Ana Sayfa Yap   |   Favorilere Ekle   |   
Arama:
Mezhep ve Rahmet  >  Dini değiştirmek ne demek  
 
Yazıcı için   Yazı boyutunu büyütmek için     
Dini değiştirmek ne demek

Sual: Bazıları, (İslam artık toplumun gereklerine göre değişmeli. Mesela kadınlar daha özgür olmalı, istedikleri gibi giyinip, istedikleri gibi çıkıp gezebilmeli) diyor. Bunlara nasıl cevap vermeli?
CEVAP
Dini insanlar çıkarmadı ki insanlar değiştirsin. Kadının nasıl giyineceğini insanlar tespit edemez ki. Allah’a inanan kimse, O ne demişse Ona inanması gerekir, uyarsa daha büyük nimettir. Ben hepsine inanıyorum, tamamını beğeniyorum ama hepsini uygulayamıyorum demeli. Yoksa, günaha alışıp da bu günah mubah olmalıydı demek Allah’a inanmamak olur.

O kimseler Allah’a inanmıyorlar, inansalar böyle demezler. Allah her şeyi bilmez mi, bugünkü toplumu bilmiyor muydu? İslam’da reform demek ben Allah’a inanmıyorum demektir, yahut Allah’ı basit bir varlık gibi görüp bu işi iyi yapmamış demektir.

Toplumun gereklerine göre dini değiştirmek dini yıkmaktır. Birinin çıkıp (ben İslam dinini yıkacağım) dediğini gördünüz mü hiç. Görmediniz, demez çünkü. Niye desin ki, o zaman onu herkes tanıyacak, gerçek suratını herkes görecek. Dini yıkma fırsatını ya bulacak ya bulamayacak. Ama çıkıp tesettür yok diyor, âdetli iken namaz kılınır diyor, faiz helal diyor, Allah Resulünü kabul etmeyip (Yalnız Kur’an) diyor. Ve daha neler neler. Bunları söyleme fırsatı bulduğu gibi, bazı ahmaklardan taraftar da bulabiliyor. Peki bu dini yıkmak değil mi?

Dini bozmaya çalışmak
Dini inançları bozmak için dört koldan saldırıya geçilmiştir. Her gün yeni bir şey çıkarılarak itikadımız, amelimiz zedeleniyor. “Hayzlı iken Kur’an okunur, oruç tutulur” gibi, dört delile (Kitaba, sünnete, icmaya ve kıyasa) aykırı fikirler üretilirken, şimdi de, mevsimi yaklaştığı için hac ibadeti bozulmaya çalışılıyor. Türk milleti fakir olduğu için hacca gitmemesi gerekirmiş. Çünkü dinimiz israfı yasaklıyormuş. Acaba bu sözlerinde samimiyet eseri var mıdır?

Haccı engellemekle yoksulluk önlenemez. Peygamber efendimiz, yoksulluğu önlemenin yolunu bildirmiş, (Zenginlerin zekatı, fakirlere kâfi gelmeseydi, Allahü teâlâ fakirlerin rızkını başka yollardan verirdi. Aç kalan fakir varsa, zenginlerin zulmü yüzündendir) buyurmuştur. Demek ki zenginler zekatını yerli yerince verse, haccı engellemeye lüzum kalmayacak ve aç kalan fakir de bulunmayacaktır.

Emekli vaiz adı altında bir başkası da, (Diyanet fikir üretemiyor) diyerek, dinimizi bozmaya çalışıyor. (İslam dünyası aklını kullanmalı, yüzyıllardan beri, paslanan, çürüyen ve işlevini yitiren o akıldışı kilitleri söküp atmalı) diyor. Paslanan, çürüyen ne diye merak ettik. Baktık ki, bunlar, dinimizin, hac, kurban, tesettür gibi emirleri imiş. (Hacca gidecekler, kurban kesecekler, evsizlere, yoksullara yardım etmeli) diyor. Dini kuralları koyan Allah’tır. Allah toplumda yoksulların olacağını bilmiyor muydu? (Bir toplumda yoksul varken, hacca gidilmez, kurban kesilmez) diyemez miydi? Demediğine göre, kurban derilerine sahip çıkma hevesi gibi, kurbanın kendisine de, hac paralarına da sahip çıkmak mı istiyor?

Bu iş olmayınca da, (Hani islamiyet akıl diniydi? Niye aklını kullanmıyorsun? Akıl yolunu seçerek kurban ve hac paralarını niye yoksullara vermiyorsun) diyor. Felsefecileri ve sapık fırkalardan mutezileyi övüyor. (Farabi, İbni Sina, İbni Rüşt gibi düşünürler, İslamlığı hep aklın ve yaşanan dünyanın, insansal gereklerin aynasına tutarak değerlendirdiler. O dönemlerin ürünü olan Mutezile, inançta yazgıcılığı (kaderciliği) reddederek, İslam’ın akılsal yol ve yöntemlerle kurumlaşmasına çalıştı) diyerek kaderi de inkâr ediyor. Kader, Allahü teâlânın insanların başlarına gelecek işleri bilmesi ve bu bilgisinin bir kitaba [levh-i mahfuza) yazılması demektir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir.) [Bekara 255]

(Allah her canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. Hepsi açık bir kitapta
[levh-i mahfuzda] dır.) [Hud 6]

(Yaptıkları küçük büyük her şey, satır satır kitaplarda yazılmıştır.)
[Kamer 52, 53]

Bu ve benzeri birçok âyet vardır. Ama inanan kim? Adam, hep Kur’an Kur’an der ama ya Kur’ana inanmaz veya onu istediği gibi yorumlar.

(İmam-ı Gazali'nin kilitlediği akıl kapısını açmak gerekir) diyerek de, nakli esas alan âlimlere dil uzatıyor. Emekli vaizin aklı var da, imam-ı Gazali veya öteki âlimlerin aklı yok mu idi? Adam, (Benim düşüncemde olan akıllı, benim gibi düşünmeyen akılsızdır) demek istiyor.

(Örtünme Kur’anda bir dönemin, bir olayın zorunluluğu olarak vardır. Ama günümüzde o zorunluluklar birtakım yasal ve yaşamsal önlemlerle, gereklerle başkalaşmıştır. O halde herkes Avrupalı gibi giyinmelidir) diyerek tesettüre de dil uzatıyor.

Birleştirici olmalı
Genelde hiç kimse, bilmediği konularda, uzmanlık alanın dışında konuşmaz. Eğer konu din ise, bilen bilmeyen herkes, fikir yürütür, “Bence böyle olmalı” der. Dini eleştirenlere bakın, dinden hiç haberi yoktur. Kulaktan duyma bilgilerle dine saldırırlar.

Din cahili bazı yazarlar fırsat buldukça dine saldırıyorlar. Bölücülük yapıyorlar. Müslümana gerici diyorlar. Gerici demek bölücülüktür. Nedir bu gericilik? Saldırının şiddetini çoğaltmak için, köktendinci, fundemantalist gibi yaftalarla halkımızı bölmeye çalışıyorlar. Din cahili bu yazarlardan biri, (Köktendinciler, Kur’anı anlamak istemezler, Kur’andaki bir âyeti hatmetmeye [ezberlemeye] çalışırlar) diyor. Cahil yazar, hatmetmeyi ezberlemek sanıyor.

Acaba köktendinci, doğuştan Müslüman mı demektir? Niye böyle hiç kimsenin tam anlamadığı kelimelerle bölücülük yapıyorlar? (Gericiler Kur’anı anlamak istemezler. Kur’anın anlaşılmasının önüne konan ketler yüzyıllardır devam ediyor) diyor. İstemeyen gericiler kimmiş? Niye istemiyorlarmış? Kur’an anlaşılırsa onların ne zararı olurmuş? Şimdi piyasada belki de yüzü aşkın Kur’an tercümesi var. Bu tercümelerle Kur’an anlaşıldı ise, Müslümanların bildirdiğinden farklı ne var imiş? Âlimler neyi gizlemiş? Böyle bir şey olmadığına göre, ne diye halkımızın huzuru bozulmaya çalışılıyor?

Kur’an tercümelerinden dinin hükümlerinin hepsi anlaşılır mı? Dini bilmeyenler veya din düşmanları, (Kur’anı herkes anlar, hadislere ve âlimlerin açıklamalarına ihtiyaç yoktur) diyorlar. Bilindiği gibi, Anayasa’yı insanlar yazmıştır. Anayasayı okuyan bir kimse, orada aradığı her hükmü, her kanunu bulabilir mi? Sonra insanların yazdığı bu Anayasayı bile okuyanlar, farklı yorumlar getiriyorlar. Meclis Anayasaya uygun sanarak bir kanun yapıyor, Anayasa mahkemesi bu kanunu Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozuyor. Bir uygulama için bakanın biri, bu anayasaya uygundur derken, öteki bakan anayasaya aykırıdır diyebiliyor. Demek ki, insanların yaptığı bir Anayasa bile herkes tarafından aynı anlaşılmadığına göre Kur’an, o kadar basit bir kitap mı da herkes hemen anlasın?

Hırsızlık, adam öldürmek, gasp, zina ve diğer suçların cezaları Anayasada açıkça bildirilmez. Bunlar Kanunlarla anlaşılır. Hatta kanunları da herkes kolayca anlayamaz. Kanunların iyi anlaşılması için, tüzükler, yönetmelikler çıkarılır.

Bir kimsenin, Kur’andan dinimizin hükümlerinin hepsini öğrenmesi mümkün değildir. En başta namaz nasıl kılınır? Kaç rekat kılınır? Namazda neler okunur? Yanılmalar için neler yapılır? Namazı bozan şeyler nelerdir? Namazın farzları, vacibleri, mekruhları, sünnetleri nelerdir? Abdesti bozan şeyler nelerdir? Orucun farzları nelerdir? Niyetsiz oruç tutulur mu, tutulmaz mı? Niyet ne zamana kadar geçerlidir? Orucu bozan şeyler nelerdir? Zekatın farzları nelerdir? Zenginliğin ölçüsü nedir? Ne kadar malı, parası olanın zekat vermesi gerekir? Hac ve diğer ibadetlerde de durum aynıdır. Bütün bunları açık olarak Kur’an-ı kerimde bulamayız. Yalnız Kur’an diyenlerin art niyetleri böylece meydana çıkıyor. İbadetlerdeki, farzları, vacibleri, sünnetleri, mekruhları ancak Peygamber efendimizin sözlerinden öğreniriz. Kur’an-ı kerimde defalarca, (Allah’a ve Resülüne uyun) buyuruluyor. Kur’anın bir kısmına inanıp da bir kısmına inanmayanlara sözümüz yoktur.


Türkçe Kur'an sözü yanlıştır
Sual:
Bir yazar, (Türkçe Kur'an olur, Kur'anın tercümesi ile namaz kılınır) lafını ortaya attı. Halkın sosyete hocası dediği bu yazar, ne yapmak istiyor, maksadı ne?
CEVAP
Maksadını bilemeyiz ancak bu tür teşebbüsler dinimizi içten yıkmaktır. Bunun yapmak istediğini, diğer reformcular defalarca yapmaya teşebbüs etmiştir. Mesela, bir zamanlar bazı profesörler, dinimizde yapılacak yenilikleri bir rapor halinde hazırlamışlardı. Rapor, özetle şöyle idi:

(Din de, diğer sosyal teşekküller gibi, hayatın akıntısına uymalıdır! Din, eski şekillere bağlı kalamaz. Türk demokrasisinde, din de, muhtaç olduğu gelişmeyi göstermelidir! Camilerimiz kullanılır hâle getirilmeli, sıralar, elbise askıları konmalı, içeriye ayakkabı ile girilmelidir! İbadet lisanı Türkçe olmalı, âyetler ve hutbeler Türkçe okunmalıdır!)

Ezanı yabancı dil ile okumak, namazı yabancı dil ile kılmak caiz değildir. Orucu, Ramazan ayında tutmak Allah’ın emri olduğu gibi, namazda kıraati Arapça okumak da Allah’ın emridir. Kur'an-ı kerimin tercümesini, Kur'an hükmünde tutmanın ve namazda okumanın asla caiz olmadığını bütün İslam âlimleri bildirmektedir. Kur'an-ı kerim Arapça olarak indirilmiştir. (Yusuf 2)

Allahü teâlâ, (Benim kitabım Arapçadır) buyuruyor. O halde, Allahü teâlânın melek ile indirdiği kelimelerin, harflerin ve anlamların toplamı Kur'andır. Başka dile, hatta Arapçaya çevrilirse, yine Kur'an olmaz.

Büyük İslam âlimi İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyurdu ki:
(Kur'an-ı kerimi Arapçadan başka harf ile yazmak ve Kur'an-ı kerim yerine tercümesini okumak haramdır. Kur'an-ı kerimi tercüme etmek başka, yapılan tercümeyi Kur'an yerine koymak başkadır. Selman-ı Farisi, Fatiha'yı Farisi harflerle yazmadı. Tercümesini de yazmadı. Fatiha'nın Farisi tefsirini yazdı. Arapçadan başka harf ile yazmak ve böyle yazılmış olanı okumak haramdır. Kur'anı Arapça harflerle, okunduğu gibi yazmak bile haramdır.) [Fetava-i fıkhıyye s.37]

Ünlü fıkıh âlimi İbni Âbidin hazretleri, (Hutbeyi de Arapçadan başka dil ile okumak, tahrimen mekruhtur) buyurdu. Hindistan âlimlerinden Muhammed Viltori de, (Hutbelerin bir kısmını bile Arapçadan başka dil ile okumak bid'attir) buyurdu. [El-edille]

Eshab-ı kiram ve sonra gelen âlimler, bid'at işlememek için, Asya ve Afrika'da, hutbeleri hep Arapça okudu. Halbuki, dinleyenler Arapça bilmiyordu. Bunun için, Osmanlı âlimleri, 600 yıl, hutbelerin, kabul olmayacağını bildikleri için, Türkçe okunmasına izin vermediler.

(Namazda okunanı anlamak gerekir) demek, ibadetin ne olduğunu bilmemek demektir. Çünkü, namazı, insanın kendisi tertip etmemiştir. Namazın ve bütün ibadetlerin nasıl yapılacağını, yaparken neler okunacağını Allahü teâlâ Peygamberine bildirmiştir. Peygamber efendimiz de, bunları, öğrendiği gibi eshabına bildirmiş ve kendi de yapmıştır. Allahü teâlâ, namazda (Kur'andan kolayınıza geleni okuyun) buyurmuştur. (Müzzemmil 20)

Âlimlerimiz, eshab-ı kiramdan görüp işiterek, namazın nasıl kılınacağını öğrenmişler ve (Namazda okunacak Kur'anın, Allah kelamı olması gerekir, vazife, ancak böylece yapılmış olur) buyurmuşlardır. (F. Fıkhıyye)

Diyanet işleri Başkanlığı Din işleri Yüksek Kurulu'nun 4.12.1997 gün ve 103 sayılı kararı da özetle şöyle:
(Kur'andan kolayınıza geleni okuyun) âyetinde olduğu gibi, Peygamber efendimiz de namaz kılmayı tarif ederken, (Kur'andan hafızandakilerden kolayına geleni oku) buyurmuştur. Bu itibarla namazda Kur'an-ı kerim okumak; kitap, sünnet ve icma ile sabit bir farzdır. Kur'an, sadece mana olarak değil, Resulullahın kalbine elfazı [sözleri] ile indirilmiştir. Bu elfazdan başka lafızlarla ifade edilen mana Kur'an değildir. Çünkü, indirildiği elfazın dışında, hatta Arapça bile olsa, başka sözlerle ifade edilen mana, Kur'an değildir. Kur'an kavramında sadece mana değil, bir rüknü olarak onun elfazı da vardır. Bunun için tercümesine Kur'an denilemeyeceği ve Kur'an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri görüş birliği içindedir.

1926'da Göztepe Camii imamı Cemal Efendi'nin Cuma namazında Kur'an-ı kerimin tercümesini okuması üzerine, İstanbul müftülüğü, Diyanet işleri reisi Rıfat Börekçi'nin de imzası bulunan Müşavere heyeti kararında denmiştir ki:

“Namazda Kur'an okumak, icma ile farz ve Kur'anın herhangi bir tercümesini Kur'an yerine koymak asla caiz değildir. Bu husus İslam âlimlerinin icmaı ile sabittir. Bu bakımdan Cemal Efendi'nin vazifeden alınmasına zaruret hasıl olmuştur.”

Dinde kolaylıklar var
Sual:
Dinde kolaylık var, zorluk yok dendiği halde, Peygamberimiz, (Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, nefret ettirmeyin) dediği halde, aşağıda bir çok zorluklar bildirilmiştir. Bu dinden soğutma ve bir çelişki değil mi?
CEVAP
Kolaylık var, zorluk yok demek, (Dinimizin verdiği ruhsatlardan, kolaylıklardan faydalanın) demektir. Yoksa, (Herkes hoşuna giden şeyleri yapsın, hoşlanmadığı şeyleri yapmasın size güç gelen ibadetleri yapmayın, onları istediğiz gibi değiştirin) demek değildir. O zaman ortada din kalmaz. Dinde ufak bir değişiklik yapmak dinsizlik olur.

Şimdi verilen örnekleri inceleyelim:

1-
Meste mesh edilir diye tırnaklardaki ojeye mesh etmek kolaylıktır. İnce naylon çoraplara mesh de kolaylıktır. Ama bunların hiç birisi caiz değildir.

2-
Hanefi’de gusülde ağzın içini yıkamak farzdır. Kolaylık olsun diye ağzın içi yıkamamak kolaylıktır. Ancak gusül sahih olmaz.

3-
Abdest almayıp teyemmüm etmek kolaylıktır. Ancak su var iken veya su bulma imkanı var iken teyemmüm caiz olmaz.

4-
Beş vakit namazın hepsini sabahleyin kılmak veya gündüz hiç kılmayıp gece yatarken kılmak daha kolaydır. Kolaylık olsun diye böyle yapmak dini değiştirmek olur. Namazların hepsini bir vakte indirmek kolaylık olur. Hatta haftada bir kılmak daha kolay olur. Yılda bayramdan bayrama kılmak en kolayıdır. Sabah namazına kalkmak zordur, gündüz kılmak daha kolay diyerek sabah namazına kalkmamak caiz değildir. Her gün namaz kılmak yerine, bir defa namaz kılıp bunu videoya alıp, onu seyretmek kolaylık olur. Bu kolaylıklar din değil, dinsizlik olur.

5-
Oruçları hep kısa günde tutmak kolay olur. Ramazan orucu yazın uzun günlerine rastlayınca, kolaylık olsun diye, kışın tutmak daha kolaydır. Bir ay Ramazan orucu çok diye üç gün oruç tutmak da kolaydır. Bir gün oruç tutmak ise daha kolaydır. En kolayı da hiç oruç tutmamaktır. Ama bunlar dini yıkmak olur.

6-
Hacca gitmek zordur. Kâbe Allah’ın evi olduğu gibi cami de Allah’ın evidir diyerek herhangi bir caminin etrafında dönmek daha kolaydır. Ama böyle yapmak dinsizlik olur.

7-
Zekatı kırkta bir değil de, yüzde bir veya binde bir vermek daha kolaydır. En kolayı da hiç vermemektir. Bunlar din değil, dinsizlik olur.

8-
Her gün Kur’an okumak zor olur. Teybe alıp bunu dinlemek, mezarlığa götürüp teybi açarak ölülere teypten okunan Kur’anı dinletmek kolaylıktır. Ama bunların hiçbiri caiz değildir.

9-
Yabancı şehirlere gidince kıbleyi bulmak zordur. Herhangi bir istikamete doğru kılmak kolaydır. Araştırma yapmadan rast gele durmak kolaylık ise de dine aykırıdır.

10-
Her camide cemaatle namaz kılmak zordur. Herkes evine bir kablo çekerek evinden imama uyması kolaylıktır. Hatta Türkiye’de bir yerde namaz kılınıp radyo ile her evden dinlemek imama uymak daha kolaydır. Ama bu kolaylıklar dini kökten yıkmak olur.

Şu halde ölçü, keyfimize göre kolaylık değil, dinin emrine uyarak, dinin izin verdiği ölçüde kolaylıklardan faydalanmaktır.


Reform mu yapılıyor?
Sual:
Sandalyede namaza cevaz vermek dinde reform değil midir?
CEVAP
20 Haziran 1928 tarihli Vakit gazetesinde, şu haber çıkmıştı:
(Dinimizde yeni hayata, ilerlemeye uygun olarak, yapılacak yenilikleri, İstanbul İlahiyat Fakültesi profesörleri rapor halinde hazırlamışlardır.)

İttihatçılardan, Köprülü Fuat, İzmirli İsmail Hakkı, Şerafettin Yaltkaya, Mehmet Ali Ayni gibi dinde reformcuların imzalarını taşıyan bu rapor şöyle idi:
(Din de, diğer sosyal teşekküller gibi, hayatın akışına uymalıdır. Din, eski şekillere bağlı kalamaz. Türk demokrasisinde, din de, muhtaç olduğu inkişafı göstermelidir. Camilerimiz kullanılır hale getirilmeli, sıralar, [koltuklar sandalyeler] elbise askıları konmalı, içeriye ayakkabı ile girilmelidir. İbadet lisanı Türkçe olmalı, hutbeler Türkçe okunmalıdır. Camilere müzik aletleri konmalıdır.)

Bu rapor zamanla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Hastaların, namazlarını nasıl kılacakları, din kitaplarımızda açıkça bildirilmiştir:
Ayakta duramayan hasta, farzları da, secde ettiği yerde oturarak kılar. Rüku için eğilir. Secde için, başını yere koyar. Duvara, direğe, insana dayanarak, biraz ayakta durabilenin, ayakta tekbir alması ve o kadar da olsa, ayakta okuması farzdır. Hiç secde edemeyen kimse, ayakta durabilse bile, yere oturarak ima ile kılar. Yere oturamayan koltuğa sandalyeye, çekyata oturursa, ayaklarını sallamaz. Ayaklarını bükemezse, ayaklarının sehpa veya benzeri bir şeye koyarak ima ile kılar. (Fethul-kadir, Merakıl-felah, Halebi, Mecmaul-enhür)

 
Geridön
 





Dünya Namaz Vakitleri


Türkiye Takvimi


Sitemizdeki bilgiler, bütün insanların istifadesi için hazırlanmıştır.
Orjinaline sadık kalmak şartıyla, izin almaya gerek kalmadan, herkes istediği gibi alıp istifade edebilir.