allahü teâlâ, ona bütün yolları açar, İslam’la nasiplenir.
3- Bir insana, hatta samimi olarak Allah için bir hayvana iyilik yapar, şefkat gösterirse, Allahü teâlâ, (Benim yarattığıma şefkat gösterene ben de şefkat gösteririm) der, imanı nasip eder. Allahü teâlâ, cömertleri sever... Kâfir cömerde son nefeste iman nasip olabilir.

* Gök her yerde mavi, Müslüman da her yerde Müslümandır. İhlaslı da her yerde ihlaslı olur.

* İdareci yükünü dağıtmalı, emri altındakilere durumlarına göre uygun görevler vermeli. Tek kişide bütün yük toplanmaz. Tek kişide bütün iş, yük toplanırsa, altından kalkılamaz, işler tıkanır.

* Her işi ben yapacağım diyen idareci kötü bir yöneticidir. Yöneticinin işi olmaz. İşi olmaz demek, iş yapmaz, işleri takip etmez demek değildir. O, teferruatla, ayrıntı ile uğraşmaz, her şeye karışıp bunaltmaz, işe yön verir, bu yönde gidilmesini temin eder.

* Kendisine dinini imanını öğreten, ehli sünnet itikadı üzere yetiştiren anne babasını üzen, rıza ve dualarını almayan, ölene kadar başını secdeden kaldırmasa bile Cehennemden kurtulması çok zordur.

* İslam âlimlerini tanıyan ve yollarında olana her şey verilmiştir. Ne kadar şükretse azdır. Allahü teâlâ onu hayvan değil insan, kâfir değil Müslüman olarak yaratmıştır ve Ehli Sünnetin içinde de büyüklerin yolunu tanımak nasip etmiş, verilmedik bir şey bırakmamıştır.

* Çok şey bilmek insanı kurtarmaz, şeytan da âlimdi, ilim vardı ama ihlas yoktu.

* Allahü teâlâ bir kuluna hayır murat ederse, onu sevdiği bir kuluna tanıtır. O büyükleri tanımak bu ömrün en kıymetli sermayesidir.

* İnsan güzel bir şeyin tekrarını arzu ederse, salevat-ı şerife okusun.

* Allahü teâlânın bir kulunu sevdiğine alamet ikidir:
Birincisi, ona tam iman etmiş olmak;
İkincisi, onun kullarına hizmet etmek.

* Büyüklerin bütün kararları tam isabetlidir. Çünkü onlar dünyaya değil, ahirete bakarak karar verirler. Yani bu karar yüzünden ahirette o şahsın başına ne gelecek, ona bakarlar. Nimet gelecekse evet derler, sıkıntı gelecekse hayır derler.

* En çok korktuğumuz, ürktüğümüz insan, bunu ancak ben yapabilirim diyendir, kendi görüşünü beğenendir. Bu insanı şirke kadar götürebilir. Üç halde bulunmamalıdır:
1- Müşrik, 2- Kâfir, 3- Rai.
Rai, kendi reyine, kendi aklına göre hareket edendir. Bu üç kimsenin duası kabul olmaz.

Hazret-i Ali buyuruyor ki:
(İster âlim, ister zalim, ister fasık olsun başınızda birisi bulunsun, yalnız olmak şeytanla beraber olmaktır.) İki kişi olsa biri emir tayin edilir.

* Müslüman dinine uydukça başarılı olur. Bu başarı onun değil sistemin başarısıdır. Sıkıntısının sebebi ise sisteme yani dinimize uymamaktan [nefsine uymaktan] kaynaklanmaktadır. Biz dinimize ne kadar uyabilirsek o kadar rahat eder ve başarılı oluruz. Allahü teâlâ "Allah’a, Peygambere ve sizden olan amire itaat edin" buyuruyor. Kim kendi aklına göre hareket ederse helak olur. Dinin emirlerine uymak birinci şarttır. Büyük engel insanın kendisidir. Nefsimize uymak en büyük engeldir. Nefs, hiçbir kâfire benzemez. Çünkü o doğrudan Allahü teâlâya düşmandır. Kelime-i tevhid içimizdeki düşmana karşı tek ilaçtır. Bir içimizde, bir de dışımızda düşmanlar vardır. Dış düşmanlar belli biz içimizdeki düşmanı halledelim. Tevbe edelim. Kaza bela ancak dua ile gider. İstiğfar edin, mutlaka Onu affedici bulursunuz.

* Allahü teâlâ, her ibadetin karşılığını, ne kadar sevap verileceğini bildirmiştir; bire on, bire yetmiş, bire yedi yüz gibi. Ancak iki şeyin karşılığında hesapsız sevap vereceğini haber vermiştir. Bunlardan birisi yemek yedirmek diğeri ise oruç tutmaktır. “Bunların karşılığını ahirette ancak ben vereceğim” buyuruyor.

* İhlaslı olun inancınızı kaybetmeyin. Kim Allah içinse, Allahü teâlâ da onun içindir.

* Nefs, Allahü teâlânın en büyük düşmanıdır. Bunu zayıflatmanın ve yola getirmenin en iyi çaresi, namazdır. İnsan namazını doğru ve güzel kıldıkça nefs perişan olur. Nefsi ikinci derecede üzen şey de, istişaredir. Çünkü nefs kendinden başka üstün tanımak istemez.

* Büyüklerden feyz gelmesinin alameti, kalbden dünya sevgisinin çıkmasıdır. Ne kadar dünyadan uzaklaşırsak, feyz o kadar çok geliyor demektir.

* “Ben oldum” diyen olmamıştır.

* Allahü teâlâ bu dini üç şeye karşılık gönderdi: Şeytan, Nefs, Kötü arkadaş.

* Üç kişinin borcunu Allahü teâlâ öder:
1-
Cihad için borç para alan
2-
Ölen bir Müslümanın kefen ve defin işlemi için borç para alan
3-
Nefsini günahtan korumak niyetiyle evlenmek için borç para alan.

* Din kardeşleriniz arasında cüzdanlarınız aşağıda, ayaklarınızın altında olsun. Yukarı çıkarırsanız aranızdaki muhabbet ve bağlılık gider.

* Ehli sünnet âlimleri, istirahatlarını zevklerini terk ettiler. Kitaplar yazdılar, nasihat ettiler. İnsanlar akın akın onlara gelip veya kitaplarını okuyup hidayete kavuştular. İşte gerçek ruh çağırma buna derler.

* Ruhunun katili olan, ahirette felakete uğrayacak, azap içinde olacak. Ruhunu öldürmemek için beslemek lazım. Sabah akşam yemek yediği gibi, ruhunu da beslemeli. Ruhun birinci gıdası imandır, ikincisi namazdır, üçüncüsü oruçtur, sohbettir, ilmihaldir. Yani onun manevi gıdaya ihtiyacı vardır.

* Nuh aleyhisselamın oğlu gemiye gelmedi. Dağa çıkar kurtulurum dedi. Neticede boğuldu. Allahü teâlâ, ehlini, zürriyetini koruyacağım vaadinde bulunmuştu. Bunun üzerine, babalık merhameti ile Allahü teâlâya bunun hikmetini sordu. Allahü teâlâ buyurdu:
(Senin ehlin zürriyetinden gelen değil, peşinden gelendir.)

* Bütün iş birlik beraberlikte. Birlik beraberlik içinde olursanız kimse size zarar veremez. Kendinizi sevmeyiniz. Kendini seven sevilmez. Kendini sevmeyeni herkes sever.

* Allah ist, gam nist. (Allah var, gam yok)

* Allah bes, baki heves (Allah var gerisi boş. Allah bize yetişir, başka şeye ihtiyaç yok)

* Gece gökyüzüne bakınca parlayan yıldızları görürsünüz. Gökteki melekler de dünyaya nazar ediyorlar ve dünyayı karanlık, zulmet içinde görüyorlar. Yalnız, Ehli sünnet itikâdına uygun olan müminleri, karanlık gecedeki yıldızlar gibi görüyorlar.

* Müslüman Müslümanı çok sevmeli, hiç üzmemeli. Din kardeşini kendisine tercih etmeli. Bunu yapmadan bir yere varılmaz. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselama, (Dostlarımı sevmedikçe, düşmanlarıma düşmanlık etmedikçe benim için bir şey yapmış olmazsın) buyurdu.

* Bir hadis-i şerifte, (Bir kişi borçlu olsa ve vermek azminde olsa, Allahü teâlânın yardımı onunla beraberdir) buyuruluyor. Borcunu ödeyebilmesi için, Melekler o kimse için dua ederler. Melekler günahsız oldukları için duaları kabul olur.

* Büyüklerin yükünü alanın yükü alınır. Büyüklerin yükü, onları üzmemekle, yük olmamakla, verilen görevi tam yapmakla ve israf etmemekle alınır. Firavunun çok kötülüğü vardı. Ama Allahü teâlâ Kur’an-ı kerimde, onu kötülerken “israf edici” kötü sıfatı ile bildiriyor. İsraf etmemeli. İsraf eden şeytanın arkadaşı olmuş olur.

www.ailevekadin.com