İctihad ve rahmet
Sual: İctihad nedir?
CEVAP
İctihadın ıstılah (terim) anlamı, müctehid bir âlimin âyet ve hadislerden, manaları açıkça anlaşılmayanları, açıkça bildiren diğer hükümlere kıyas ederek, benzeterek, bunlardan yeni hükümler çıkarmaya uğraşması demektir. Mesela Kur’an-ı kerimde mealen, (Ana babaya, öf demeyin) buyuruldu. Burada dövmeyin, sövmeyin denilmemiş, bunların en hafifi bildirilmiştir. Müctehidler, dövmenin, sövmenin ve hakaret etmenin de haram olacağını ictihad etmişlerdir.

Yine Kur’an-ı kerimde şarap içmek yasak edilmiş, başka içkiler bildirilmemiştir. Şarabın haram olmasının sebebi, sarhoş edip aklı giderdiği içindir. Bundan dolayı müctehidler, şarabın haram olmasındaki sebep, herhangi bir içkide bulunsa haramdır, diye ictihad etmişler. Sarhoş eden her şeyin haram olduğunu bildirmişlerdir.

Kur’an-ı kerimde, ictihad ediniz buyuruldu. Fatebiru âyet-i kerimesi, (Ey akıl sahipleri, akıl erdiremediğiniz meselelerde, onları bilen ve derinliklerine tam ermiş olanlara tâbi olunuz) demektir. (Menar şerhi)

O halde, ilimde ihtisası tam olan müctehidlerin, manaları açıkça anlaşılmayan âyet ve hadislerin içlerinde saklı bulunan ahkâmı ve meseleleri, ictihad ederek açığa çıkarması farzdır. İctihad makamına layık olabilmek için, birçok şartlar vardır. Bu yüksek vasıfları taşıyan kimseler, ancak asr-ı saadette, Sahabe-i kiramın zamanında, Tâbiin ve Tebe-i tâbiin devrinde bulunabiliyor, sohbet bereketi ile yetişiyordu. Zaman ilerleyip, fikirler bozulduktan, bid’atler çoğaldıktan sonra, böyle kıymetli kimselerin azaldığı, hicri dördüncü asırdan sonra, bu sıfatlara malik bir âlimin ortada kalmadığı, Mizan-ül-kübra, Redd-ül-muhtar ve Hadika’da yazılıdır.

İctihad makamına varmış bulunan yüksek kimseler, kendi ictihadlarına göre hareket etmek mecburiyetindedir. Başka müctehidlerin ictihadlarına tâbi olamazlar. Hatta Peygamberlerin zamanlarında da, sahabeden biri, kendi Peygamberinin ictihadına uymayan ictihadda bulunursa, kendi ictihadına göre hareket ederdi. Peygamberler de ictihad ederlerdi. Fakat ictihadlarında hata ederlerse, Allahü teâlâ, derhal Cebrail aleyhisselamı göndererek, hataları vahiy ile düzeltilirdi. Yani Peygamberlerin ictihadları hatalı kalmazdı. Mesela, Bedir gazasında alınan esirlere yapılacak şey için, Server-i âlem bazı Sahabe-i kiram ile birlikte bir türlü, Hazret-i Ömer ise, başka türlü ictihad etmişlerdi. Sonra, âyet-i kerime gelerek, Allahü teâlâ, Hazret-i Ömer’in ictihadının doğru olduğunu bildirdi. Bunun gibi Abese suresi de, bir ictihad hatasını düzeltmek için nazil olmuştu. Peygamber efendimizin vefatları sırasında, hokka ve kalem hakkındaki emirlerinin anlaşılmasında Hazret-i Ömer’in ictihadı da öyledir.

Eshab-ı kiramdan sonra meşhur dört imam ve bunların mezheplerine göre ictihad eden imam-ı Ebu Yusuf, imam-ı Nevevi, imam-ı Gazali hazretleri gibi yüksek âlimler yetişti. Asr-ı saadet uzaklaştıkça, hadis-i şerifleri nakil ve rivayet eden 12 silsilenin haber verme zincirinin halkaları arttı. Hadis-i şeriflerin hangi silsileden ve hangi kimselerden alınacağı, düşünülecek bir mesele oldu ve çok güç ve belki imkansız oldu. Bundan dolayı, dördüncü asırdan sonra, ictihad edebilecek bir âlim yetişemez oldu. Bütün Müslümanlar, bu dört imamdan birine tâbi olup, o imamın mezhebine uymaya mecbur oldu. (Eshab-ı Kiram kitabı)

Farklı ictihad rahmettir
Sual:
Mezheplerdeki farklı hükümlerin sebebi nedir?
CEVAP
İctihad, bir ibadet, yani Allahü teâlânın emri olduğundan, hiçbir müctehid, diğer bir müctehidin ictihadına yanlış diyemez. Çünkü, her müctehide, kendi ictihadı hak ve doğrudur. Beyheki’deki hadis-i şerifte, (Müctehid âlimlerin farklı ictihadları rahmettir) buyuruluyor. İmam-ı Şafii hazretleri, imam-ı a’zam hazretlerinden farklı ictihadları olduğu ve Hanefi mezhebinde olmadığı halde, (imam-ı a’zam Ebu Hanife’nin rey ve ictihadını beğenmeyene, Allahü teâlâ lanet etsin!) buyurmuştur. İmam-ı Ebu Yusuf ve imam-ı Muhammed ve diğer imamların, imam-ı a’zama uymayan sözleri, onu beğenmemek, kabul etmemek değildir. Kendi ictihadlarını bildirmektir. Bunu bildirmeye memurdurlar.

Mezheplerdeki farklılıkların çoğu, Resulullah efendimizin ibadetleri değişik şekilde yaptığındandır. Bir de âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden müctehidlerin farklı anlayışları vardır. Müctehid ictihadında yanılabilir. Fakat yanılsa da mahzuru yoktur. Buhari’deki hadis-i şerifte de, (Müctehid, ictihadında isabet ederse iki, yanılırsa bir sevap alır) buyuruluyor. Demek ki ictihad hatası, günah değil, aksine sevaptır. Farklı ictihadlarından dolayı Eshab-ı kirama ve müctehidlere dil uzatılmaz.

Server-i âlem efendimiz, uzak ülkelere gönderdikleri Sahabe-i kirama, güçlük karşısında kalınca, âyet-i kerimelere müracaat etmelerini, orada bulamazlarsa, hadis-i şeriflere müracaat etmelerini, orada da bulamazlar ise, kendi rey ve ictihadları ile hareket etmelerini, kendilerinden daha yüksek ilimli ve fikirli olsalar dahi, başkalarının ictihadına uymamalarını emrederdi.

İşte bunun gibi, imam-ı Ebu Yusuf ve imam-ı Muhammed de hocaları olan imam-ı a’zamın reyine tâbi olmayıp, kendi ictihadları ile hareket ederlerdi. Halbuki, imam-ı a’zamın ilmi onların üstünde idi. Dört mezhep arasındaki farklar da, bundan ileri gelmektedir.

O halde namaz, oruç ve diğer ibadetlerde, büyük âlim olan mezhep imamlarımızın birbirine uymayan ictihadları için, hiçbiri diğerinin sözüne yanlış dememiştir.

Sahabe-i kiram da böylece birçok işlerde birbirlerine uymamışlarsa da, hiçbiri diğerinin ictihadına yanlış dememiş, dalalet, fısk demeyi hatırlarına bile getirmemişlerdir. Mesela, Ebu Bekri Sıddık halife iken, Müslüman olmasını teşvik için, gayrimüslim olan birisini, bir sahabinin yanına katarak, beyt-ül-malın muhafaza memuru olan Hazret-i Ömer’e gönderdi. Buna zekat hissesini versin dedi. Hazret-i Ömer ise, bu parayı vermedi. Müellefe-i kulub ismi verilen bu gibi kimselere zekat verilmesi, âyet-i kerimede emredilmiş iken, niye vermedin diye sorunca, Hazret-i Ömer, (Kâfirlerin kalblerini yumuşatmak emri, Allahü teâlânın vaad ettiği zafer ve galibiyet başlamadan önce, kâfirlerin azgın olduğu zamanda idi. Şimdi ise, Müslümanlar kuvvetlenmiş, kâfirler mağlup ve aciz olmuştur. Şimdi kâfirlerin kalblerini mal ile kazanmaya lüzum kalmamıştır) buyurduktan sonra, Müellefe-i kulub denilen kâfirlere zekat verilmesi emrini nesh eden, yani yürürlükten kaldıran âyet-i kerimeyi ve Muaz hadisini okudu. Hazret-i Ömer’in bu ictihadının, Sıddık-ı a’zamın rey ve ictihadına uymaması, onun bu emrini red etmek değildir. Beyt-ül-malın muhafazasına ve idaresine memur olduğu için, ictihadını söylemişti. Hazret-i Ebu Bekir de bu ictihadından dolayı ona bir şey dememişti. Hatta, ictihadını değiştirerek, Eshab-ı kiramın hepsi, Hazret-i Ömer gibi ictihad eylediler. (Eshab-ı Kiram kitabı)

Âlimlerin farklı ictihadları
Sual:
Selefiye itikadındaki gençler (Ümmetimin ihtilafı rahmettir) hadisi uydurmadır diyorlar. İhtilaf rahmet olunca ittifak gazap olur diyorlar. O zaman dört hak mezhebe de dil uzatmış olmuyorlar mı? Hazret-i Âdem’den beri gelen Allah’ın gönderdiği dinlerde de farklılıklar vardı. Farklı olmak rahmet olmasaydı Allah, peygamberlerin dinlerini [ameldeki bilgilerini] hep aynı yapardı. Farklı yapması, mezheplerdeki farklılıkların rahmet olduğunu göstermiyor mu?
CEVAP
Elbette gösteriyor. Mezhepsizlerin inkâr edemediği bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Müctehid, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.) [Buhari]

Hatası bile sevap olan âlimlerin böyle farklı ictihadları bir rahmettir. Bunu inkâr etmek 14 asırdan beri gelen âlimleri yalanlamak ve hak mezhepleri inkâr olur. O hadisi bir çok muhaddis rivayet etmiştir. Muhaddis sıradan insan değildir. Ömürleri hadis ilmi ile geçmiştir. O hadis-i şerif şu mealdedir: (Ümmetimin [âlimlerin] ihtilafı [farklı ictihadları] rahmettir.) [Beyheki, İ.Münavi, İbni Nasr, Deylemi]

Fıkıh âlimi İbni Âbidin hazretleri, önsözde buyuruyor ki:
Bu hadis meşhurdur. Mekasıd-ı hasene’de yazılıdır. İbni Hacib de Muhtasar’da sahih olduğunu yazmaktadır. Nasrul-mukaddesinin Hucce kitabında ve Beyheki’nin Risalet-ül-eşariyye’sinde sahih hadis olarak bildirildiğini, İmam-ı Süyuti yazmaktadır. Halimi ve kadi Hüseyin ve İmam-ül-Haremeyn de sahih olarak bildirmişlerdir. Mevahib-i ledünniyye’de de yazılıdır.

Farklı ictihad, Peygamberlerin farklı dinleri gibi rahmettir. Bir âlim, öteki âlimin ictihadının yanlış olduğunu söylemez. Çünkü Mecelle’de (İctihad ictihadla nakzedilemez) buyuruluyor. (Madde 16)

Müctehidlerin ihtilafları, yani farklı ictihadları rahmet olmasa idi, müctehidin hatasına da sevap verilmezdi. Yanlış bir işe sevap verilmez. Müctehidin hatasına da sevap verildiğine göre, farklı ictihad rahmettir. İhtilaf rahmet olunca ittifak gazap olur demek de yanlıştır. Çünkü bu söz, Peygamberlerin getirdiği dinlerin farklı olmasına ve Selef âlimlerinin birbirinden farklı ictihad etmesine dil uzatmak olur.

Resulullah efendimiz de rahmet olması için farklı hadisler bildirmiştir. Hak mezheplerin farklı oluş sebeplerinden birisi de, bu farklı hadislerdir. Mesela üç hadis âlimi şu hadis-i şerifleri ittifakla bildirmişlerdir:
(Ön avretine dokunan erkeğin abdesti bozulur.) [Ebu Davud, Tirmizi, Nesai]
(Ön avretine dokunan erkeğin abdesti bozulmaz.) [Ebu Davud,Tirmizi, Nesai]

Hiç birisi uydurma dememiştir. Bu farklılığın rahmet olduğunu bildikleri için kitaplarına almışlardır. Bu büyük hadis âlimlerine dil uzatanın dili kurur. Müctehidin ihtilafı rahmet olduğu gibi, her biri Cennetlik ve müctehid olan eshab-ı kiramın farklı ictihadları da rahmettir. Bir hadis-i şerif meali:
(Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz. Eshabımın ihtilafı [farklı ictihadları] sizin için rahmettir.) [Taberani, Beyheki, İbni Asakir, Hatib, Deylemi, Darimi, İ. Münavi, İbni Adiy]

Görüldüğü gibi bu hadis-i şerifi 8 muhaddis rivayet etmiştir. Müctehidlerin ve hepsi müctehid olan eshab-ı kiramın da farklı ictihadları rahmettir.

İhtilafta rahmet olur mu?
Sual:
(Ümmetimin ihtilafı rahmettir) hadisi sahih olamaz, sahih olursa, o zaman ittifak, birlik gazab-ı ilahiye sebep olmaz mı?
CEVAP
Bu hadis-i şerifi İmam-ı Beyheki, İmam-ı Münavi, İmam-ı ibni Nasr ve İmam-ı Deylemi gibi sözleri dinde senet olan hadis imamları bildirmişlerdir.

Allahü teâlâ, Müslümanların imanda, doğru itikatta birleşmelerini emrediyor. Bu hadis-i şerifte bildirilen ihtilaf, cahillerin, sapıkların değil, sözleri dinde senet olan salih âlimlerin ictihadlarındaki ayrılık demektir. Yani, (Ümmetimin ihtilafı rahmettir) demek, (Müctehidlerin farklı ictihadları rahmettir) demektir. İmandaki ayrılık gazaba sebep olduğu gibi, ictihadlardaki ayrılıklar da, Müslümanlar için birer rahmettir. Müctehid ictihadında hata ederse de, sevap alır. Sevap verilen şey, gazab-ı ilahiye sebep olmaz, rahmete sebep olur. Bir hadis-i şerif meali:
(Müctehid, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse, iki sevap alır.) [Buhari]

Başka bir okuyucu da, şöyle diyor:
(Ümmetimin ihtilafı rahmettir) hadisini (Mezhepler rahmettir) diye söylemek uygun olur mu?
CEVAP
Oradaki ümmet, müctehid âlimlerdir. İhtilaftan kasıt da, farklı ictihad olduğunu yukarıda bildirdik. Yani o hadis-i şerif, (Müctehidlerin farklı ictihadları rahmet) anlamındadır. Bir müctehidin ictihad ederek elde ettiği bilgilerin hepsine, o müctehidin mezhebi denir. İctihad rahmet olunca, onun ictihadların toplamı olan mezhebi de rahmettir. O halde (Mezhepler rahmettir) demek gayet uygundur. Sapık olanların yani doğru itikattan ayrılanların ictihadları da, mezhepleri de bozuktur.

Selim akıl ve ictihad
Sual:
Selim akıl Peygamberlerde bulunur ve hiç yanılmaz deniyor. İctihadda yanılmak bundan farklı mıdır?
CEVAP
İctihadda yanılmak farklıdır. Eshab-ı kiram, Peygamber efendimizin Kur’an-ı kerim dışındaki mübarek sözlerini anlamak için, (Ya Resulallah, bu vahiy mi, yani Allahü teâlânın kesin emri mi, yoksa kendi ictihadınız mı?) diye sorarlardı. Peygamberler de ictihad ederlerdi. Fakat ictihadlarında hata ederlerse, Allahü teâlâ, derhal Cebrail aleyhisselamı göndererek, hataları vahiy ile düzeltilirdi. Yani Peygamberlerin ictihadları hatalı kalmazdı. Mesela, Bedir gazasında alınan esirlere yapılacak şey için, Server-i âlem bazı Sahabe-i kiram ile birlikte bir türlü, Hazret-i Ömer ise, başka türlü ictihad etmişti. Sonra, âyet-i kerime gelerek, Allahü teâlâ, Hazret-i Ömer’in ictihadının doğru olduğunu bildirdi.

Hayrın şerrin yaratıcısı Allahü teâlâ olduğu gibi, Peygamberlerini yanıltan da Allahü teâlâdır. Resulullah efendimiz bir namaz kılarken yanılıyor. Sonra, (Yanıltıldım, unutturuldum) gibi ifadelerle cevap veriyorlar. Bir dini hükmün ortaya çıkması için Allahü teâlânın yanılttığı veya unutturduğu meydana çıkıyor.

Esirlerin öldürülmesi olayında da, Resulullahın amcası Abbas ve daha bazı esirler daha sonra Müslüman oldular. Sadece Hazret-i Abbas’ın soyundan binlerce âlim, büyük zatlar geldi. Eğer öldürülmüş olsaydı, bu nesil gelmeyecek ve kendisi de Cehennemlik olacaktı. Buradaki yanılmanın ne kadar rahmet olduğu meydana çıkıyor.

Hatalı ictihad olmaz
Sual:
Ben hiçbir mezhebe bağlı değilim diyen birisi, “Mezhep imamları ilah değildir, peygamber gibi masum da değildir. ictihadlarının doğrularını alır, hatalarını atarız. Yahut delilleri daha kuvvetli olanı seçeriz” diyor. Böyle söylemesi doğru mudur?
CEVAP
Bir müctehid bile, başka müctehidin hata ettiğini bilemez. Çünkü, (İctihad ictihadla nakz olunamaz) buyuruluyor. Bunun için şu ictihad doğrudur veya delili daha kuvvetlidir denemez. Bir müctehid, Allah indinde isabet edemese, hata etse bile yine sevap alır. Bir hadis-i şerif meali:
(Müctehid, ictihadında hata ederse bir, isabet ederse iki sevap alır.) [Buhari]

Sevap olan bir şey için hata tabirini kullanmak caiz değildir. Böyle farklı ictihadlar da Allahü teâlânın bir rahmetidir. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ümmetimin [âlimlerin] ihtilafı [farklı ictihadları] rahmettir.) [Beyheki, Deylemi, İ.Münavi, İ. Nasr]

Rahmet ve sevap olan bir ictihad için, nasıl olur da imam-ı a’zamın veya imam-ı Gazali’nin hatası var diyebiliriz? İşte bunun için (Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında hata yoktur, uydurma hadis olmaz) deniyor. Böyle söylemenin hâşâ onları peygamber ve ilah derecesine yükseltmekle ne alakası var? İctihadları hatalı, kitaplarında uydurma hadis var zannı ile Resulullahın vârislerine dil uzatmak caiz olmaz. Hatalı ictihad tabirini kullanmak da bu bakımdan hatalıdır.

Mezhep imamlarının hatası olmaz. Allah indinde hatası varsa o da sevap aldığı için hata sayılmaz. İnsanlar da onun hata olduğunu bilemez. Bir kimse, müctehid bile olsa, şu ictihad doğru, şu ictihad yanlış diyemez. Ancak müctehid, (Benim ictihadım şudur) diyebilir.

Halife Harun Reşid, İmam-ı Malik hazretlerinin ictihadlarını çok beğenmişti. Bunun için herkesin Maliki olmasını şiddetle arzu ediyordu. İmam-ı Malik hazretlerine "Ya İmam, senin kitaplarını çoğaltıp, her yere göndereceğim. Herkesin senin mezhebine uymasını emredeceğim" dedi. İmam-ı Malik hazretleri buyurdu ki:
"Ya halife, hadis-i şerifte; "Ümmetimin âlimlerinin farklı ictihadları rahmettir" buyuruluyor. Bu farklı ictihadlar Allahü teâlânın rahmetidir. Hepsi hidayet üzeredir. Müslümanları bu rahmetten mahrum bırakmak yanlıştır."

Hakkı teslim eden halife bu arzusundan vazgeçti.


Müctehid ve müceddid
Sual:
Müctehid ve müceddid ne demektir? Herkesçe bilinen müceddidler kimlerdir?
CEVAP
Âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, toplayan, kitaba geçiren; açıkça bildirilmemiş, kapalı bildirilmiş olan bilgileri de anlayıp, açıklayabilen derin âlimlere Müctehid denir. Eshab-ı kiramın hepsi müctehid idi. Sünnette kapalı kalan yerleri, müctehid âlimler açıklamış, mezhepler meydana çıkmıştır. Bu mezheplerden yalnız dördü kitaplara geçmiş, diğerleri unutulmuştur.

Bu mezheplerin imanları, Eshab-ı kiramın ortak imanıdır. İmanda ayrılık caiz olmaz. Bu dört hak mezhebe, (Ehl-i sünnet) denir. Bu dört mezhepten hiçbirine uymayana mezhepsiz denir.

Mezheplere bağlı hiçbir âlim, ictihad derecesine yükselse bile, mezhebinin imamının üsul ve kaidelerine, hiçbir zaman muhalefet etmez. Mezhepsiz olan hiçbir İslam âlimi yoktur.

Müceddid
, dinde yenileyici, bid’atleri çıkarıp dini eski hâline getiren âlim demektir. Mesela imam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh) ikinci binin müceddidir.

Hicretten 400 yıl sonra, müctehid yetişmedi. Müctehide ihtiyaç da kalmadı. Çünkü Allahü teâlâ ve Onun resulü Muhammed aleyhisselâm, kıyamete kadar, hayat şekillerinde ve fen vasıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin şamil olan ahkâmın hepsini bildirdiler. Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladılar. Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın, yeni olaylara nasıl tatbik edileceklerini, tefsir ve fıkıh kitaplarında bildirirler. Müceddid denen bu âlimler kıyamete kadar mevcuttur. (S. Ebediyye)

Cahiller ve din düşmanları tarafından Müslümanlar arasına sokulmuş olan hurafeleri, bid’atleri, yanlış inançları, kendilerinden bir şey ilave etmeden dini eski haline getiren müceddidlerdir. Hadis-i şerifte, (Her yüz yılda bir müceddid gelir. Ümmetimin işlerini yeniler) buyuruldu. Mesela, sultanlar içinde Ömer bin Abdülaziz, din bilgilerinde İmam-ı Şafii, tasavvufta Maruf-i Kerhi, esrar bilgilerinde İmam-ı Gazali, feyz vermekte ve harikalar, kerametler göstermekte, Abdülkadir Geylani, hadis ilminde İmam-ı Süyuti, tarikat, hakikat ve akaid bilgilerinin inceliklerini açıklamakta ve kalblere akıtmakta İmam-ı Rabbani, müceddid idiler. Hepsi, İslamiyet’in yayılmasına, kuvvetlenmesine hizmet ettiler. (Mekatib-i şerife)

Mezhebine uyan kurtulur
Sual:
Bir müctehid ictihad ederken yanılsa veya bir hak mezhebin bir hükmü Allah katında yanlış ise, bizim o hükümle amel etmemiz günah olmaz mı?
CEVAP
Hayır. Müctehid, ictihad ederken yanılsa bile, günah olmaz, sevap olur. Allahü teâlâ, insanları kendi katındaki mutlak doğruya göre değil, müctehidin ictihadına uyup uymamakla imtihan edecektir. Bu genişliği, bu rahmeti Habibinin ümmetine ihsan etmiştir. Müctehide yani kendi mezhebine uyan kurtulur. Bir müctehidin ictihadında yanıldığını da hiç kimse bilemez. Başka âlimin farklı ictihadı bu ictihadın yanlış olduğunu gösteremez. Allahü teâlâ, ictihada sevap verdiği için hiç bir ictihada yanlış denemez. Bu ictihadla amel edenler de sevap kazanır.

Allah ve Resulü, müminlere merhamet ettikleri için, bazı işlerin nasıl yapılacağı, Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmedi. Açıkça bildirilse idi, öylece yapmak gerekirdi. Farzı yapmayanlar günaha girer, kıymet vermeyenler de kâfir olurdu. Müminlerin hâli güç olurdu. Böylece mezhepler meydana geldi.


Âlimin farz ve haram deme yetkisi
Sual:
Ebu Hanife, imam arkasında Fatiha okumak tahrimen mekruh derken, imam Şafii farz diyor. Peygamberin bile, haram etme, farz kılma yetkisi yokken, farz Allah’ın emri iken nasıl olur da bu âlimler, farzdır, haramdır diyebiliyorlar?
CEVAP
Resulullahın ve müctehid âlimlerin yetkisi iyi bilinmediği için böyle garip sorular geliyor. Bir kimse suç işleyince, savcının isteği üzerine getirilip hakim tarafından ceza verilir ve hapse atılır. Hapse atanlar polis veya jandarmadır. Ama bunu savcının emri ile yapmaktadır. Hücreye konmuşsa gardiyan koymuştur. Şimdi gardiyana, jandarmaya veya polise, siz kim oluyorsunuz da beni hapse attınız diyemeyiz. Onlar savcının emrini uyguluyorlar. Savcı da kim oluyor denemez. O da kanun adına bunu yapıyor. Şu halde yetki kanundan geliyor. Ama bu yetki, polis ile, savcı ile, kullanılıyor. Polise, savcıya karşı gelen kanuna karşı gelmiş olur. Polis, savcı devletin ortakları değildir, devlete hizmet veren kişilerdir. Suç işledikleri takdirde onlar da cezalandırılır.

Farz ve haram Allah’ın emri ile olur. Ancak Allahü teâlâ, bu yetkiyi Resulüne de vermiştir. Birkaç örnek verelim:
1- Kur’anı açıklamakta yetkilidir. Bir âyet-i kerime meali:
(Kur’anı insanlara beyan et!) [Nahl 44] (Beyan etmek, başka kelimelerle açıklamak demektir.)

2-
Bir şeyi haram etme ve farz kılmada da yetkilidir. İşte iki âyet-i kerime meali:
(O ümmî Peygamber, temiz şeyleri helal, pis, çirkin şeyleri haram kılar.)
[Araf 157]

(Kendilerine kitap verilenlerden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram ettiği şeyi haram tanımayan ve hak dini
[İslamiyet'i] din edinmeyen kimselerle; zelil bir halde kendi elleriyle [boyun eğerek] cizye verinceye kadar savaşın.) [Tevbe 29]

Resulullah açıklama yetkisine dayanarak buyuruyor ki:
(Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibi geçerlidir.) [Tirmizi]
(Eğer meşakkat vermeseydi, gece namazını ümmetime farz kılardım.) [Deylemi]
Şu halde, (Allah’tan başkası farz kılamaz, haram edemez) demek yanlıştır.

3-
Resulullahın emrine uymak, Ona itaat etmek farz, isyan etmek haramdır. Üç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Resule itaat, Allah’a itaattir.) [Nisa 80]

(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.)
[Nisa 13,14]

(Allah ve Resulü, bir işte hüküm verince, artık inanmış kadın ve erkeğe, o işi kendi isteğine göre, tercih etme, seçme hakkı kalmaz.)
[Ahzab 36]

Allah’ın emrine olduğu gibi Resulünün emrine de uymak şarttır. Peygamberin emrini kabul etmem, yalnız Kur’ana uyarım diyen kâfirdir.

4-
İman konusunda da aynı yetkiye sahiptir. Resulullaha iman etmeyen kâfirdir. İki âyet-i kerime meali:
(Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!)
[Araf 158]
(Allah’a ve Resulüne inanmayan [kâfir olur] kâfirlere de çılgın bir ateş hazırladık.) [Feth 13]

5-
İman gibi, Allah’ın emrine itaat ile Resulünün emrine itaat de aynıdır. Ben yalnız Allah’a [Kur’ana] uyarım, Resule [hadislere] uymam diyen kâfirdir. İşte bir âyet-i kerime meali:
(Allah ile resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp ikisi arasında bir yol tutmak isteyen kâfirdir.) [Nisa 150,151]

Allahü teâlâ, Resulüne böyle yetkiler verip, (Resulüme tâbi olun) buyurduğu gibi, Resulü de, âlimlere yetki verip (Âlimlere tâbi olun!) ve (Âlimler benim vârislerimdir) buyuruyor. Yani (Bana tâbi olduğunuz gibi, âlimlere de tâbi olun) buyuruyor. Peki vâris olan bu âlimler, hiç hata etmez mi? Hatta birinin ak dediğine öteki kara demiyor mu? Ne olacak şimdi? Resulullah efendimiz onu da açıklamış, (Âlim ictihadında yanılırsa bir, isabet ederse iki sevap alır) buyurmuştur. (Buhari)

Demek ki Resulullahın vârislerinin de ictihad etme, haram ve helal deme yetkileri vardır. Bugünkü âlim taslakları müctehid değildir. Onların sözleri dinde senet olmaz. Bu yüzden, Yusuf-i Nebhani hazretleri, (Bugün müctehidlik taslayanın ya aklı veya dini noksandır) buyurmuştur.

www.ailevekadin.com